Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

DEMOKRASİ KRİZİ

 

Belçikalı David Van Reybrouck, Leuven Üniversitesi ve Cambridge Üniversitesi’nde arkeoloji ve felsefe eğitimi alır. Leiden Üniversitesi’nde doktora yapar. “The Plague” (2001) ve “Congo” (2010) isimli kitapları ile dünya çapında ün kazanır. Brüksel’de yaşayan farklı yaşlardan, tarzlardan ve geçmişlerden şairleri bir araya getiren, çok dilli, çok kültürlü bir girişim olan “Brüksel Şiir Kolektifi”ni kurar. 2011 yılında Belçika’da demokratik yenilik için bir platform olan vatandaşlar zirvesi ve örgütü olarak “G1000”i başlatır.

 

“İngiltere halkı, özgür olduğu konusunda kendini kandırır. Aslında o, sadece parlamento üyelerinin seçiminde özgürdür, çünkü yeni üye seçilir seçilmez tekrar zincire vurulur ve hiçliğe sürüklenir.”

Jean-Jacques Rousseau, 1762

 

Seçimlere karşı

David Van Reybrouck’un “Demokrasi Krizi” adlı kitabı bu alıntı ile başlıyor. 2012 yılı yazında Pireneler’de dolaşırken eline Rousseau’nun “Toplum Sözleşmesi” isimli kitabı geçer. Bu kitabın bir bölümü olan “Kura Sistemi” ile ilgili pasaj onu öylesine etkiler ki, bütün tatili boyunca bunu düşünür ve demokrasi konusunda bir kitap yazmaya karar verir. 2013 yılında üzerinde çalıştığı bu kitabı yayınlar. Orijinal ismi “Against Elections / Seçimlere Karşı” olan kitabı 2022 yılında Yusuf Sami Kamadan tarafından dilimize tercüme edilir. Kitap bir dönem Birleşmiş Milletler eski Genel Sekreteri Kofi Annan’ın (1996-2007) 13 Eylül 2017 günü “2017 Atina Demokrasi Forumu”nda yaptığı konuşma ile başlamaktadır.

 

Kofi Annan

Kofi Annan, hayatı boyunca yorulmak bilmeyen bir demokrasi savunucusu olduğunu, demokrasinin; barışa, sağlıklı ve demokratik bir toplumun üç direği olan sürdürülebilir kalkınmaya, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına saygıya en elverişli siyasi sistem olduğuna inandığını söylemekte.

 

“Aristoteles, demokrasinin sürdürülebilirliği için orta sınıfın önemini vurgular. Zenginlik çok yoğun olduğunda, yönetim oligarşi karşısında savunmasız hâle gelir. Çok fazla yoksul olduğundaysa yönetim biçimi popülizme ve düzensizliğe yol açabilir; hatta özel mülkiyetin kamulaştırıldığı durumlar dahi görülebilir. Orta sınıf, bir demokrasinin belkemiğidir ve Aristoteles, bu sınıfın her zaman hem fakir hem de zenginden çok daha fazla olması gerektiğini savunmuştur. Bu nedenle orta sınıfa yönelik tehdit, siyasi sistemin kendisine yönelik bir tehdittir.” (s. 11)

 

Ne yazık ki ülkemizdeki muhalefet partileri binlerce yıl önceden teşhis edilen bu gerçeği görmemekte, kendi kendilerine meşguliyet yaratmaktadırlar. Buna karşın yıllardır bu gerçeğin farkında olan iktidar ise orta sınıfı kendi geleceği için tehdit olarak görmekte ve onun sayısını azaltmak için gereken çalışmaları yapmaktadır. Hemen hiçbir politikacı fakirleşmenin aynı zamanda toplum içinde büyük bir kaos yarattığını ve giderek büyüyen kaosun günün birinde hepimizi içine alacağı konusunda herhangi bir endişe taşımamaktadır. Sanırım hemen her akşam televizyonlarda konuşan kişiler de bu tespitin farkında değiller. Günün değişen haberleri üzerine popülizme kayan yorumlarda bulunmayı bir marifet sanıyorlar. “Laf olsun, torba dolsun!” söyleminin, her akşam televizyonlarda yapılan tartışmaları tarif ettiğinin ne yazık ki farkında bile değiller.

 

Demokrasi

Demokrasi; halkın yasaları tartışma ve yasal düzenlemelere karar verme yetkisine, “Doğrudan Demokrasi”, veya bunu gerçekleştirmek için yönetim görevlilerini seçme yetkisine “Temsili Demokrasi” sahip olan yönetim biçimidir. Demokrasinin özellikleri arasında genellikle toplanma özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, mülkiyet hakları, din özgürlüğü, ifade özgürlüğü, vatandaşlık, yönetilenlerin rızası, genel oy hakkı, özgürlük hakkından ve yaşam hakkından haksız yere mahrum bırakılmamak ve azınlık hakları yer alır. Kofi Annan, II. Dünya Savaşı öncesi var olan ülkelerde yalnızca on iki nitelikli demokrasi olduğunu, 2000’li yıllarda ise bu sayının 117 olduğunu belirtir. Her ne kadar bazı ülkelerde seçimler, kusurlu da olsa, demokrasinin vazgeçilmesi mümkün olmayan evrensel bir özlem hâline geldiğini belirtir. Liberal demokrasi 1930’lu yıllarda neredeyse yok olma durumuyla karşı karşıyadır, ancak sonunda nazizmi, faşizmi ve komünizmi yener. “Bu nedenle demokrasi, dünyanın gördüğü, tartışmasız en başarılı siyasi sistemdir. Dünyadaki çoğu insanın siyasette daha fazla özgürlük, daha fazla hukukun üstünlüğü, daha fazla hesap verilebilirlik ve daha fazla söz hakkı istediği görülüyor. Kısacası, demokrasi evrensel bir özlem olmaya devam ediyor.” (s. 13)

 

Demokrasinin belirtileri

David Van Reybrouck’un kitabı beş bölümden oluşmakta; Belirtiler, teşhisler, hastalık sebebi, çareler ve sonuç. “Demokrasiye dair kimi gariplikler söz konusu. Herkes onu istiyor gibi ama kimse artık ona inanmıyor; uluslararası istatistikler, giderek daha fazla insanın onun lehinde olduğuna dair söylemlere yer verse de gerçek bu.” (s. 21)

 

Günümüzde demokrasiyi tehdit eden en önemli neden “Güçsüzlüktür.” Devlet karşısında vatandaşın, dünya karşısında devletin güçsüzlüğü. Hemen herkes kendinden alt tabakadakilerin karmaşasına bakar ve sonra yukarıdakilere; umut ve inançla değil, umutsuzluk ve öfkeyle... Bugün güç, herkesin üzerinde durduğu ve lanetlediği bir durum. Güçlü olmak avantaj olmaktan çıkıp bir handikap hâline geldi. Güçlü olduğu sanılan ülkeler büyük talep görüyor, canları pahasına insanlar o ülkelerde yaşamak için her yolu deniyor. Koloni dönemlerinde alabildiğine istismar edilen topluluklar bir dönem mecburen öğrenmek zorunda kaldıkları dillerin avantajını da kullanarak göç ediyorlar. Göç alan ülkelerde alt sınıfın nüfusu giderek artıyor, bu da demokrasiyi tehdit eden en önemli olay hâline gelmekte. Buna ek olarak giderek bürokratların sayısı artmakta, bu artış aynı zamanda karar alma mekanizmasını da etkiliyor ve çoğu acil kararın alınması yıllar sürüyor.

 

“Popülist politikacılar; kariyer odaklı, para avcısı, parazit, rantçı ve halktan kopuktur ve onlarsız, daha iyi olacağımız kesindir. Sloganlar, yeterince biliniyor ve popülistler, sloganları her gün kullanıyor. Yaptıkları teşhise göre, demokrasi krizi her şeyden önce bir siyasi kadro krizidir ve mevcut yöneticilerimiz, vatandaşların ihtiyaçlarından ve şikâyetlerinden tamamen uzak durumda bir demokratik elit sınıfı oluşturur. Demokrasinin başının dertte olmasına şaşmamalı!” (s. 35)

 

Çareler

Kitabın “Çareler” bölümünde bir öneri gündeme getiriliyor. Acaba demokrasinin daha iyi işlemesi için o ülkenin aydınları, sivil toplum kuruluşlarında yıllardır konuşma özgürlüğünü müdafaa edenlerin oluşturduğu bir grup içinden kura yoluyla bazı kişilerin parlamentolara üye seçilmesi mümkün olabilir mi? Bu insanların hiçbir siyasal bağlantıları olmadan özgürce düşünceleri ve önerilerini devletin en üst kurumunda ifade etmeleri çözüme yardımcı olur mu?

 

Profesyonel siyasetçi olmayan bu insanların birer dönem parlamentoda temsil hakkı kazanmaları ve kürsü masuniyeti altında düşüncelerini ifade etme şansı bulabilmeleri, çoğu siyasetçinin düşünüp parti disiplini açısından söyleyemediklerini ifade etmeleri toplumda gerginliklerin azalmasına ve demokrasiye inancı artıracaktır. Parlamento üye sayılarının onda biri kadar bağımsız ve bağlantısız kura ile seçilmiş üyeler yeni bir demokrasi anlayışının gelişmesine ve demokrasinin yaşamakta olduğu krize bir çözüm olabilir.

 

David Van Reybrouck, (Çev. Yusuf Sami Kamadan), Demokrasi Krizi, İstanbul, 2022.