Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

DEMOKRASİ ÜZERİNE

 

Demokrasi kolay telaffuz edilen, oldukça zor bir kavramdır. İçeriğindeki sorumlulukların farkına varmadan hemen herkes sonsuz demokrasi talebinde bulunuyor. Demokrasilerde özgürlüklerin gelişmesi için bir araç olduğu kadar, toplumun ve onu oluşturan fertlerin sorumluklarının arttırıldığı da unutulmamalıdır. Kişisel veya toplumsal sorumluluk üstlenmeden sonsuz demokrasi talebi bugün içinde yaşamakta olduğumuz kaosun en önemli nedenidir.

 

Bizim kuşağımız

Son zamanlarda artan bir hızla, özellikle gençlerin bulunduğu topluluklarda hemen her konuşmamda kendimi; “Bu ülke beni ve benim kuşağımı ilkokul, ortaokul, lise ve üniversitede herhangi bir bedel ödemeden okuttu, eğitti. Askerlik görevimi yaptım, her zaman vergimi ödemekte dürüst davrandım. Bütün bunlar, bu ülkeye borcumu ödemek için yeterli midir? Hayır, yalnızca askerlik yapmak ve vergi ödemek yeterli değildir. Aynı zamanda bilgimizi paylaşmak ve gelecek oluşturmak için doğru bildiklerimizi yüksek sesle dile getirmek ve kamuoyu oluşturmak ta bizim görevimizdir.” sözlerini söylemek mecburiyetinde hissediyorum.

 

Eğer bir ülkede demokrasi, devletin imkânlarından sonuna kadar kişisel olarak faydalanmak, oluşan artı değerden hiçbir katkısı olmaksızın pay talep etmek olarak anlaşılıyorsa bunda bir yanlışlık olduğunu düşünüyorum. Demokrasi yalnızca oy vermek ve hukukun üstünlüğü değil, aynı zamanda verilen oyun ve kişisel olarak ülkeye ne gibi katkıda bulunduğumuzun farkına varmak mecburiyetidir.

 

Haddini bilmek

Gelişmiş ve ideal demokrasilerde, herkes devletin oluşumuna ve devamlılığına yaptığı katkı oranında pay talep etmelidir. Eğer bu oluşuma katkımız sınırlı ise haddimizi bilmeli, talep ve beklentilerimizin oranını doğru tayin etmeliyiz. Demokrasi yalnızca yasaların uygun şekilde düzenlenmesiyle oluşan bir yönetim şekli değildir. Yasaların uygunluğunun yanı sıra etkili bir eğitim sonrası oluşan anlayış ve kültürel birikimde gerekir. Ben bu anlayışı kendi kültürümüzden gelen “Haddini bilmek” sözü ile açıklamak isterim.

 

Dunning-Kruger sendromu

Amerika’da yapılan bir araştırma, “Dunning-Kruger sendromu” olarak bilim dünyasına sunuldu. Bu araştırmaya göre yeteneklerinin veya bilgi birikiminin farkında olmayan kişiler kendilerini her konuda başarılı ve üstün görmektedirler. Sayıları gittikçe artan bu tür kişilerin bireysel girişimleriyle başarılı olması mümkün değildir, bu nedenle büyük bir çoğunluğu kamu hizmetine talip olmakta veya kamudan iş talep etmektedir. Buldukları iş onları tatmin etmemekte en kısa süre içinde yönetici pozisyonuna gelmek istemektedirler. Haddini bilmeyen bu tür insanların, ülke yönetimini kendi taleplerini karşılayacak şekilde oluşturmalarının büyük problemler yarattığı, giderek de daha büyük problemlere yol açacağı fark edilmelidir.

 

Japonya

Üç yıl kadar önce Japonya’da bulunduğum sırada benimle aynı dönemde doktora çalışması yapan ve şimdi Tokyo Üniversitesi’nde “Türk Sanatı” üzerine çalışan eski dostum Prof. Dr. Minako Yamanlar ile sohbet ederken Japonya’da üst düzey kamu görevine talip olacak kişilerin; “Kişisel olarak kaybedecekleri onurlarının yanı sıra, kaybedilecek geçmiş ve gelecek aile onurlarının da olması gerekir” diyerek enteresan bir bilgi verdi. Bu yazılı veya çokça söylenen bir kural değil ama nerede ise herkesin üzerinde mutabık olduğu bir uygulama. Kaybedilecek kişisel onurun bile yeterli olmadığı bir ahlak anlayışı!

 

Demokrasilerde önemli olan bir dönem Türk toplumunun başarılı bir şekilde uyguladığı “Komuta aktarımı / Translatio Imperii”dir. Düzenli olarak ve özgür irade ile gerçekleştirilen “Komuta aktarımı”nın demokrasi açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum.

 

Sıradanlaşmak

Uzun süren yönetimlerde, yöneticinin etrafındaki insanlar kaçınılmaz olarak sıradanlaşır, yeni fikirlere ve atılımlara kapalı, hatta tahammülsüz bir hâle gelirler. Yeni şeyler düşünmek, yeni şeyler yapmak veya yapılmasına ön ayak olmak onları korkutur. Statü kaybına neden olacağı endişesi ile içlerine kapanır, bir anlamda yöneticiyi kuşatır ve hapsederler. Yöneticinin ulaşılmaz hâle gelmesi, aynı zamanda onun da çevresi dışına ulaşamaz hâle gelmesine yol açar. Toplumsal dialog kesilir, karmaşa doğar. Hele hele günümüzde olduğu gibi yaygın bir sosyal medyanın kullanıldığı ortamlarda şüyuu vukuundan beter hâle gelir.

 

Modern çağ demokrasisi büyük oranda bir “Anglo-Sakson” anlayışının tezahürüdür. Bilirsiniz İngiltere’de (Japonya’da da) insanlar birbirlerine dokunmaktan pek hoşlanmazlar ve mesafelidirler. Bu aldıkları eğitim sonucu mudur, yoksa dar bir alanda yaşamanın getirdiği kaçınılmaz bir duygu mudur? Bilemiyorum, ancak buradaki önemli noktanın, kişilerin birbirlerinin yaşam ve özgürlük alanlarına müdahale etmeme anlayışı olduğunu düşünüyorum.

 

Demokrasi, içeriğindeki kişisel sorumlulukları anlamadan veya anlamaya çalışmadan, yalnızca hukuki düzenlemeler yoluyla uygulanabilir bir sistem değildir. Bir toplumda demokrasi düzeyi, toplumu oluşturan kişilerin tek tek kişisel sorumluluklarının bilincine erişmesi sonucu uzun bir zaman zarfında sağlanabilir. Bu nedenle uzun bir süredir toplum olarak sıkıntı çekiyoruz. Bizim toplumumuzda demokrasi anlayışının gelişmesi için yeteri kadar çaba harcanmamıştır.

 

Çünkü ülkemizde demokrasi büyük oranda devletin ve devlet yöneticilerinin ihsan ve bağışı şeklinde anlaşılmıştır. Büyük bir çoğunluk demokrasiyi her istediğini, dilediği şekilde yapmak, sonsuz bir kişisel özgürlük ortamı içinde yaşamak olarak algılamaktadır. Bir dönemin başvekili halka, “Siz isterseniz hilafeti bile geri getirirsiniz!” diyebilecek kadar toplumsal mutabakatı tehdit eden bir söylemde bulunmayı hüner sayabilmiştir. Hâlbuki toplu olarak yaşamanın ilk kuralı özgürlüğümüzün sınırlarının çok dar olduğu, bir başkasının özgürlük sınırına tecavüz edilmemesi gerektiği bilincinin gelişmiş olmasıdır.

 

Kısaca belirtmek isterim ki, demokrasi yalnızca özgürlüklerin genişletilmesi, özgür iradenin bağımsız olarak kullanılması değil, aynı zamanda bir dönem ülkemizde çok sık kullanılan ve değer verilen “Ayıp, izan, haddini bilmek” gibi kavramların toplumca benimsendiği ve uyulduğu gelişmiş bir birlikte yaşama anlaşmasıdır. Kişisel olarak görüşüm; “Bir toplumu oluşturan bireylerin haddini bilme oranı, o toplumun demokrasi düzeyini belirlemektedir.”

 

Bence bu problemin çözümü, yalnızca hukuki düzenlemeler yoluyla mümkün değildir. Küçük yaştan başlayarak önce çekirdek aile içinde daha sonra ülke sathında yaygın bir eğitim sisteminin ve birlikte yaşam kültürünün gelişmesine bağlıdır.

 

Sevdiğim bir deyiş vardır; “Büyükler yanlış yaparsa, küçükler kötüyü öğrenir.”

 

Sanırım gerek demokrasi gerekse birlikte yaşama kültürü konusunda bir dönem büyüklerin yaptığı yanlışlar bugün içinde yaşadığımız kaotik ortamın ortaya çıkmasına yol açtı.

 

Hukuki düzenlemeler kadar bir dönem birlikte yaşamanın “Ayıp, izan ve haddini bilmek” gibi olmazsa olmaz temel kavramlarını unutmuş olmamızın getirdiği sıkıntılar hepimizi üzüyor.

 

Kısaca belirtmek isterim ki; demokrasi yalnızca hukuki düzenlemeler sorunu değil, vazgeçilmesi mümkün olmayan bir ahlak anlayışı ve kültür sorunudur.