Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

BREZİLYA SEYAHATNÂMESİ

 

Evliya Çelebi’nin XVII. yüzyıl ortalarında kaleme aldığı ünlü seyahatnamesi dışında dilimizde yazılmış benzeri bir seyahat anılarının olup olmadığı konusunda yeteri kadar bilgimiz yoktur. Bu bilgi yokluğu çevremize duyduğumuz ilginin de bir göstergesidir. Bir dönemin büyük başarıları bizim çevremizi küçümsememize ve etrafta neler olup bittiğinin farkına varmamıza mâni olur. Hâlbuki 15 Ocak 2023 tarihli “Ülkelerin Aynası” adlı yazımda da değindiğim gibi daha XVI. yüzyılın ortalarında Seydî Ali Reis, “Mir’at-ül Memalik / Ülkelerin Aynası” isimli kitabında Hindistan’a yapmak zorunda kaldığı seyahat anılarını anlatır.

 

Benzer pek çok örneği olan bu gibi seyahat anılarının çoğu ne yazık ki, “Harf Devrimi” ile kitaplıkların raflarında kalmış ve pek azı günümüz Türkçesi’ne kazandırılmıştır. Çok konuşmaya istidatlı bir millet olarak aynı oranda yazmayı ne yazık ki ihmal etmişiz. Az sayıdaki yazar da büyük laflar etmek yerine kısa cümleler ve az söz ile yaşadıklarını ifade etmeye çalışır. Bu nedenle çoğu eser gözden kaçmış ve günümüz diline çevrilmeye özen gösterilmemiştir.

 

Brezilya’ya doğru

Az sayıdaki bu seyahat anılarından biri de Bağdatlı Abdurrahman Efendi adındaki bir donanma imamının “Brezilya’da İlk Müslümanlar-Brezilya Seyahatnâmesi” adıyla günümüz Türkçesi’ne çevrilen hatıratıdır. Günümüzden yüz elli yedi yıl önce, 1865 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nu temsilen iki geminin Basra Körfezi’nde bayrak göstermesine karar verilir. 1857 yılında yapılan sipariş üzerine biri Southampton tezgâhlarında, diğeri Londra tezgâhlarında inşa edilen ve 1859 yılında donanmaya katılan Sinop sınıfı iki uskurlu korvet olan, İzmir ve Bursa gemilerine bu görev verilir. 53,2 metre uzunluğunda, 9,3 metre genişliğindeki korvetler İstanbul’dan yola çıkarak, Cebelitarık Boğazı yoluyla Atlantik Okyanusu’na açılırlar. “Neden bu yolu seçtiler?” diye soracak olursanız henüz Süveyş Kanalı açılmamış olup çalışmalara devam edilmektedir. “Seyahatnâme-i Bahr-i Muhit” isimli anılarında, Bursa korveti subaylarından Mühendis Faik Bey bu geziyi şöyle anlatır;

 

“Yeşilbaş Adaları’nda (Saint Vincent ve Grenadinler) Sen Vinsan’a (Saint Vincent) varışımızdan dört saat sonra Fransız savaş gemilerinden Basa adlı uskuri firkateyn geldi. Güney Amerika’da bulunan Rio de Janerio Limanı’ndan buraya yirmi üç günde geldiklerini ve Toulon Tersanesi’ne gittiklerini öğrendim. Gerekli kömür alındıktan sonra mayıs ayının on altıncı pazar (her ne kadar on altıncı gün denilse de miladi değil, rumi takvim kullanıldığı için günümüz takvimine göre bu tarihi yirmi sekiz mayıs olarak düzeltmek gerekir) günü yelken açılarak lodos rüzgârına yol verildi. Zaman zaman makinalar çalıştırılarak yol alındı. Rio de Janerio Limanı’na olan yolda çok sayıda fırtınaya yakalanan gemiler birbirinden ayrı düştü, oldukça güç bir yolculuktan sonra haziran ayının yedinci (19 Haziran 1865) günü Rio Limanı’na ulaşıldı. Saint Vincent Limanı’ndan buraya kadar olan yolculuk yirmi bir gün sürdü. Limana girince önce geminin temizliği ile ilgilenildi ve teçhizatı gözden geçirildi. Haziran ayının on üçüncü (25 Haziran 1865) günü Brezilya İmparatoru gemiyi ziyaret edip, öteden beri tüm dünyada ün salan Osmanlı askerinin cesaret ve kahramanlığını gözleriyle görmüş olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdikten sonra, İmparator ve hepimiz Hazreti Padişah’ın ömür ve saltanatının uzunluğu için dualar edildikten sonra Bursa korvetinden ayrıldık.” İmparatorun hem gemiye gelişinde hem de gemiden ayrılışında yirmi bir pare top atışı ile selamlandığı da kaydedilmiştir. Faik Bey her ne kadar bu seyahat ile ilgili anılarını aktarıyorsa da kitabın asıl yazarı Abdurrahman Efendi’dir.

 

Rio de Janerio

Bağdatlı olduğu belirtilen Abdurrahman Efendi, Bursa korvetinin imamıdır. Osmanlı ilmiye sınıfına özgü giysisiyle Rio de Janerio sokaklarında dolaşırken büyük ilgi çeker. Özellikle Afrika’dan getirilen, Müslüman olarak yaşamaları hoş görülmediği için Hristiyan olarak gözükmek zorunda bırakılan, buna karşın yüz yıllar boyunca inançlarını gizlice sürdürmek zorunda kalan siyahiler, Abdurrahman Efendi’den kendilerine İslam’ı öğretmesini isterler. Bu teklifi Bursa korvetinin kumandanına da ileten Müslümanlar; “Biz şimdiye kadar dünyada yalnız siyahilerin Müslüman olduklarını sanıyorduk. Sizleri görünce, diğer ülkelerde de Müslüman olduğunu anladık. Bundan dolayı da çok memnun olduk.” diyerek kendilerine İslam’ı öğretecek bir Müslüman bırakılmasını rica ederler.

 

Kumandan, siyahilerle konuştuktan sonra kararı Abdurrahman Efendi’ye bırakır. Rio’ya yerleşen Abdurrahman Efendi dilini bilmediği bu ülkede kısa süre içinde Portekizce öğrenmek zorunda kalır. Arap harfleriyle Portekizce küçük bir kitap hazırlayarak siyahilerin ibadetlerine yardımcı olmaya çalışır. Bu arada siyahiler arasında Müslüman olmak isteyenlerden para alındığını öğrenir ve buna mâni olur, kendi ifadesi ile kısa süre içinde İslam’ı kabul eden insan sayısı on dokuz bine ulaşır. Bir çarşı gezisi esnasında rastladığı sahaf dükkânında Fransa’da Latin harfleri ile basılmış olan Kur’an-ı Kerim görür. Gözden geçirerek yanlışsız olduğu kanaatine varınca, kitapçıya çok sayıda siparişte bulunur ve gelen Kur’an-ı Kerim’ler Müslümanlar tarafından satın alınır. Ancak tüm çabalarına rağmen, Müslümanlar’a karşı oluşan güçlükleri yenmek imkânsızdır. Bir süre sonra Salvador kentine gider, bir yıl süresince de orada kalır. Daha sonra Marnempugo ve bir elmas kenti olduğunu ifade ettiği Luğabiryanti şehirlerinde yaşar.

 

“Brezilya’da kaldığım birkaç yıl içinde, Müslümanların anlattığı üzücü durumları nedeniyle iyice yoruldum, iyice usanç geldi. Buna bir de dostların özlemi eklenince, dönmek zorunda kaldım.” (s. 47)

 

Geri dönüş

Abdurrahman Efendi, Brezilya’dan Lizbon’a gelir, daha sonra dolaştığı Kurtuba, Cebelitarık ve Tanca şehirlerini kısa açıklamalarla anlatmaya çalışır. Tanca’dan tekrar Cebelitarık’a oradan Cezayir’e devamında da Malta’ya geçer. Malta’dan bindiği gemi ile Mısır’a oradan Cidde’ye gider ve Mekke-i Mükerreme’yi ziyaret ederek Hac görevini yerine getirir. Şam üzerinden kendi ifadesiyle Dersaadet’e geri döner.

 

Gerek Brezilya’da yaşadığı günleri gerekse geri dönüşte uğradığı ülke ve şehirleri anlatan bu küçük kitabına “Tesliyetü’l-Garip” ismini verir. Bu kitap, XIX. yüzyılın ortalarında kısa da olsa bir süreliğine Brezilya’da yaşayan ilmiye sınıfına mensup bir Osmanlı vatandaşının ilginç anılarının bulunduğu, sıkılmadan okunacak nadir bir kitaptır. Yüz elli yılı aşan bir süre içinde ülkelerin ve insanlığın nereden nereye ulaştığının görülmesi açısından da ilginç bulacağınızı düşünmekteyim.

 

“İzmir ve Bursa korvetlerinin Basra Körfezi macerası ne oldu?” diye soracak olursanız, bilmiyorum. Bu konuda bir bilgiye ulaşmak ne yazık ki mümkün olmadı. Ancak İzmir korvetinin 1878 yılında Haliç’te demirlediğini ve bir yıl sonra hizmet dışı bırakıldığını, Bursa korvetinin ise 1885-1886 yılları arasında Tersâne-i Âmire’de yenilendiğini ve 1899 yılında hizmet dışı bırakıldığını öğrenebildim. Basra Körfezi’ne gidilmiş midir, yoksa Brezilya’dan geri mi dönülmüştür? Konuyu merak edenlerin derin bir araştırmaya girmesi gerekiyor.

 

Bağdatlı Abdurrahman Efendi, (Haz. N. Ahmet Özalp, Çev. Antepli Mehmed Şerif), Brezilya’da İlk Müslümanlar-Brezilya Seyahatnâmesi, İstanbul, 1995.