Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

BUŞİDO

 

“Yaklaşık on yıl kadar önce birkaç günlüğüne Belçikalı hukukçu, konuksever merhum Mösyö de Laveleye’nin evinde kalırken yürüyüşlerimizden birinde konu dine geldi. ‘Yani okullarınız da hiç din eğitimi verilmediğini mi söylüyorsunuz?’ diye sordu kıymetli profesör. Verilmediğini söylediğimde şaşkınlıktan ansızın olduğu yerde kalıverdi ve kolay kolay unutamayacağım o ses tonuyla yineledi: ‘Din dersi yok ha! Ahlaki eğitim nasıl veriliyor öyleyse?’ Bu soru o an beni hayli şaşırttı. Halihazırda verecek bir cevabım yoktu çünkü çocukluğumda öğrendiğim ahlaki değerler okulda verilmiyordu, neyin doğru neyin yanlış olduğuna dair fikirlerimi oluşturan farklı unsurları incelemeye başladığımda ise bunları zihnime işleyenin Buşido olduğunu fark ettim.” (s. 11)

 

Bu soru ve sonrasındaki çalışmalar Inazo Nitobe’nin Japon ahlak eğitimi ve Buşido konusunda bir kitap yazmasına yol açar. Inazo Nitobe (1862-1933), eğitimci, tarım ekonomisti ve diplomattır. Sapporo Tarım Koleji’nden sonra Amerika’da eğitimine devam eder. Japonya’ya dönüşünü takiben akademik hayata başlar ve uzun süre profesör olarak görevde bulunur. Yaşamının büyük bir bölümünü kadınların eğitimi konusuna adar ve bu konuda araştırmalar yapar. 1901 yılında Tayvan’daki Japon sömürge hükûmetine tayin edilir. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra “Institute of Pacific Relations / Pasifik İlişkileri Enstitüsü”ne katılır ve buradan emekli olduktan sonra “Japon İmparatorluk Parlamentosu”nda görev alır.

 

Buşido, samurayların uyması gereken ahlaki ilkeler bütünüdür. “Samuray” ya da “Buşi” kelimesi, eski Japonya’da soylu asker sınıfını belirtmek için kullanılan bir terimdir. “Samuray”, eski Japoncada “Hizmet etmek” anlamına gelen “Saburau” kelimesinden türetilmiştir. Savaş, Japon kültüründe önemli bir yer tutar. Samuraylar “Buşido” felsefesini kendilerine temel almışlardır. Buşido “Savaşçının yolu” anlamında kullanılmaktadır. Buşido felsefesinde korkuya yer yoktur. Samuray, ölüm korkusunu yenmiş kişidir. Ölüm korkusunu yenmek kişiye dinginlik kazandırır ve ayrıca yöneticiye sadakat sağlar.

 

Ölüm korkusunu yenmek insanın her açıdan kendini özgür hissetmesine, yerine yeni bir şey koymadığı takdirde çok acımasız biri olmasına sebep olur. Ölüm korkusunu yenmeyi öğreten bir eğitim sisteminin, hayat boyu uyulması gereken köklü ve unutulmaz ahlak kurallarına sahip olması gerekir. Buşido böylesi bir gerekten yola çıkarak geliştirilmiş ahlaki kurallar dizisidir. Samuray geleneği, 1876 yılında İmparator Meiji tarafından ortadan kaldırılır. Kılıç taşıma kanunlarını değiştiren İmparator Meiji, samuraylığı tarihe karıştırır. İkinci Dünya Savaşı sırasında tüm rütbeli askerlerin ve kamikaze pilotlarının kılıç taşıdığı görülür, bunun arkasındaki neden her ne kadar samuraylık kaldırılmış olsa da Buşido ruhunun ve ahlak felsefesinin devam ettiğini belirtme isteğidir.

 

“Samuraylık, en az ülkenin sembolü olan kiraz çiçekleri kadar Japon topraklarına özgü bir çiçektir; bu açıdan tarihimizin bitki koleksiyonunda saklanan, modası geçmiş, kuru bir erdem numunesi olmaktan çok uzaktır. O hâlâ aramızda yaşayan güçlü ve güzel bir canlıdır, elle tutulur bir şekli ya da biçimi olmasa da çevremizi ahlaki duygularla sararak bugün bile onun güçlü büyüsü altında olduğumuzu bizlere gösterir… Feodalizmin ürünü olan samuraylığın ışığı da içinde doğduğu sistemi geride bırakıp ahlaki yolculuğumuzda bizleri aydınlatmaya devam etmekte.” (s. 13)

 

Sanırım ülkemizin sıkıntısı burada başlıyor, gerek Sultan II. Mahmud Dönemi’nde (1808-1839) gerekse daha sonraki dönemlerde yapılan reformlar geçmişi bir yana bırakıp geleceği daha farklı şekilde oluşturma düşüncesinin ortaya çıkmasına yol açar. Cumhuriyetimizin getirdiği değerler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün bir millet olma yolundaki çabaları kısa süre içinde dejenere edilmiştir. Ülkemiz, Japonya gibi tek bir ırk, din ve dilin olmadığı çok daha karmaşık toplumdur. Bir topluluğun “Buşido” benzeri ahlaki kurallar dizisi oluşturmasının mümkün olmadığı açıktır. Bir grup kendi içinde böylesi kurallar dizisi oluştursa da farklı gruplar onları toplumun genelinin katılmadığı kurumlar oluşturmakla suçlayacaktır.

 

Bu durumda ne yapmamız gerekiyor? Japonya’da Buşido felsefesi toplumun en küçük birimi olan çekirdek aile içinde kendine köklü bir yer bulmuş olup çok küçük yaşta bu disiplinle yetişen bireylerin başkaca eğitim almasına gerek kalmamaktadır.

 

“Buşido, samurayların uyması gereken ahlaki ilkeler bütünüdür. Bu yazılı bir kanun değildir; olsa olsa kulaktan kulağa aktarılan ya da kimi meşhur savaşçıların ve alimlerin yazıya döktüğü birkaç özdeyişten ibarettir. Çoğunlukla söze ve yazıya dökülmemiş kurallar bütünüdür.” (s. 15)

 

Günümüzde adalet mekanizmasının yoğun iş yükü altında kaldığı ve bu nedenle bazı davaların yıllarca sürdüğü bir gerçektir. Bu davaların uzamasındaki en önemli neden şahitlerin yemin etmelerine rağmen yalan söylemesi ve kanunların çok sayıda oluşudur. Bu konuda dikkatli olunması gereken bir diğer nokta ise bilirkişi değerlendirmeleridir. İlkokuldan başlayarak okutulan din ve ahlak derslerine rağmen bu konuda herhangi bir ilerleme sağlanamamasının nedenlerini de ivedilikle araştırmamız gerekiyor.

 

Buşido benzeri ahlak ilkeleri alışkanlığımız yok. İnancımızın oluşturduğu ahlak ilkelerinin ise toplumumuzda çok da yer bulmadığı aşikâr. Yalan söylemeyi marifet sanan, yalan üzerine kurulmuş bir hayata devam etmeyi düşünen toplumun ahlaki açıdan daha da derin çöküş yaşaması kaçınılmazdır. Bunun için yapılması gereken tek şey, çocuklarımızın öncelikle ebeveynlerini, özellikle de annelerini eğitmek ve onların seviyelerini ahlaki ilkeler açısından yükseltmektedir. Çünkü ahlak eğitimi aile içinde verilirse köklü olur ve hayat boyu vazgeçilemez ilkeler hâline gelir. Böylesi bir eğitim için yalnızca söylenenler yetersiz kalır. Öncelikle davranışlarımız ile söylemlerimiz arasında çocukların aklını karıştıracak çelişkiler olmamalıdır. Geleceğin dünyasında gelişmişlik ölçüsü olarak ekonomik zenginliğin değil, toplumların ahlaki durumlarının önem kazanacağını düşünüyorum.

 

“Hocanın (imamın) dediğini yap, yaptığını yapma” ne menem bir sözdür. İnsanlar, özellikle de çocuklar söylediklerimizi anlamayabilirler ama hareket ve davranışlarımızı hiçbir zaman unutmazlar. Yüzüne karşı iltifat ettiğimiz birinin, arkasından konuşmamızın doğal bir davranış olduğunu algılarlar. Bu gibi ahlaki açıdan büyük sorunlar doğuran sözde atasözlerinden kurtulmamız gerekiyor. Toplu yaşamın en temel kuralı evrensel ahlak değerlerine sahip olmaktır. Giderek sınırların kalktığı bir dünyada toplum olarak var olmaya devam etmemizin en önde gelen kuralı ahlaki ilkelerdir ve bunların yalnızca okullarda öğretilmesi mümkün değildir. Zaman zaman Japonya, Çin ve Güney Kore ile ülkemizin ekonomik kalkınma hızının değerlendirildiği kitap ve makaleler okuyorum. Bu yazıların çok azında ahlaki ilkelerin önemine yer verildiğini görmekteyim. Kalkınmanın ve ülkelerin belirli düzeyde zenginleşmesinin en temel nedeninin ahlaki ilkeler olduğunu çok daha geç olmadan anlamımız ve uygulamamız gerekiyor.

 

Inazo Nitobe, (Çev. Selvi Danacı), Buşido-Japonya’nın Ruhu, İstanbul, 2023.