Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

ERDEMLİ ŞEHİR

 

Geçen hafta Fârâbî’nin “İdeal Devlet” isimli kitabından bahsetmiştim. Bu kitabın bir bölümü geleceğe yön vermesi açısından hepimizi yakından ilgilendirmektedir. Kitabın XXVII. Bölümü, “Amir Organ Hakkında” başlığını taşımaktadır. Fârâbî, “Nasıl ki bedende, emredici organ tabiatı gereği kendisi ve özel nitelikleri bakımından bütün organların en tamı ise…” diyerek, erdemli şehrin yöneticisinde bulunması gereken nitelikleri belirtir.

 

“Erdemli bir şehrin yöneticisi, rastgele bulunmuş herhangi bir insan olamaz. Çünkü yöneticilik iki şeyle olur:

a. O insan, yaradılışı ve tabiatı bakımından yöneticiliğe istidatlı olmalıdır.

b. O insan, yöneticilikle ilgili iradi meleke ve tutumları kazanmış olmalıdır. Bunlar ise tabiat gereği yöneticiliğe istidadı olan insanda gelişip ortaya çıkacaklardır… Erdemli şehrin en üst yöneticisinin sanatının da hizmetkâr bir sanat olması ve başka herhangi bir sanat tarafından yönetilmesi mümkün değildir.”

 

XXVIII. Bölüm, “Erdemli Toplumun Yöneticisinin Hasletleri Hakkında” başlığını taşımaktadır. Fârâbî bu kişinin, kendisi üzerinde başka bir insanın hükmünün bulunmadığı hâkim kişi olduğunu belirtir. O önderdir, erdemli şehrin birinci başkanıdır, erdemli milletin hükümdarıdır, oturulan dünyanın tümünün hükümdarıdır.

 

“Bu duruma ancak kişiliğinde doğuştan sahip olduğu on iki tabii özelliği birleştiren bir insan ulaşabilir;

a. Bu özelliklerden biri, onun organları bakımından tam ve eksiksizlik olması, bu organların kendisi, kendilerine ait fiillerini gerçekleştirmek istediğinde bunu kolayca yapmalıdır.

b. O kendisine söylenilen her şeyi iyi anlama ve idrak etme yeteneğine tabiatı gereği sahip olmalı, konudan kişinin maksadını veya bizzat o şeyin kendi mantığına uygun olan neyse onu anlamalıdır.

c. Anladığı, gördüğü, duyduğu idrak ettiği şeyi zihninde saklama yeteneğine sahip olmalı, hemen hemen hiçbir şeyi unutmamalıdır.

d. Uyanık ve çok zeki olmalı, bir şeyle ilgili en ufak bir delil gördüğünde bu delilin işaret ettiği yönde o şeyi kavramalıdır.

e. Zihninde bulunan bir şeyi tam bir açıklıkla ifade edebilmesini sağlayabilecek güzel konuşma kabiliyetine sahip olmalıdır.

f. Bilgi edinmeyi, öğrenmeyi sevmeli, ona kendini vermeli, öğrenmenin zahmetlerini yenmeli, içerdiği mihnetlere katlanmalı, bunları yorucu, eziyet verici bulmamalıdır.

g. Tabiatı gereği doğruluğu ve doğru insanları sevmeli, yalandan ve yalancılardan nefret etmelidir.

h. Tabiatı gereği yemek, içmek ve cinsel zevklerin peşinde koşmayan, onları arzulamayan biri olmalı, kumardan kaçınmalı, bu tür şeylerden doğan zevklerden nefret etmelidir.

i. Yüksek ruhlu olmalı, şerefi, ululuğu sevmeli, ruhu tabii olarak çirkin ve aşağılık şeylerin üstünde olmalı, şeyler içinde en yüce olanlarına doğru yükselmelidir.

j. Gümüş, altın ve benzeri cinsten dünyevi amaçlı şeyler onun nazarında değersiz olmalıdır.

k. Tabiatı gereği adaleti ve adil kişileri sevmeli, baskı ve zulümle, bunları yapanlardan nefret etmeli, kendi yönettikleri ve başkaları ile ilgili insaflı olmalı, insanları böyle olmaya yöneltmeli, baskıya maruz kalan insanlara acımalı, güzel, asil ve doğru gördüğü her şeyi desteklemeli, adil olmaya, adaleti uygulamaya davet edildiğinde onu yapmada, gerçekleştirmede isteksiz, inatçı olmamalı, tersine, haksızlık ve kötülük yapması istendiğinde bunu yapmama konusunda dirençli, kararlı ve istekli olmalıdır.

l. Yapılmasını gerekli gördüğü şey konusunda azimli, kararlı olmalı, korku ve zaaf göstermeksizin cesurca onu gerçekleştirmelidir.”

 

Fârâbî, bir hükümdar veya yöneticide olması gereken bu nitelikleri belirttikten sonra; “Bütün bu özelliklerin tek bir insanda bir araya gelmesi zordur. Bu tür yaradılışta insanlara her çağda ancak bir defa tesadüf edilir” demektedir. Peki bütün bu özellikler bir insanda toplanmıyorsa o zaman ne yapmalı?

 

Çözüm yolunu da yine Fârâbî, “Herhangi bir zamanda böyle bir insana rastlanmazsa, ancak daha önce bu şehirde yukarıdaki şartları taşıyan, kayda geçmiş, hüküm sürmüş bir yönetici ve benzerleri olmuşsa, bu insanların koydukları kanunlar, kurallar ve adetler benimsenir ve muhafaza edilir” sözleriyle dile getirir.

 

İlk yöneticiden sonra gelip ona vekalet edecek yönetici de doğuşundan ve çocukluğundan itibaren bu on iki özelliğin bir araya gelmesi ve büyüdükten sonra onun altı özellikle öne çıkması gerekir. Bu özelliklerin en önemlisi bu yöneticinin filozof olmasıdır. Ancak herhangi bir zamanda felsefe, yönetimin bir parçası olmaktan çıkarsa, bütün diğer şartlar bu yönetimde mevcut olsalar bile, erdemli şehir hükümdarsız kalmış olacak, şehir yönetimi ile meşgul olan kişi bir hükümdar olmayacak, şehir halkı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.

 

Günümüzden yaklaşık bin yıl önce, muhtemelen 940-942 yılları içinde yazılan bu kitap günümüzde de bir yöneticinin sahip olması gereken vasıfları dile getirmektedir. Ülkeler zaman zaman böylesi yöneticilerden mahrum kaldığı için sıkıntı çekmekte ve bazı devletler tarih sahnesinden çekilmektedirler.

 

Sanırım biz geçtiğimiz yüz yılın başında böylesi bir yönetici tarafından yönetilmek şansına malik olduk. Ama ne yazık ki devamı gelmedi. Daha sonra devleti yönetenler bu niteliklerin çok azına sahip yöneticilerdi. Bazıları ikinci yönetici olarak zaman zaman dirayetli, felsefeye aşina insanlarla çalışmak şansına sahip oldular. Onlara ne kadar söz hakkı tanıdılar, önerilerini ciddiye aldılar, gelecek bunu daha net değerlendirecektir.

 

Önerimiz Fârâbî’nin “İdeal Devlet” isimli kitabının siyasetle uğraşan herkesin okuması ve kendince ders çıkartmasıdır. Devlet yönetimine silah gücü ile bir süreliğine hâkim olanların ülkeye büyük kötülük yaptığı anlaşılmaktadır. Kendilerince yoldan çıkanları düzeltme isteği, iyi ve doğru hasletleri olan kişilerin siyaset alanından uzaklaşmalarına, tabiatta var olan hiçbir şeyin boş kalmayacağı hükmü gereği, siyaset sahnesinin yeterli niteliklere sahip olmayan fakat beklentileri olan kişilerce doldurulmasına yol açmıştır.

 

Fârâbî’nin “Mabādı’ Arā’ Ahl Al-Madīna Al-Fādıla” veya kısaca “Arâ” olarak bilinen bu eserini dilimize kazandıran Ahmet Arslan’a teşekkür ederim. Kim bilir belki bundan böyle bazı siyaset erbabı bu kitabı okur ve kendi kendine gelecek için yeterli olup olmadığını düşünür.

 

Farabî, (Çev. Ahmet Arslan), İdeal Devlet, İstanbul, 2017.