Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

TİMBUKTU’YU GÖRMEK GEREK

 

Zaman zaman televizyon izlerken gözüme takılan, bazı kitaplarda fotoğraflarını büyük bir hayranlıkla seyrettiğim şehirlerden biri de Timbuktu’dur. Şimdi sakın “Nereden çıktı bu şehir?” demeyin. Bir insan ilgi alanını ne kadar geniş tutarsa, günlük sıkıntılardan o kadar uzak kalabiliyor. İçinde yaşadığımız günler yalnız ülkemiz insanı için değil, tüm insanlık için sıkıntılı geçiyor. Çevre ile ilgimizi kesip ne kadar içe kapanırsak mutluğumuz da o kadar zarar görüyor. Buna karşın dünya dönmeye devam ediyor ve zaman öyle böyle geçiyor. Halbuki, merak ve heyecan bizleri bir süreliğine meşgul ediyor ve günlük çekişmelerin dışında kalabiliyoruz. Bu nedenle bugünkü yazımda nerede ise çocukluğumdan beri ilgi duyduğum bir şehri ve sahip olduğu kültürel seviyeyi sizlerle paylaşmak istedim.

 

Batı Afrika ülkesi olan Mali’nin sekiz idarî bölgesinden biri olan Timbuktu aynı zamanda bu bölgenin başkentidir. Nijer Nehri’nin ana kanalının on beş kilometre kuzeyinde, Büyük Sahra’nın güney ucunda yer almaktadır. Timbuktu’daki arkeolojik araştırmalar şehirdeki ilk yerleşimin MÖ V. yüzyılda başladığını göstermektedir. XI. yüzyıla kadar dönemsel bir yerleşim yeri olarak kullanılan şehir, XII. yüzyıldan itibaren devamlı ikâmet edilen şehir hâline gelir. Büyük Sahra’nın ticaret yollarının üzerinde bulunması nedeniyle tuz, altın ve fildişi ticareti ile zenginleşir. XV. yüzyılın ilk yarısında Tuaregler bir süre için şehrin kontrolünü ele geçirirler, hemen sonrasında Songhay İmparatorluğu şehri hâkimiyeti altına alır. XVI. yüzyılda Fas asıllı Saadi Hanedanı şehri alarak, başkent ilan eder. Daha sonra Fransız hâkimiyetine geçen Timbuktu, XVIII. yüzyıla kadar önemli bir akademik eğitim ve kültür merkezi olma özelliğini giderek kaybeder. Günümüzde Mali’nin resmi dilinin Fransızca olmasına karşın, Timbuktu’da Songhay dili hâlen konuşulmaktadır. Arapça ise akademisyenler arasında bilim dili olarak yaygındır.

 

Dünya şehri

Timbuktu, XIII. yüzyıl ile XVII. yüzyıl arasında bir dünya şehridir. Özellikle Batı Afrika’dan birçok bilim insanı ve öğrenci, İslami ilimler, matematik, astronomi, hukuk, farmakoloji, felsefe ve sanat konularında eğitim vermek veya almak için bu şehre gelmektedir. Bu dönemde şehirde yaşayanlar için okuryazarlık ve kitap sahibi olmak zenginlik, güç ve bereket sembolü sayılmaktadır. 1341-1361 tarihleri arasında Mali Sultanı olan Mensâ Süleyman döneminde Timbuktu’yu ziyaret eden İbn Battûta, uzunca bir süre kaldığı bu şehir hakkında ilginç bilgiler vermektedir. Güçlü bir eğitim geleneği olan Timbuktu’da, XV. yüzyılda inşa edilmiş olan Cenne (Djinguereber) Camii, Sankore Camii ve medresesi, Sidi Yahya Camii gibi önemli yapılar bulunmaktadır. Fransızların baskısı nedeniyle uzun yıllar ihmal edilen İslami ilimler eğitimiyle öne çıkan Timbuktu Üniversitesi hâlen çalışmalarına devam etmektedir.

 

El yazmaları

Timbuktu’da yüz yıllar boyunca toplanan el yazmaları, günümüzde 700.000’i bulan büyüklüktedir. Hâlen şehirde toplam altmış adet özel ve halk kütüphanesi bulunmaktadır. Gerek mimari gerekse kültürel birikimini dikkate alan UNESCO Dünya Mirası Komitesi 1988 yılında Timbuktu tarihi merkezinin bazı bölümlerini Dünya Mirası Listesi’ne almıştır.

 

Dünya Mirası Listesi’ne giriş kriterleri olarak Timbuktu’nun kutsal mekânlarının Afrika’da İslam inancının yaygınlaşması için hayati bir öneme sahip olması gösterilmiştir. Timbuktu’daki cami ve medreseler Songhay İmparatorluğu dönemindeki kültürel ve akademik zenginliğin göstergesidir. Çoğunlukla özgünlüklerini muhafaza eden bu yapılar geleneksel yapım teknikleri ve malzeme kullanımı açısından da önemli kültürel miraslardır.

 

Timbuktu aynı zamanda dünyanın “Yeni Yedi Harikası” olarak da korunmaya değer görülmüş, 2007 yılında dünya çapında bir oylama ile bu listeye alınmaya layık 28 finalistten biri olmuştur. 2018 yılında yayınlanan “Timbuktu’nun Elyazmaları” isimli kitabı okumam ile şehre ilgim büsbütün artı diyebilirim.

 

Tarihe yardımcı olmak

“Hampâté Bâ dinleyicilerinden kültürel bir şema içinde dünyanın bütün şehirlerinin sıraya girmiş olduğunu hayal etmelerini istedi. Bir zamanlar Timbuktu en başta yer alıyordu fakat sonra Tanrı sıranın ters yüz edilmesini buyurmuştu ve şehir artık gerilerdeydi. ‘Bilmiyoruz’ demişti Hampâté Bâ, fakat belki bir gün Tanrı tekrar sıranın ters yüz edilmesini buyuracak ve böylece Timbuktu tekrar yerini bulacak. Kollarınızı bağlayıp o anın gelmesini beklememelisiniz. Tarihe yardımcı olmalısınız. Elyazmalarını ortaya çıkarmalısınız. Onları kullanmalısınız.” (s. 23)

 

Cihat adına

2012 yılının ilk aylarında Timbuktu çevresinde cihatçılar hareketlenmeye başlar. Nisan 2012 ayı içinde Timbuktu’nun yönetimini ele geçirirler. Şehir idaresi tam bir kaos içine düşer. 4 Mayıs 2012 günü 1548 yılında vefat eden Şeyh Sidi Mahmud Türbesi’nde dua edenlere bir grup cihatçı; “Yaptıklarının yasak olduğunu ve ölülerden değil doğrudan Allah’tan yardım istemeleri gerektiğini söyleyerek…” türbeyi tahrip ederler. Bu arada bazı cihatçılar yüz yıllardır Timbuktu’nun övündüğü el yazmalarının da yok edilmesi gerektiğini konuşurlar, bu sözlerinin şehir içinde yayılmasından sonra Prof. Baba Akib Haydara, “Geriye gidiyorlar, geriye ve bu kabul edilemez. Değerlerimize, ruhlarımıza, Timbuktu’nun ruhunun en derinindeki şeye saldırıyorlar…” der ve “Bu İslam değil ve eğer hiçbir şey yapılmazsa büyük bir felaket olacak…” sözleri ile devam eder. Bu arada Mali Hükûmeti de bir bildiri yayınlayarak cihatçıları kınar.

 

Abdülkadir Haydara

Abdülkadir Haydara’nın babası, yıllar önce o daha on yedi yaşında iken vefat eder. Ölen kişinin ailesiyle belediye meclisi üyelerinin terekeyi paylaştırmak üzere bir araya gelmesi âdettendir. Bu amaçla baba Haydara’nın malları bir deftere yazılır ancak el yazmaları ayrı tutulur. Koleksiyon bölünmeyecek, satılmayacak ya da bir başkasına verilmeyecektir. Onun yerine onlara göz kulak olma görevi bir nesilden diğer nesile geçecektir. Meraklı mizacını bilen büyükler, bu görev için Abdülkadir’i seçerler. Bundan böyle el yazmalarından o sorumlu olacaktır. Bu sorumluluk Abdülkadir Haydara’nın sayıları 700.000’i bulduğu bilinen Timbuktu el yazmalarının kurtarılması için büyük çaba sarf etmesine yol açar.

 

Cihatçılar bazı el yazmalarını ele geçirerek yakarlar. “Çok büyük bir mesele değildi sadece birkaç elyazmasıydı, fakat onları yakmışlardı. Birkaç yaprak yazmayı yok etmişlerse, yazmalarla dolu bir kütüphaneye neler yapmazlar… Bu hiç iyi değil dedik. Bu tür şeylerin nasıl böyle adım adım başladığını biliyorduk.” (s. 127)

 

Mayıs 2012 ayı başlarında Tibuktu halkı işgalcilerin tüm baskısına rağmen el yazmalarını saklar, çölün bilinmeyen noktalarına gömerek şiddet günlerinin geçmesini beklerler. “Neredeyse gök kubbe altındaki her konu hakkında yazılmış bir şeyler içeren…” bu el yazmalarının içinde tapu kayıtları, mahkeme kararları, faturalar gibi gündelik belgelerin yanı sıra astronomi, şiir ve tıp eserleri ile İslami kutsal metinler, kutsal metinlerin şerhleri ve hukuki konulara ilişkin yorumlar da bulunmaktadır.

 

Kültüre sahip çıkmak

Günümüzde Timbuktu’yu ziyaret oldukça güçtür. Her ne kadar Mali’nin başkenti Bamako’ya İstanbul’dan yedi saatlik bir uçuşla direkt uçmak mümkünse de Bamako-Timbuktu arasında uçuş yok. Otomobil ile gitmek içinse on sekiz saati aşan bir yolculuk gerekiyor. Yine de meraklı insanlar için görülmesi gereken bir şehir, bu yaşta benim gitmem söz konusu değil ama dilerim bizim meraklı gençlerimiz böylesi bir yolculuğun tadını çıkartır.

 

Timbuktu’da var olan kültürel anlayışın bizim şehirlerimizde de yaygınlaşmasını dilerim. Yüz yıllardır bu şehirde zenginlik; para veya servet ile değil insanların sahip olduğu el yazmaları ile değerlendirilmiş. Bir kültüre nasıl sahip çıkıldığını merak edenler için “Tibuktu’nun Elyazmaları” kitabını okumalarını öneririm.

 

Charlie English, Timbuktu’nun Elyazmaları, Çev. Akın Emre Pilgir, İstanbul, 2018.