Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

DİZİN VEYA INDEX HAKKINDA

 

Dizin, sözlüklerde; “Bir kitap ve derginin içindeki kişi ve yer adı, konu vb. hususları, geçtikleri yerleri belirtmek suretiyle gösteren ve aynı kitabın arkasına konan veya ayrı bir kitapçık hâlinde alfabetik liste, endeks, indeks” olarak açıklanmaktadır. Günümüzde o kadar çok kitap yayınlanıyor ki ilgi duyanların hemen hepsini baştan sona okuması mümkün değil. Genelde bilimsel araştırma yapanların en büyük sıkıntısı bu kitapları okumak ve nerede ne okuduğunu hatırlamaktır. Bazı kitapların satır aralarında kaybolan bilgilerin daha sonra “Nerede okumuştum!” diye aranması kabul edilebilecek bir davranış değildir. Çocukluğundan beri kitaplarla haşır neşir olan biri olarak, yaşım ilerledikçe dizini olmayan kitaplardan daha önce nerede neyi okuduğumu bulmak giderek zorlaşıyor.

 

Okuyucuya değer vermek

Kitap alırken veya bir yerlerde rastladığım bir kitabı gözden geçirirken, adının yanı sıra yazarının kim olduğuna eğer tercüme ise tercümeyi kimin yaptığına özellikle bakarım. Olmazsa olmaz baktığım bir diğer husus ise içindekiler ve dizin bölümüdür. Eğer kitabın anlaşılır ve net içindekiler bölümü yoksa büyük bir hayal kırıklığı yaşarım. Eğer bir kitabın (elbette roman, hikâye, şiir gibi kitaplardan bahsetmiyorum) dizini yoksa çoğunlukla ilgimi çekse de almaktan vazgeçiyorum. Önceleri vakit kaybetmeme ve sinirlenmeme neden oldukları için almaktan vazgeçerken, şimdilerde okuyucuyu ve daha da ötesi araştırma yaparken faydalandıkları araştırmacıları hiçe saydıkları, onlara değer vermediklerini düşündüğüm için almıyorum. Okuyucu olarak bana değer vermeyen, saygı duymayan bir yayınevinin kitabına kütüphanemde görmek istemiyorum. Bir tüketici ve okuyucu olarak saygı beklememin en tabii hakkım olduğunu düşünüyorum.

 

Geçmişte, bilgisayar öncesi bir kitabın dizinini hazırlamak oldukça zahmetli bir işti. Buna karşın, 1940’lı yıllarda yayınlanan çok sayıda kitapta bırakın bir dizini, dizinler şahıs isimleri, yapı isimleri, yer isimleri gibi ayrı ayrı düzenlenmekte ve hatta bazı kitaplara lügatçe bölümü ilave edilmekteydi. Her zaman onları minnetle anar, rahmet dilerim.

 

1838 yılında index

Bu arada ilk gördüğümde beni hayrete düşüren kitap ise Thomas Allom’un; “Constantinople and the Scenery of The Seven Churches of Asia Minor” isimli eseridir. 1838 yılında Fisher, Son&Co. Yayınevi tarafından Londra’da basılan bu kitabın mükemmel bir dizini olduğu gibi detaylı bir içindekiler bölümü bulunmaktadır. Kitaplığımdaki XVI. ve XVII. yüzyılda gerek İngilizce gerekse Fransızca basılmış pek çok kitapta geniş indeks bölümlerini gördükçe doğrusu utanıyorum. Saygı ve nezaketten bahseden çoğu yayınevi ve editörün yüz yıllar sonra bu basit fakat okuyucu için önemli çalışmayı yapmamasının affedilir bir davranış olmadığını düşünüyorum.

 

Yayınevlerini uyaralım!

Bu konuda çoğu yayınevini gerek mektup yazarak gerekse telefon ederek uyarıyorum. Hatta yakın dostum olan bir yayıncıyı, “Yayınladığı kitapların dizini olmazsa bundan böyle yayınlarını almayacağımı, hatta hediye etse de geri çevireceğimi” söyleyerek uyardım.

 

Bir kitap sever ve okuyucu olarak böylesi bir hakkım olduğunu düşünüyorum. Bu eksiklikten şikâyet eden her okuyucunun vakit ayırıp, yayınevlerini arayıp bu konuda uyarması gerekir. Dilerim bundan böyle her yayınevi, yayınladığı kitabın niteliğine göre detaylı bir dizin hazırlamayı görev edinir, eğer herkes işini layıkıyla yapar, yaptığı çalışmaya saygı gösterirse sanırım ülkemiz de yaşamakta olduğumuz karmaşa bu anlamda kısmen de olsa azalacaktır.

 

Dipnot konusu

Dizin kadar önemli bir başka husus ise dipnotlardır. Bilimsel ağırlıklı, kitaplarda olmazsa olmazın bir başka noktası ise dipnottur. Söylenen söz veya açıklanan nokta ne kadar gerçeği yansıtmaktadır? Bu konuda herhangi bir şüpheye düştüğümüzde karşılaştırmalı olarak hangi kitaba başvuracağımızı, söylenen sözün hangi gerekçe ile yazıldığını anlamak için mutlaka dipnota ihtiyaç vardır. Dipnotta tıpkı dizin gibi okuyucuya saygının yanı sıra yazarın bilimsel niteliğini gösteren bir noktadır. Elbette bu konuda iş editörün değil, kitabın yazarına düşer, ama editör bu konuda yazarı uyarıp, dipnotlarının eksikliğine dikkat çekmelidir.

 

Son zamanlarda “Turing Dergisi” için bir dizi makale yazıyorum. Turing Dergisi popüler bir dergi olduğu ve okurunun dipnot ile kesintiye uğramaması için dipnotlara yer vermiyor. Bu makaleleri bir gün kitap hâline getirmek nasip olur diye, orijinal metni dipnotlu olarak yazıyor, yayına gidecek metni ise dipnotsuz gönderiyorum. Zaman zaman kendi kendime; “Niçin bu eziyete katlanmak mecburiyetinde kalıyorum?” diye soruyorum. Bu benim kendime saygımdan oluşan bir davranış, ayrıca bunca yıldır alıştığım disiplinden vazgeçmek istemiyorum. Eğer bu makalelei bir gün kitap hâline getrirmek nasip olursa mutlaka dipnot ve dizini olmasını şart koşacağım.

 

Hayatıma yön veren kitap

Mimarlık eğitiminden sonra doktora çalışmalarıma başladığım İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Hrand Der Andreasyan (1892-1978) ile tanıştım. Bana adını duyduğum ama okumaya fırsat bulamadığım, Türkçeye tercüme ettiği Eremya Çelebi Kömürciyan’ın “İstanbul Tarihi”ni okumamı tavsiye etti. Edebiyat Fakültesi tarafından 1952 yılında baskısı yapılan kitabı aldım ve heyecanla okudum.

 

Eremya Çelebi Kömürciyan (1637-1695) tarafından 1661-1664 ve 1673-1684 olmak üzere iki farklı tarihte yazılan “İstanbul Tarihi” sekiz bölüm hâlinde yazılmış elli sekiz sayfalık bir kitaptır. Hrand Der Andreasyan bu kitabı, 238 sayfalık notlarla zenginleştirir. Nerede ise orijinal kitabın beş misli büyüklüğünde açıklamalar ve aynı zamanda 670 adet dipnot içermektedir. Geniş bir kaynakça ve detaylı bir dizini vardır. Bu kitabın tercümesini yapan Hrand Der Andreasyan’ın mütevazı kişiliği ve yaptığı işe duyduğu saygı beni her zaman etkilemiştir. Bunca yıl sonra kendisini bir kez daha rahmet ve saygı anmak isterim.

 

Sanırım her okuyucunun okuduğu kitapta kendisine saygı duyulduğunu hissetmesi gerekir. Yayın hayatımızın başarılı bir şekilde devam etmesi ve gelecek için okurlarına yol göstermesi için özellikle yayınevlerinin ve editörlerin yaptıkları işte daha titiz ve dikkatli olmaları gerekiyor.

 

“Bir ülkede herkes yaptığı işe saygı duyarsa, zaten pek çok problem kendiliğinden hallolacaktır.”