Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

AKLINIZA GELEN GÜZEL ŞEYLERİ DİLLENDİRİN

HIDIRELLEZ

 

Çokça duyduğumuz, ancak hakkında kulaktan dolma bazı anlatılar dışında yeteri kadar bilgi sahibi olmadığımız Hıdırellez, “Hızır ile İlyâs” isimlerinin halk ağzında aldığı şekildir. Kökü İslam öncesi Orta Asya, Ortadoğu ve Anadolu’da yazın gelişini kutlama amacına dayanan bu şenlik, yüz yıllardır “Hızır ile İlyâs” isimleri etrafında bir nevi dini içeriğe bürünmüş halk bayramı olarak kutlanmaktadır. Halk arasında ölümsüzlük sırrına erdiklerine, biri karada (Hızır), diğeri ise denizde (İlyâs) darda kalanlara yardım ettiğine inanılan “Hızır ile İlyâs” peygamberlerin yılda bir kez bir araya geldikleri gün olarak kabul edilmektedir.

 

Hıdırellez özellikle Anadolu, Balkanlar, Kırım-Irak ve Suriye’de ikâmet eden Batı Türkleri tarafından 6 Mayıs günü kutlanır. 6 Mayıs bu coğrafyalarda yüz yıllardır yaz mevsiminin başlangıç tarihi olarak kabul edilmektedir. Eski takvimlerde yıl ikiye ayrılmış olup 6 Mayıs ile 26 Ekim’e kadar süren 186 gün “Hızır günleri” adıyla yaz mevsimini, 26 Ekim’den 6 Mayıs’a kadar süren 179 gün ise “Kasım günleri” adıyla kış mevsimini belirtmekteydi. Bu nedenle Hıdırellez kışın bitip yazın başladığı gün olarak kutlanmaktadır.

 

Doğanın canlanması

Gerçekte 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gece güneşin “Ülker burcuna” girdiği görülür. Bu tarihten itibaren 7-8 Kasım gecesine kadar bu burcu güneşin batışından sonra görmek mümkün değildir. Yılın diğer günlerinde ise “Ülker burcu” güneşin batışından sonra kısa bir süre görülebilmektedir. Bu nedenle erken dönemlerde astronomik gözlemler sonucu mevsimler “Yaz ve kış” olmak üzere ikiye bölünmüştür. Bu sonuç bizlere adı ne olursa olsun Hıdırellez’in çok eski dönemlerden bu yana yaz mevsiminin gelişi olarak kutlandığını göstermektedir. Özellikle Müslümanlarca “Hızır”, Hristiyanlarca “Aya Yorgi” adına kutlanmasına rağmen İslam ve Hristiyanlık ile bir ilgisi olmayan bu bayramın köklerini İlk Çağ Anadolu, Mezopotamya ve Orta Asya kültürlerinde aramak gerekir. Örneğin MÖ III. binyılın sonlarına doğru Mezopotamya Ovası’nı sulayarak etrafı yeşillendiren Fırat ve Dicle nehirlerine hayat veren gücü simgeleyen “Tammuz (Dumuzi)” isimli tanrı adına yapılan şenliklerin Ur şehrinde görkemli ayinlerle kutlandığını içeren yazılı belgeler bulunmaktadır.

 

Doğanın yeniden canlanması olan baharın ve yazın gelişi, ilk çağlardan beri dünyanın her tarafındaki insan toplulukları tarafından büyük şenliklerle kutlanan bir olaydır. Bu canlanışın, doğaüstü güçler tarafından gerçekleştirildiği inancının yaygın olarak kabul edildiği anlaşılmaktadır. Daha sonra Müslüman inancı içinde de kendine yer bulan bu erken dönem kutlamaları hakkında Kur’an-ı Kerim’de de bir konuşmaya yer verilir. Kehf Sûresi, 61. ve 65. ayetlerde, Hz. Musa’nın; “İki denizin birleştiği yere vardıklarında balıklar bütünüyle akıllarından çıktı ve denize dalıp gözden kayboldu. Musa heyecanla ‘Demek aradığımız yer orasıydı’ diye bağırdı. Ve izleri üzerine hemen geri döndüler. Ve orada kendisine katımızdan üstün bir bağışta bulunarak bilgiyle donattığımız kullarımızdan birine rastladılar.” Übey b. Ka’b’dan rivayet edilen bir Hadis’te bu bilge kişinin “Yeşil Adam” anlamında “El-Hazir” ya da “El-Hizr” olduğundan bahsedilir.

 

Şifa, bereket, kısmet

Ülkemizde “Hıdırellez”, Kırım ve Dobruca’da “Hıdırlez”, Makedonya’da “Edilez veya Ederlez”, Kosava’da ise “Hıdırles-Hedirle-hadırles” gibi değişik biçimlerde söylenen Hıdırellez kutlamaları, çeşitli ülke ve kültürlerde birtakım farklılıklar göstermektedir. Tüm bu kutlamalar, “Hızır” adının da çağrıştırdığı gibi genellikle bolluk ve bereketi simgeleyen, su ve yeşillik kavramının öne çıktığı, bol ağaçlıklı, bazen içinde türbe de bulunan mesire alanlarında yapılmaktadır. Genellikle Balkanlar ve Anadolu’da bu şenliklerin kutlandığı alanlara “Hıdırlık” adı verilir. Örneğin Safranbolu’da şehre hâkim tepedeki bir düzlük “Hıdırlık Tepesi” adıyla bilinmekte olup, tepenin üzerinde Orhan Gazi döneminde yaşamış ordu kumandanlarından “Hıdır Bey”in türbesiyle iki adet namazgâh bulunmaktadır.

 

Hıdırellez ile ilgili gelenek ve görenekler dört grupta toplanır; şifa ve sağlık talebine yönelik dilekler; uğura, bereket ve bolluk talebine yönelik dilekler; mal mülk, mevki ve zenginlik talebine yönelik dilekler; kısmet ve talih açılması talebine dönük dilekler. Örneğin yaygın bir inanca göre Hıdırellez günü kır çiçeklerinin kaynatılarak suyunun içilmesinin hastalıklara iyi geleceği, Hıdırellez gecesi bütün sulara nur yağacağından o gece suya girmenin her tür hastalığa karşı bağışıklık oluşturacağı, Hıdırellez gecesi Hızır’ın yeryüzünde dolaştığı ve dokunduğu şeylere bereket getirdiği inancı ile yiyecek ve içeceklerin ağızlarının açık bırakılması, Hıdırellez gecesi dileklerin bir kağıda yazılarak veya resmedilerek gül ağaçlarının dibine konulması bu uygulamalara örnek teşkil etmektedir.

 

İnsanlığın coşkusu

Hıdırellez inanış ve âdetleri folklorda olduğu gibi edebiyatta da kendine yer bulmuştur. “Gılgamış Destanı”ndan bu yana halk öyküleri hâlinde yazılı ve sözlü edebiyatta da yer almıştır. Sert geçen kış aylarının bitişi, bolluğun başlaması, bahar eğlenceleri, Hıdırellez inanışının her daim canlı kalmasını sağlamıştır.

 

Dede Korkut’tan başlayarak, Battal Gazi, Dânişmend Gazi, Sarı Saltuk, Köroğlu gibi kahramanların hayatı etrafında kurgulanan destanî hikâyelerde gerek “Hızır ile İlyâs”a atfedilen kişilikler gerekse hıdırlıklarda sürdürülen sosyal faaliyetler ve şenlikler bu bayramın büyük bir coşkuyla kutlanmasının devamlılığını sağlamıştır.

 

İnsanlığın giderek karamsar bir ruh hâline büründüğü günümüz dünyasında geçmişten günümüze ulaşan Hıdırellez gibi şenliklere ihtiyacımız var. İnsanların bir araya gelmesi her zaman kaynaşmayı ve birlikte olmanın sevincini yaratır. Hep birlikte eğlenmek din, dil, ırk ve renk ayrımcılığından kurtulmak, her şeyden önce birer insan olduğumuzun farkına varmak, prehistoryadan bu yana devam etmekte olan insanlığın coşkusunu sürdürmek gerekir. Çoğumuzun unuttuğu bu şenlikleri bizim kökenlerimiz ile bağlarımızı sağlayan, bolluk ve bereketi kutsayan bayramlar olarak düşünmek ve bunları geliştirerek gelecekte de devam edebilmeleri için çalışmak ve geçmişin coşkusuna sahip olmak gerekir.

 

"Aklınıza gelen güzel şeyleri dillendirin.
Bakarsınız yol olur, niyet olur, hâllolur... "