Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

PERİKLES ÜZERİNE

 

Bir insan ölümünün üzerinden iki bin beş yüz yıla yakın bir zaman geçtikten sonra hâlâ anılmaya devam ediyor ve yaptıklarından övgüyle söz ediliyorsa gerçekte ölmemiş, gerçekleştirmeye çalıştığı düşünceleriyle yaşıyor demektir.

 

MÖ. 495 yılında Atina’da doğan ve 429 yılında aynı şehirde ölen Perikles, Atina demokrasisini geliştiren ve devletin en geniş sınırlara ulaşmasını sağlayan kişi olarak bilinmektedir. Thukididis, Perikles’in düşünme ve karar verme yeteneğini ön plana çıkarır, ama yoğun çalışması üzerinde pek az durur. Buna karşın Plutarkhos, kendi şahsi işleri ile ilgilenmeyen, devlet daireleri dışında bir yere gittiği görülmeyen bir Perikles portresi çizer.

 

H.G. Wells’in “Ana Hatlarıyla Dünya Tarihi” kitabını okurken Perikles için uzunca bir bölüm ayırdığını gördüm ve ilgiyle okudum. Tarihe meraklı olsun olmasın çoğu kişinin adını bildiği Perikles’in daha yakından tanınması gerektiğini düşündüm. Kimdir bu bin yılların ötesinden seslenen insan, neler yapmıştır ki, bunca yıl sonra hâlâ ondan saygıyla söz edilmektedir?

 

Atina’nın ortaya çıkışı

Dış politika tarihleri bütün diğer uluslar gibi savaşlarda ve diplomasiyle, zulüm ve aldatmalarla doluydu. Asıl önemli olansa iç tarihleri, duygu, düşünce ve kişilerinin tarihiydi. Günümüzde artık bize engel teşkil etmeyen pek çok şeyle uğraşırken zorlandılar. Uygulama tecrübeleri yoktu, her şeyi ilk defa yapıyorlardı, Helenler malzeme kaynağı bakımından çok zayıftı ve hisleri, arzuları, korku ve öfkeleri muhtemelen bizden çok daha sert ve ateşliydi. Yine de Perikles ve Platon’nun Atina’sını ortaya çıkardılar” (s. 233).

 

Wells’in Gilbert Murray’dan (1866-1857) alıntı yaptığı bu sözler yüz yıl önce söylenmiş. O dönem sanki Helen uygarlığından önce hiçbir şey olmamış ve başka devlet geleneği yokmuş gibi bir algı bulunmaktadır. Hâlbuki daha önceleri Antik Mısır, Mezopotamya ve Anadolu’da binlerce yıl öncesinde oluşmuş bir diplomasi geleneği mevcuttur. Özelikle Perikles’e eğitim verdiği söylenen ve Helen dünyasından farklı bir inanç dünyası olan Anadolu kökenli Anaksagoras’ın Atina’daki varlığı, bu şehirde başladığı söylenen pek çok düşüncenin öncesi olduğunun en büyük delilidir.

 

Güç ve haset

Atinalıları özgür ve bağımsız kılan düşünce yapısı Maraton ve Salamis savaşlarından sonra alevlenir ve fazlaca bir güç kullanmaya gerek duyulmaksızın bütün ülkede egemen olur”. Wells bu başarının küçük bir grup insanın işi olduğunu ileri sürer. “Toplumu oluşturan kişiler, her yaştan insanın iyi ve güzel işler yapmaya yönlendirildiği koşullarda, güvenlik içinde ve özgür olarak yaşıyorlardı, bu yaşamdan gurur duyuyorlardı. Hemen hepimizin dostlarımıza kötülük yapmamıza sebep olan karşı konulması güç kıskançlık ve çekememezlik hissinin cazibesine kapılmıyorlardı” (s. 234).

 

Sanırım bütün mesele burada, devleti oluşturan yönetim kadrosu ülke genelinde, özgürlük, güven ve her bir bireyin kendini kendi istediği ve düşündüğü gibi ifade etmesini ne ölçüde sağlarsa, o ülkenin entelektüel başarısı da yüksek olmaktadır. Çünkü bu sayede farklı düşünceler ortaya çıkmakta ve gelişimin önü açılmaktadır. Ülke insanı birbiri ile uğraşmak yerine ileri doğru bakmakta, kendi başarısının bir başkasının yenilgisi ve yok olmasıyla değil, ancak çalışmak ve farklı düşünceler geliştirmek suretiyle olacağının farkına varmaktadır. Düşünce ve ifade sınırları daraldığı oranda insanlar başarının, şahsi çalışma ve farklı düşünce geliştirmekle değil, hâkim ideolojiye yakın durmakla gerçekleşeceğine inanmakta ve başarı sahibi insanları hâkim ideolojinin yakınları ve destekleyicileri olarak görmektedirler.

 

Toplumda yaygınlaşan böyle bir düşüncede, toplumun taraf olanlar veya olmayanlar olarak ikiye bölünmesine, üretim yerine insanların birbirleriyle ilişkisinin kopmasına neden olmaktadır.

 

Yakınlarımızın standartı

İnsanların hırsları yakınlarının standartlarını yansıtır. Perikles Atina’da bir tiran gibi hükmetmekten ziyade bir lider gibi hizmet etmekten memnundu. Müttefikleri onun önderliğinde toplanmış, İtalya’dan Karadeniz’e yeni koloniler ve ticaret merkezleri kurulmuştu. Delos’taki birlik hazinesi Atina’ya getirildi. Perslerden yana güvende olduğuna kanaat getiren Perikles savaş stoklarını kenti güzelleştirmeye harcadı. Günümüz şartlarında bu haksızlıktı, ama alçakça ya da aç gözlü bir davranış değildi. Atina, Delos Deniz Birliği’ni kurmuştu, bu emeği sarf eden bir toplum onun getirisine de layık değil midir? Bu çalışmalar mimar ve sanatçılara özel fırsatlar sundu. Günümüze erişen bölümü bile muhteşem olan Atina Partheon’u, Perikles’in yeniden inşa ettirdiği Atina’nın görkemi üzerinde bir taç gibi yükseldi. Phidias, Myron, Polyclitus gibi heykeltıraşların günümüze kadar ulaşan heykelleri o günlerin sanatsal gücüne şahitlik eder” (s. 235).

 

Çevredeki dâhileri özgür kılan ve aydınları Atina’ya çeken şey, Perikles’in dehası ve sunduğu atmosferdi. Atina bir müddet, maske takar gibi, Perikles’in tutumunu devam ettirdi, sonra sıkılıp onu bir kenara attı ve bir daha hiçbir zaman o dönemin getirdiği özgürlüğü ve refahı yaşayamadı.

 

Perikles’in önderliği

Perikles’in yaşamından ve önderlik yaptığı topluma olan katkılarından ders alınması gerekir. Günümüzde de özgürlüklerin genişlediği, farklı düşüncelerin korkusuzca ifade edildiği toplumların geldiği refah düzeyi hepimizin ilgisini çekiyor. Yaklaşık iki yüz yılı aşkın bir süredir erişmek için gayret ettiğimiz, ama bir türlü de başaramadığımız, çağdaş yaşam seviyesi aslında budur. Ulusların zenginleşmesi ya coğrafi olarak büyümesi ya da ticaret ağını geliştirmesiyle mümkündür. Günümüzde coğrafi olarak büyümenin, büyüdüğünüz coğrafyadan eskiden olduğu gibi dilediğiniz kadar servet aktarmanın mümkün olmadığını söylemek bile gereksiz. Ancak her dönemde ticari olarak büyümek mümkündür. Bunun için iki yol vardır. Birincisi ülkenizde ucuz iş gücüyle ürettiklerinizi satıp zenginleşme ve refah yolunda ilerlersiniz, ancak bu yol çıkmaz sokak gibidir, ülkeye transfer ettiğiniz zenginlik büyüdükçe, ucuz iş gücü yok olur. Bu kez çevre ülkelerden ucuz iş gücü temin etme yoluna başvurulur. Bir süre sonra ucuz iş gücü olarak kullanılan göçmenler, ülke vatandaşı olup, aynı hak ve ücreti talep etmeye başlarlar. Bu yöntem kısır bir döngüdür ve kısa vadede sonuç alınsa da uzun sürede uygun bir çözüm değildir. İkincisi ise; özgürlüklerin ve adil bir hukuk düzeninin yaygınlaştırılmasıdır. İnsanlar kendilerini güvende hisseder, yaşam biçimlerine ve düşüncelerine müdahale edilmeyeceğine inanırlarsa, kısır çatışmalar yerine geleceğe bakıp, çalışırlar ve farklı fikirlerle üretime katkıda bulunurlar. Sanırım yüzyıllardır erişmek istediğimiz nokta bu olmalı. Bitmez tükenmez bir şekilde çevresinde dolaşmak yerine işin esasını; özgür düşüncenin yaygınlaşmasını gündeme almamız ve bu konuda hem kişisel hem de toplumsal olarak başarılı olmamız gerekiyor.

 

Thomas R. Martin, Perikles, Çev. Ülke Evrim Uysal, İstanbul, 2021