Parvus Efendi...
AnasayfaMedyaKöşe Yazıları

Parvus Efendi...

KAYDIRIN

< Geri dönün

PARVUS EFENDİ 

Milliyet Gazetesi, 19 Aralık 2020, s. 2.

XX. yüzyılın başlarında bir dünya şehri olan İstanbul, çok renkli ve farklı düşüncede insanların yaşadığı bir şehirdir. 8 Eylül 1867’de günümüz Beyaz Rusya’nın Byerazino şehrinde doğan ve 12 Aralık 1924’de Berlin’de ölen asıl adı İsrail Lazareviç Gelfand olan ve daha sonraları Aleksandr Helphand Parvus ismiyle tanınan Musevi asıllı Parvus Efendi’de bu renkli kişilerden biridir.

Marksist teorisyen, devrimci ve Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin tartışmalı aktivisti, bir dönem Alman ajanlığı yaptığından kuşku duyulan Parvus Efendi, İstanbul’da bulunduğu 1910-1914 yılları arasında İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin danışmanlığını da yapar. Osmanlı’da milli uyanışın ve Türkçülüğün sesi olarak 1911’de Yusuf Akçura’nın başını çektiği bir grup tarafından çıkarılan hâlen de yayına devam eden Türk Yurdu Dergisi’nde Mehmet Emin Yurdakul, Celâl Sahir Erozan, Halide Edip Adıvar, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem gibi Türk milliyetçileriyle birlikte çalışır. 1911-1914 yılları arasında bu derginin “İktisat” sütununu hazırlama sorumluluğunu üstlenir; köylülük, devlet, emperyalizm konularında makaleler yayınlar. Mali ve ekonomik konuları irdeleyen tartışmalara yol açar ve dönem aydınlarını büyük oranda etkiler. Jön Türkler üzerinde de entelektüel etkisi oldukça fazladır. Çalışmaları ile dikkat çekmesi üzerine “Türk Bilgi Derneği” gibi milliyetçi derneklere fahri üye kabul edilir.

Parvus Efendi’ye göre “... Osmanlı’nın gerilemesi ve Avrupa karşısında yenilgisi çokça sanıldığının ve Şarkiyatçıların sürekli savunduğunun aksine kültürel, dinsel, askeri ve siyasal nedenlerle değildir. Asıl olarak sorun iktisadi nedenlerden kaynaklanmaktadır… Ona göre emperyalizm, öngörüldüğünün aksine, sömürgelerde ve Osmanlı gibi iktisaden bağımlı ülkelerde gelişme değil, az gelişme yaratmaktadır… Osmanlı devleti yurttaşlarının çıkarlarına hizmet edeceğine, Avrupa finans sermayesinin basit bir kuklası haline dönüşmüştür...” (s. 18-19).

Parvus Efendi’nin günümüzde büyük oranda sıkıntısını çektiğimiz ve uluslararası ilişkilerde problem haline gelen ve üzerinden yüz yılı aşkın zaman geçmesine rağmen farkına varmakta güçlük çektiğimiz önemli bir tespiti de vardır;

... Aslında iki tane ‘Avrupa’ vardır, birisi ‘resmi Avrupa’ diğeri ‘demokratik Avrupa.’ Osmanlı bugüne kadar hep resmi, emperyalist Avrupa’yı tanımıştır. Bazen onu örnek almış, bazen karşısında durmuş, ama bir tek onu tanımıştır. Oysa başka bir Avrupa vardır ki, o da ‘demokratik’, resmi olmayan Avrupa’dır...” (s. 19).

Türkiye giderek artan turizm potansiyelinin olumlu katkılarıyla, uzun bir süre sonra ‘demokratik Avrupa’ ile tanışır. Çeşitli ülkelere mensup insanlarla bir arada olur. Bu şekilde ülkemizi ziyaret eden, ülkemiz insanlarıyla ticari ilişkiler kuran demokratik Avrupalı hiç de korkulacak bir toplum olmadığımızın farkına varır. Buna karşın Türkiye’nin iktisadi olarak güçlenmesinden, çevresinde söz sahibi olmasından endişe duyan ‘resmî Avrupa’ tedirgin olur. Çeşitli yol ve yöntemlerle ülkemiz üzerinde baskı kurmaya, bizi korkutmaya ve eskiden olduğu gibi içimize kapanmaya ve çevremiz ile en az düzeyde ilişki kurmamıza çaba harcamaya başlar.

Dünyanın merkezinde yer alan bir coğrafyada güçlenmek, iktisadi olarak çevresiyle güçlü bağlar kurmak Türkiye’nin vazgeçilmez önceliğidir. Çeşitli kereler belirtmeye çalıştığım gibi günümüzde bir ülkenin coğrafi olarak genişlemesi nerede ise mümkün değildir. Coğrafi olarak büyüme temayülünde olan ülkelerin çektiği politik ve ekonomik sıkıntıları hep birlikte görmekteyiz.

Günümüzde yalnızca ‘resmî Avrupa’ ile değil, aynı inanca sahip olduğumuz ülkelerle de benzer sıkıntılar içindeyiz. Ülkeler arasında aynı inanca sahip olmanın getirdiği bir avantaj olabilir ama tıpkı Parvus Efendi’nin dile getirdiği gibi bu ülkeleri de ‘resmî ülkeler’, ‘demokratik ülkeler’ olarak sınıflandırdığımız taktirde. Bize karşı bir saf oluşturmaya çalışan, aynı inanca sahip hiçbir ülkenin demokratik olmadığını, bazılarının teokratik bazıların ise demokrasi dışı yöntemlerle idare edildiğinin bu nedenle resmî görüşün ağır bastığının ve ilişkilere yön verdiğinin farkına varmamız gerekir.

Geçen günlerde Avustralya Başbakanı Julia Clark’ın sosyal medya da yayınlanan bir konuşması bize ders verir gibi;

“... Siz Allah’ın İslâm ile mübarek kıldığını söylediğiniz devletleri terk ediyorsunuz, kafir olduğu söylenen memleketlere göç ediyorsunuz. Hürriyet, adalet, refah, sağlık güvencesi, sosyal güvenlik, kanun önünde eşitlik, adil çalışma fırsatı, çocuklarınızın geleceği, yorum, düşünce hürriyeti için. O halde bize fanatiklik ve nefretten bahsetmeyin. Biz size kaybettiğiniz her şeyi verdik. Bize saygı duyun ya da burayı terk edin...”

Türk insanı bundan böyle aklını başına toplayarak iç çekişmelerden, kısır söylemlerden uzaklaşıp, aklın ve bilimin yön verdiği güce kavuşmak için çaba sarf etmelidir. Bunun için yapılacak ilk iş eğitim sistemini Julia Clark’ın bahsettiği öncelikler üzerine inşa etmek, özgür düşünceye, kendini ifadeye, araştırmaya geniş bir alan açmayı başarmalıdır.

Ülkemizin ilim ve fen sahasında alacağı yol, elde edeceği başarı bizim kültürel ve ekonomik olarak büyümemizi gerek yakın gerekse uzak çevrede güçlenmemizi ve söz sahibi olmamızı sağlayacaktır.

Yüz yılı aşkın süre önce iktisatın, ekonomik büyümenin ve refahın önemini dile getiren Parvus Efendi, o dönemde büyük sıkıntılara neden olan şehirleşme ve yeni yapı konusunda da önemli önerilerde bulunmaktadır. Tanin Gazetesi’nin 1911 tarihli bazı nüshalarında yayımladığı “İstanbul Evlerinin İnşa Şekli”, “Ev Sahipleri Bankası Kurulma ve İşlem Tarzları” ile “Girişim Fikri” isimli makalelerini bir kere daha, günümüz Türkçesiyle ve günümüz gerçeklerini göz önüne alarak okumanın ve değerlendirmenin hepimiz için faydalı olacağını düşünmekteyim...

Parvus Efendi, Cihan Harbine Doğru Türkiye, Haz. Masis Kürkçügil-Şeyda Oğuz, İstanbul, 2013.

Yenilem Proje Danışmanlık Ticaret A.Ş. © 2024. Her Hakkı Saklıdır. Site: İkipixel

TAKİP EDİN