Mustafa Kemal Paşa'nın 15 Ocak 1923 Günkü Eskişehir Konuşması...
MUSTAFA KEMAL PAŞA'NIN 15 OCAK 1923 GÜNKÜ ESKİŞEHİR KONUŞMASI
Milliyet Gazetesi, 26 Haziran 2021, s. 6.
“Herhangi bir işte işlerden sorumlu olanların seçkin vasıflı insanlar olması istenir.”
Gazi Mustafa Kemal
19 Mayıs 1919 günü, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının Samsun’a çıkmasıyla başlayan Kurtuluş Mücadelesi, 3-11 Ekim 1922 tarihleri arasında yapılan Mudanya Mütarekesi ile yeni bir aşamaya geçer. TBMM Hükümeti, bir yılı aşkın süre önce, Birinci İnönü Muharebesi’ni kazanınca İtilaf Devletleri, Sevr Antlaşması’nın bazı maddelerinde değişiklikler yapmak için 21 Şubat 1921 tarihinde Londra’da bir konferans düzenlenmesine karar verirler. İstanbul Hükümeti’nin davet edildiği bu konferansa daha sonra TBMM Hükümeti de davet edilir.
Londra Konferansı
İngiltere’yi Başbakan David Lloyd George ile Dışişleri Bakanı Lord George Curzon’un, Fransa’yı Aristide Briand’ın, İtalya’yı Kont Carlo Sforza’nın temsil ettiği Saint James Sarayı’ndaki bu konferansa İstanbul Hükümeti Sadrazam Ahmed Tevfik (Okday) Paşa’nın başkanlığında, TBMM Hükümeti ise Bekir Sami (Kunduh) Bey’in başkanlığında bir heyetle katılır. Konferansın başlangıcında Sadrazam Ahmed Tevfik Paşa, “... Ben sözü Türk Milletinin gerçek temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi baş delegesine bırakıyorum...” diyerek, ülkenin gerçek temsilcisinin kim olduğunu ilan eder. Bu konferansa izleyici olarak katılan Ruşen Eşref Ünaydın, konferans ile ilgili tespitlerini Londra’dan yazdığı dört yazıda detaylı olarak anlatır.
Saltanatın Kaldırılması
Londra Konferansı’nda her ne kadar somut bir sonuç alınamazsa da bundan böyle Türk Milleti’ni padişah ve onun hükümetinin değil, TBMM Hükümeti’nin temsil edeceği ve barış görüşmelerinin gerçek muhatabının TBMM olduğu anlaşılır. Kurtuluş Savaşı devam eder. 9 Eylül 1922 günü İzmir’in kurtuluşu gerçekleşir ve Türk Orduları Akdeniz’e ulaşır. İtilaf Devletleri artık yeni bir barış antlaşması yapılması gerektiğinin farkına varır. 1921 Londra Konferansı'nda olduğu gibi bu toplantıya da İstanbul Hükümeti’nin daveti söz konusudur. TBMM Hükümeti bu çağrıyı kabul etmez. Mütarekenin imzalanması sonrası iki başlılığı ortadan kaldırmak amacıyla 1 Kasım 1922 tarihinde yürürlüğe giren 308 sayılı kanun ile saltanatın kaldırılmasına karar verilir. Burada dikkat edilmesi gereken bir husus 308 sayılı kanunla saltanatın kaldırılması kararının 16 Mart 1920 tarihinden itibaren geçerli olmasıdır. Bu karara sebep 20 Ağustos 1920 tarihinde imzalanan Sevr Antlaşması’nın geçerliliği olmayan bir hükümet tarafından imzalanmış olması nedeniyle hükümsüz sayılması düşüncesidir.
Mudanya Mütarekesi İstiklal Savaşı’nın önemli bir dönüm noktasıdır. Bu mütarekeyle Sevr Antlaşması’nın tüm hükümleri yok sayılmakta, yeni bir antlaşma yapma imkânı doğmaktadır. Bu gelişim üzerine 20 Kasım 1922 günü Lozan Konferansı başlar.
Mustafa Kemal Paşa’nın Gezisi
Konferansın devamı sırasında 14 Ocak 1923 günü Mustafa Kemal Paşa, Ankara’dan hareketle Eskişehir, İzmit, Bursa, İzmir ve Balıkesir’i ziyaret ederek halk ile münasip mahallerde toplantılar yapar, uzun sohbetlerde bulunur. 15 Ocak 1923 günü Eskişehir Mutasarrıflık Dairesi’nde yaptığı toplantı sırasında Eskişehir’in durumu ile ilgi detaylı bilgi alır, bazı açıklamalar yapar; “... Milletler, egemenliğini geçici dahi olsa bırakacağı meclislere lüzumundan fazla emniyet ve itimat etmemelidir. Çünkü meclisler dahi baskı yapabilir. Ve bu baskı, şahsi baskıdan daha öldürücü olabilir. Bunun için meclisler belirli ve sınırlı zamanlarda yenilenir. Bu sayede milli egemenlik daha emin esas ve koşullara bağlanmış olur. Meclisler makul sınırdan fazla uzun müddet devam ederse bu taktirde vekillerle seçmen arasındaki görüşler birbirinden ayrılmaya ve bağlar çözülmeye başlar. Nihayet vekiller başka şey, seçmenler başka şey düşünmeye başlar...” (s. 59).
Sanırım bu açıklama üzerinden yüz yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen hâlâ güncelliğini korumaktadır. 1923’de Mustafa Kemal Paşa tarafından yapılan bu tespite gereken önem verilmediği için ülkemiz zaman zaman siyaset dışı müdahalelere maruz kalmış, bu tür müdahaleler ise arzulanan sonuç yerine siyaset ortamının kalitesinin düşmesine ve kirlenmesine neden olmuştur.
Ülke İnsanının Zenginleşmesi
“... Biz şimdi zengin olarak görülen insanları fakir yapmaya çalışmaktan ziyade, fakirleri ve orta halde bulunanları zengin hale getirmeye çalışmalıyız!..” (s. 65).
Bu konuşma sırasında gerek Eskişehir Mutasarrıfı gerekse sorumlu diğer müdürlerin yaptığı açıklamalar göz önüne alındığında ortamın ne derece yoksul olduğu, Eskişehir’de nerede ise hemen hiçbir ekonomik güç kalmadığı görülecektir. Buna rağmen büyük önder popülizme yüz vermemekte, zenginliği aşağılamamakta, tam tersi toplumun sıkıntı çeken kesimlerini de zenginleştirmek için çaba harcanması gerektiğini belirtmektedir.
“... Hedefe ulaşmak için takip edeceğimiz yolu hissiyatımızla değil akliyatımızla çizmeliyiz!.. Hakikaten memlekete hizmet etmek isteyenlerin kalbi açık olmalıdır. Açık söylemelidirler. Millet ile milleti sevk ve idare eden insanlar, açık kalple görüşmelidirler. Yapılacak şeyler olduğu gibi ifade olunmalıdır. Yoksa safsatalarla milleti aldatmak, fesada sürüklemek demektir. Şiârımız daima millete karşı gerçekleri ifade olmalıdır. Ve ancak bu tarz, milleti aydınlatmaya yol açabilir. Millete hakikati izah edenlerin kendisinin de aldanmadığına güveni olmalıdır...” (s. 66-67).
Geleceği Oluşturmak
Aradan geçen bunca yıl sonra, Kurtuluş Savaşı gibi yokluklar içinde yapılan yıpratıcı bir mücadelenin hemen sonrasında, gelecek için pek çok belirsizliğin devam ettiği bir süreçte halka açık bir toplantıda yapılan bu açıklamalar, bizim için rehber olmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu yalnızca İstiklal Savaşı’nın kazanılması ile mümkün değildir. Eğer Mustafa Kemal Atatürk ve çalışma arkadaşları bu düşünceleri paylaşıyor olmasaydı, bugün yaşadığımız topraklarda varlığımızı sürdürmemiz ve çağdaş kültür düzeyine erişmemiz mümkün olamazdı...
Mustafa Kemal Atatürk, Eskişehir-İzmit Konuşmaları, Haz. Sinan Onuş, İstanbul, 2019.
Ruşen Eşref Ünaydın, İstiklal Yolunda, Ankara, 2020.