Hicâb Üzerine...
HİCÂB ÜZERİNE
Milliyet Gazetesi, 5 Eylül 2021, s. 9.
“Sen hod bize yakın görünmezsin hicâb nedir
Çün aybı yok görklü yüzün üzerinde nikâb nedir?”
Yunus Emre
Sözlüklerde utanma, sıkılma, edebe aykırı davranış karşında mahcubiyet duyma, perde, örtü, engel olarak belirtilen hicâb sözcüğü, tasavvufta; Allahın tecellisini kabule engel olan şeyler olarak açıklanır.
Bir süredir üzerlerinde düşündüğüm ve bazılarını sizlerle paylaşmak istediğim bu ve benzer kelimelerin çoğu artık unutuldu. Ancak yerine bu duyguları açıklayacak kelimeler koymakta da sıkıntı çekiyoruz. Bu gibi duygularımız kayıp olduğu için mi, yoksa artık böylesi kelimelere ihtiyaç mı kalmadı doğrusu cevap vermek zor.
İnsanın maddi bağımlılıkları birer perdedir. Zaman zaman onun doğruyu ve iyiyi görmesini, nefsini yenmesini zorlaştırır. Çünkü lüks, ihtişam ve benlik duygusunun yarattığı körlük ona mâni olur.
İbn Haldun, Mukaddime isimli kitabının kırk dördüncü faslını “hicâb”a ayırır ve hicâb’ı hükümdarların halktan soyutlanıp onlarla yeteri kadar görüşmemesi olarak ifade eder. “Devletler başlangıcında (lüks, ihtişam ve görkem gibi) hükümdarlık eğilimlerinden uzak olurlar. Çünkü başlangıçta devletin kurulmasını ve hakimiyetini sağlayan bir asabiyetin olması şarttır… Ancak devlet başkanı iktidarını sağlamlaştırıp yönetimi tek başına ele alınca, işlerini, yakın çevresi ve seçkin adamlarıyla görüşme ihtiyacı duyar ve gücü yettiği kadar kendisini halktan soyutlar. Bunun için kapısına, halkın izinsiz olarak yanına girmesine engel olacak birini (hâcip) görevlendirir ve böylece hâciplik vazifesi ihdas edilmiş olur”.
Hâciplik önemli bir görevdir. Çünkü devlet güçlenip, hükümdarlık eğilimleri görülmeye başladığında, devlet başkanının ahlak ve davranışları da hükümdarların ilginç ve kendine mahsus olan ahlak ve davranışlarına dönüşür. Sonuçta hükümdarlığa özgü bu ahlak ve davranış kurallarına göre hareket etme gerekliliği ortaya çıkar. Onun için bazı kurallar, hükümdarın yakın çevresindeki seçkin kişilere öğretilir ve bu insanların dışında kalan diğer insanların ise hükümdarlarla doğrudan görüşmesi engellenir. Bunun bir sebebi de o insanları, kurallara uygun olmayan davranışlarda bulunmaları sebebiyle cezalandırılmaktan korumaktır.
Günümüzde bu tür ilişkiler protokol kuralları denilen bazıları yazılı bazıları ise yapılan düzenlemelerle hemen herkesçe bilinen ilişkilere dönüşmüştür. Ayrıca günümüzde geçmişte olduğu gibi mutlak bir hükümdarlık söz konusu değildir. Ancak anlaşılan o ki çok uzun süreli yönetimler ister istemez geçmişin benzer olaylarının yaşanmasına neden olabilmektedir.
Her dört veya beş yılda bir yapılan seçimler yöneticilerin halktan geçmişte olduğu gibi kopmasına, çevrelerinin hâcip benzeri insanlarla çevrelenmesine mâni olmaktadır. Ancak yönetimlerin uzun süreli olduğu dönemlerde ister istemez benzer kişiler ortaya çıkmakta ve yönetici bir anlamda çevrelenmekte ve toplumla olan ilişkisi o farkına varmadan çevresindeki insanlar tarafından denetlenmektedir. Böylece korumaya alındığı düşünülen insanın diğer insanlarla olan ilişkileri en aza indirilmekte ve çevresinde yer alan insanlar duyulmasını istemedikleri haber ve gerçeklerinin ona ulaşmasına mâni olabilmektedirler.
“Abbasi yönetimi sırasında ikinci bir hâciplik görevi ortaya çıkar. Daha sonra hükümdarların etki altına alınıp işlevsiz hale getirilme sürecinde, bu iki hâcipliğe göre daha özel nitelikte üçüncü bir hâciplik ihdas edildi… Devlet erkanı hükümdarlığa çocuk yaşta biri geldiğinde, onun üzerinde hakimiyet kurmak ve onu işlevsiz hale getirmek için, her şeyden önce onu, babasının yakın adamlarıyla görüştürmeme yoluna gitmişlerdir. Buna bahane olarak da bu kişilerle doğrudan görüşmenin hükümdarlık heybetini yok edeceğini ve âdap kurallarını ihlal edeceğini söylemişlerdir. Böylece onun başkalarıyla ilişkisini kesmişler ve onu istedikleri gibi yönlendirmişlerdir. Sonuçta onu etkileri altına alıp işlevsiz hale getirmişlerdir”.
Yalnızca hükümdar ve yöneticiler değil, her tür yönetim gücüne erişen insanların dikkat etmesi gereken nokta buradadır. Yöneticinin haşmet ve ihtişamını korumak için yakın çevresi tarafından yapılan bu tür girişimler vahim sonuçlar doğurur. Çünkü yakın çevresinde bir kale inşa edilen insanlar, her ne kadar korunuyor gibi görünüyorlarsa da aynı zamanda bir hapis hayatı yaşarlar. Özgürlükleri çeşitli nedenlerle kısıtlanır, giderek farklı düşüncelere ve aykırı söylemlere tahammülleri kalmaz. Kendisini çevreleyen insanlar alışıldık, rutin işlemler dışında bir atılımda bulunmak ve bunun sonuçlarıyla yüzleşmek istemezler, rahat bir hayat sürmeye alışmışlardır ve rahatlarını bozacak yeni arayışlar içine girmekten kaçınırlar. Böylece yönettikleri devlet veya kurum yeniliklere kapalı hale gelir ve gerilemeye başlar. Güç kaybı ortaya çıkar, yönetici bir süre sonra işlevsiz hale gelir, kendine ne öneriliyor ne öğütleniyorsa onu yapmaya ve yaptıklarını tekrarlamaya başlar. Halbuki hayat devam etmekte ve gelişmektedir. İnsanların yeni beklentileri ortaya çıkmakta, bazı olaylar geçmişten farklı düşünceler ve eylemlere gerek duyulmasına yol açmaktadır. Ancak hâcipler bu duruma duyarsız kalmakta ve yöneticinin hırpalanmasına neden olabilmektedir.
İbn Haldun, bir hükümdar veya yöneticinin eğer küçük bir grup hâcip tarafından çevrelendiği taktirde yönetimde sıkıntı olacağını söylemektedir. Haldun’u çağlar ötesinden duyulan sesine kulak vermek gerekir. Ancak, ne yazık ki, hicâb kelimesinin anlamını bilen kalmadı ki, gereğini yerine getiren bulunsun...