Bathonea Kazıları...
BATHONEA KAZILARI
Milliyet Gazetesi, 26 Kasım 2022, s. 2.
Bir dünya kenti olan İstanbul’un geçmişi konusunda hâlâ yeteri kadar bilgiye sahip değiliz. Bu şehirde yaşayanların büyük bir çoğunluğu herhangi bir şehirde yaşar gibi yaşamakta ve geçmişini merak etmemekte. Yalnız yaşayanlar değil, şehrin yönetiminde görev alan gerek merkezi gerekse yerel yöneticilerin büyük bir çoğunluğu da ne yazık ki aynı arazdan mustarip. Çoğu kişi, hiçbir surette artık doğduğu, bir dönem yaşadığı şehre geri dönmeyi düşünmese bile hâlâ kendini doğduğu, atalarının bulunduğu şehre mensup addediyor ve bununla övünüyor. Halbuki gerek kendisi gerekse ondan sonra gelen kuşaklar, bundan böyle bu şehirde yaşamlarını sürdürmek mecburiyetindeler. Bunun bilincinde olmayan çoğu kişi bu şehri yağmalamayı hüner sanıyor ve ne yazık ki bu güzelim şehir yaşam kültürü açısından gittikçe çoraklaşıyor.
Safsataya devam!
Çoğu tarih kitabı, zaman zaman şehre dair konuşmalar yapan insanlar, merkezi ve yerel yöneticiler “MÖ 660’da Megaralı Grekler bu şehri kurdu” safsatasını bilir bilmez dile getirmeyi hiç ihmal etmiyorlar. Halbuki biraz merak etseler, hiç olmadı bir bilene danışsalar, konuya vakıf yerli yabancı insanların aşağılayıcı bir tebessüm ile karşıladığı bu konuşmaları yapmaz, cahiliyetlerini ulu orta sergilemezler.
Kısa bir süre önce Avcılar Belediyesi tarafından “III. Uluslararası Avcılar Kent ve Tarih Sempozyumu” kitabının tanıtımı ve dağıtımı için yapılan törene davet edildim. Bu tanıtım sırasında Bathonea Kazı Alanı’nın da gezileceğini belirttiler. On yıla yakın süredir, gitmediğim kazılar ne aşamaya geldi merakı ile bu davete katıldım.
Avcılar Belediyesi
Küçükçekmece Gölü çevresi İstanbul’un arkeolojik mirası açısından oldukça zengindir. Ancak çok az yönetici bu mirasın ve onun getirdiği prestijin farkındadır. Ne yazık ki gerek bölgede yaşayanların büyük bir bölümü gerekse çoğu yöneticimiz bu mirası sermaye olarak kullanmanın getireceği zenginleşmenin büyüklüğünü hesap edecek bilgi birikimden yoksundur. Aşağıda bahsettiğim ören yerleri ve kültür varlıkları etkili bir tanıtım ve düzenleme ile İstanbul’u ziyaret eden turistin bir gün daha şehirde kalmasını sağlayacak potansiyele sahiptir. Şehre gelen turistin binde birini bu alanları gezmek için organize edebilsek, ulaşım, yeme, içme, alışveriş gibi harcamalar ile yılda en az bir iki milyon dolara yakın bir parayı bölgede yaşayanlara bırakacağını anlamak için neyi beklemekteyiz?
Yarımburgaz Mağarası
Küçükçekmece Gölü çevresindeki en önemli ören yeri hiç şüphesiz Yarımburgaz Mağarası’dır. 1869-1870 yılları arasında jeolojik açıdan incelenen mağaranın, 1927 yılında yapılan çalışmalarda tarih öncesi yerleşimlere ev sahipliği yaptığı anlaşılmıştır. Yapılan araştırmalarda Yarımburgaz Mağarası’nın günümüzden 600.000 yıl öncesine uzanan iskân izleri barındırdığı tespit edilmiştir. Bu mağara, Anadolu’dan Avrupa’ya doğru giden insan hareketlerinin görüldüğü en eski konaklama alanıdır. Otuz yıl kadar önce her tür tahribe açık bu mağarayı denetim altına almak için demir kapılar yapılmasına ön ayak olmuş biri olarak böylesi bir sermayenin ziyan edildiğini görmek beni her zaman üzmüştür.
Küçükçekmece Gölü’nün batı kıyısının büyük bir bölümünü oluşturan Firuzköy Yarımadası’nın muhtelif bölgelerinde MS VI. yüzyıl ile XIII. yüzyıla tarihlenen çok sayıda yapı kalıntısı mevcuttur. Zaman zaman İstanbul Arkeoloji Müzeleri tarafından yapılan tespit çalışmalarının genişletilmesi ve ortaya çıkan buluntuların ziyarete açılması gerekir.
Bathonea
Ancak üzerinde durmak isteğim konu “Bathonea Kazıları”dır. Varlığı eski tarihlerden itibaren bilinse de bu alandaki mimari kalıntılar ilk olarak 1976 yılında tanımlanır. 2007 yılında Prof. Dr. Şengül Aydıngün başkanlığında yarımada ve çevresi üzerinde yapılan yüzey araştırmaları sonucu burada bir liman kompleksi olduğu, çok sayıda dini yapı kalıntısı bulunduğu tespit edilmiş ve 2009 yılında alınan Bakanlar Kurulu kararıyla geniş bir arkeolojik kazı çalışmasına başlanmış olup, kazı çalışmaları büyük özveriyle sürdürülmektedir.
Gerek Bathonea Kazıları çerçevesinde yapılan yüzey araştırmaları gerekse kazı çalışmaları sırasında bol miktarda bulunan çakmak taşı aletler, daha sonraki dönemlere ait seramik parçaları, metal eşyalar, kehribarlar ve demir bir tanrı figürü bölgenin çok erken dönemlerden itibaren iskân edildiğinin göstergeleridir. Bathonea aynı zamanda liman olarak da önemlidir. İstanbul Boğazı’nın sert akıntılar nedeniyle yelkenli tekneler için aşılması güç bir su yolu olduğu bilinmektedir. Bu nedenle erken dönemlerde İstanbul’dan teknelere yüklenen ticaret mallarının Bathonea Limanı’nda boşaltılıp, karayolu ile Karadeniz kıyısındaki Karaburun Limanı’na iletildiği, burada tekrar teknelere yüklenip, Karadeniz kıyısındaki limanlara ve Tuna Nehri vasıtasıyla Avrupa içlerine sevk edildiği düşünülmektedir. Gerek Rumeli Yakası’nda gerekse Anadolu Yakası’ndaki yakın çevresi erken dönem yerleşmeler ile çevrili olan İstanbul’un elbette bakir kalması söz konusu olamaz. 2004 yılında Marmaray çalışmaları dolayısıyla başlanan Yenikapı kurtarma kazıları bugüne kadar düşünülen ancak belgelenemeyen bir yerleşim alanının gün yüzüne çıkmasına neden oldu. İstanbul’da içinde günümüzden 8.500 yıl öncesine tarihlenen Neolotik döneme ait bir köy vardı. Vardır da ne olur? Bilimsel kazıların sonucu yayınlanır, tüm dünyada büyük bir yankı uyandırır ve sonrasında ne yazık ki her şey olduğu gibi kaderine terk edilir.
Rhegion
Küçükçekmece Gölü havzasının bir diğer önemli yerleşme alanı ise “Via Egnetia” üzerinde yer alan “Rhegion” şehridir. Erken dönemlerden itibaren iskân edilen bu alanda, sözde ören yeri olarak ilan edilmiştir, ama her tür yağmaya açık olarak varlığını sürdürmeye çalışmaktadır.
Bathonea Kazıları için uzun yıllardır büyük özveride bulunan, çok sayıda yabancı bilim insanının ve arkeoloji öğrencisinin katkılarını sağlayan Prof. Dr. Şengül Aydıngün’e gerek bir İstanbullu gerekse konuya yakın bir kişi olarak teşekkür etmek benim için ödenmesi zor bir borcun küçük bir karşılığı olacaktır. Benzer şekilde her tür imkânı ile Bathonea Kazıları’na destek olan, Avcılar’ın geçmişten kalan kültürel mirasına sahip çıkan ve onu geleceğe taşımak için çaba sarf eden, bu çalışmaların sonuçlarını uluslararası sempozyum ve yayına dönüştüren Avcılar Belediye Başkanı Turan Hançerli’ye de bu şehirde yaşayan bir kişi olarak minnet duygularımı iletirim. Bu vesile ile haberdar olduğum, Bathonea Kazıları’na büyük katkısı olan ve 2021 yılında vefat eden Hakan Murat Akın’ı da rahmetle anarım.
Ben söyler ben dinlerim!
Çok defa belirtmeye çalıştığım gibi ülkemiz inanılması güç bir kültürel birikime, flora ve fauna zenginliğine sahiptir. Ama ne yazık ki çok az kişi bu emanetin farkında olup, onları ülkenin sahip olduğu bir sermaye olarak değerlendirmek düşüncesindedir. Gezdiğim yabancı ülkelerde benzer yapı ve ören yerlerinin nasıl birer ticari işletme haline dönüştürüldüğünü, çevre insanının zenginleşmesine imkân sağladığını gördükçe çok üzülüyorum. Allah bize akıl versin, özellikle bu konuda karar verici olarak görev yapanların bu akla şiddetle ihtiyacı var. Oturup ağlamakla bu işleri çözüme kavuşturmak mümkün değil, aklımızı başımıza alıp başka ülkeler neler yapıyor gezip, görüp daha iyilerini yapmak için büyük bir özveriyle çalışmamız gerekiyor. Yalnızca ağlamanın, ağlayan dahil hiç kimseye bir faydasının olmadığını artık anlamamız gerekiyor...