1864’te Türkiye...
AnasayfaMedyaKöşe Yazıları

1864’te Türkiye...

KAYDIRIN

< Geri dönün

1864' TE TÜRKİYE 

Milliyet Gazetesi, 12 Aralık 2020, s. 2.

Son zamanlarda Fransa, özellikle de şu sıralar Fransa’nın yönetimini üstlenen Emmanuel Macron ile ülkemiz arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklar, Macron’un ne yazık ki farkına varamadığı yüz yıllardır iki ülke arasında sürmekte olan ilişkiler, bana daha önce okuduğum bir kitabı yeniden okumam gerektiğini hatırlattı.

Bernard Camille Collas, yaşamıyla ilgili fazla bir bilgi bulunmayan bir Fransız. 2 Mart 1819’da Bordeaux şehrinde doğan Collas’ın, uzun yıllar Osmanlı topraklarında yaşamış, Fenerler İdaresi’nde görev yapmış olduğu dışında herhangi bir bilgi bulunmuyor. Kırklı yaşlarında, 1861’de “Türkiye” isminde bir kitap yazar. Kısa süre sonra bu kitabı yeni bilgilerle genişleterek “1864’de Türkiye” adıyla yeniden yayımlar. Collas, devletin üst kademeleriyle kurduğu yakın ilişkiler sayesinde Osmanlı arşivlerini detaylı bir şekilde kullanarak bilgi ve belge bakımından çok sağlam nitelikli, çoğu konuda bugün bile geçerliliğini koruyan bir kitap yazar.

... Dünya’da iki kent ulusların dikkatini sürekli üzerine çekme ayrıcalığını yaşadı: Roma ve İstanbul her dönemde olduğu gibi bugün de Avrupa siyasetinin -Avrupalılar bilgi eksikliği içindedir- çevresinde dönüp durduğu iki merkezdir...” (s. 9).

Gerçekte Roma ve İstanbul bin yıllar boyunca iki önemli Hıristiyan merkezi olarak insanlık üzerinde büyük bir nüfusa sahip olmuşlardır. MS. 330’da İstanbul’un Hıristiyan dininin merkezi olarak kabul edilmesini takiben idari ve askerî güçte Roma’dan İstanbul’a geçer. Bu tarihten günümüze kadar Avrupa bu gücün doğuya geçmesini bir türlü kabullenemez. Çoğu Avrupalı Truva Savaşı’ndan bu yana kıtanın sınırlarının Çanakkale ve İstanbul Boğazları ile son bulduğunu düşünmektedir. Hâlbuki Avrupa’nın sınırları Fırat Nehri ve Ural Dağları ile Asya’dan ayrılmaktadır. Bir dönem Romalılar için Avrupa Fırat Nehri’nin batısına kadar uzanan geniş bir coğrafyayı kapsamaktadır. Sık sık belirttiğim gibi eğer Avrupa boğazlarda son buluyor ise onun çok daha doğusunda yer alan Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan ve de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi nasıl olur da 5 Mayıs 1949’da kurulan Avrupa Konseyi’nde yer alırlar. Kendi istekleriyle Avrupa Konseyi’ne katılmayan Beyaz Rusya ve Kazakistan ise Avrupa Milletler topluğu içinde yer almaya devam edip, her tür spor müsabakasına bir Avrupa Devleti olarak katılmaktadır. Burada her konuyu, gerçeklere göre değil de işine geldiği gibi değerlendirmeye çalışan Avrupa Devletleri’nin bilgisizliği ve art niyeti gözden kaçırılmamalıdır.

... Avrupa yayın organlarının çoğu, Osmanlı Devleti’ni tanımaya çalışan kişileri sadece yanlışlara götürecek aldatıcı yazılar yayımlamaktadır. Her posta hizmeti servisinin Avrupa’ya ve dünyaya dağıttığı bu iftiralar, karışıklığı artırıyor, güvensizlik tohumları ekiyor, tedirginlikleri besliyor ve kamuoyu bu verilere dayanarak, dünya barışının sıkı sıkıya bağlı olduğu Şark Meselesi’ni tartışıyor...” (s. 10).

Günümüzde geçerli bir tespit, yüz yılı aşkın bir süredir, Avrupa basını gerçekleri araştırmak yerine bin yıldır var olan Türk korkusunu pekiştirerek, günlük tirajı artırma peşinde koşmaktadır. Basının bu olumsuz tutumu gerçekleri yerinde inceleyen, duyumlarla değil, gördükleri ile sonuca varan kişiler tarafından defalarca yalanlansa da ne yazık ki hemen her zaman olduğu gibi gerçeklerin üstü örtülmekte ve dedikodu galip gelmektedir.

... Tek iyi, tek doğru, tek ilerici siyaset, halkların maddi çıkarlarını birleştirerek, karşılıklı ticareti artırarak (bu ticaret artışı yoğunlaşan emek sayesinde- içerde huzur, anında refah sağlar ve geleceğe güvenle bakma olanağı verir) ulusları kaynaştırmayı amaçlayan siyasettir.

Yaşadığı çağa uymak, geçmişte iyi olan her şeyi korumak, uygarlığın ilerleyişini köstekleyici ön yargılardan ya da uygarlığı tehlikeye atan ütopyalardan onu uzak tutarak geleceği hazırlamak, işte çocuklarımıza sakin ve refah dolu bir yaşam bırakmanın yolu.

Osmanlı Devleti bu siyaseti geliştirmeye durumu en elverişli ülke gibi geliyor bana...” (s. 11).

Yüz yılı aşkın bir süre önce gerçekleri hiçbir ön yargı taşımadan olduğu gibi değerlendiren Collas’ın yazdıklarının, günümüzde de aynen geçerli olduğunu kim yadsıyabilir.

... Osmanlı Devleti’nin desteklemenin, karşılaştığı engelleri aşmasına yardım etmenin, uygarlık ve gelişme yolunda ilerleyişini hızlandıracak gücü ve refahı ona sağlamanın Fransa’nın çıkarına olduğunu umut etmek cesaretini gösteriyorum… Hiçbir hükümetin adamı değilim, hiç kimsenin yâranı arasında yer almıyorum, hiçbir okula bağlı değilim; hiç çekinmeden, hiçbir art düşünceye kapılmadan düşündüklerimi açıklama hakkına ve özgürlüğüne sahibim… Kuramsal tartışmaların somut olaylar karşısında hiçbir etkisi olamaz ve onlar hiçbir şey kanıtlayamaz...” (s. 12).

Köklü bir imparatorluk geleneği olan İngiltere, 1972’de katıldığı Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun 1992 yılında AB’ye, yani bir siyasal birliğe dönüşmesinin uzun sürede birliğe ve bu birliğe dahil olan ülkelere zarar vereceğini görerek, 31 Ocak 2020’de birlikten ayrılır. Almanya’nın başını çektiği, büyük oranda finansal destek sağladığı AB bir anlamda modern Kutsal Roma Germen İmparatorluğu hayallerinin yeni bir versiyonudur. Tıpkı geçmiş deneyimlerde de görüldüğü gibi sonu gelmez bir çaba, giderek müşterisi kalmayan bir ürün olarak varlığını bir süre daha sürdürmeye çalışacaktır.

1864’te Türkiye” kitabı gördüğüm kadarıyla Türk okuyucunun dikkatinden kaçan bir kitaptır. 2005 yılında dilimize kazandırılmasına karşın hemen hiçbir yerde atıf yapıldığını görmedim. Fransa ile Türkiye arasında problemlerin oluştuğu bugünlerde hem Fransız hem de Türk yöneticilerin geleceğe ışık tutması için yazılmış olan bu kitabı okumalarını öneririm...

Bernard Camille Collas, 1864’te Türkiye, Çev. Teoman Tunçdoğan, İstanbul, 2005.

Yenilem Proje Danışmanlık Ticaret A.Ş. © 2024. Her Hakkı Saklıdır. Site: İkipixel

TAKİP EDİN