Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

ENDÜLÜS’ÜN BİRLİKTE YAŞAMA KÜLTÜRÜ

 

Kuzey Afrika Arap kültüründe, “Mağrib”, yani güneşin battığı yer olarak tanımlanır. İslam fethi öncesi bu topraklarda az sayıda Romalı ile Vandal mevcut olmasına karşın nüfusun büyük çoğunluğunu Berberiler oluşturmaktadır. Araplarda olduğu gibi Berberilerde de kabile hayatı egemendir. Genellikle büyük birlikler halinde yaşayan bu toplumun, her birliği oluşturan alt kabile grupları da bulunmaktadır. Bu anlayış daha sonraki yıllarda Endülüs’te de rağbet bulacak ve sonuçta bu insanlar güçlü bir devlet kuramamanın sıkıntısını çekerek yüz yıllardır sahibi oldukları toprakları terk edecekler ve çeşitli ülkelere dağılarak birer sığınmacı olarak varlıklarını sürdürmeye çalışacaklardır.

 

Mağrib’in fethi

Mağrib’in fethi Hz. Ömer (634-644) döneminde Amr b. Âs kumandasındaki bir ordu tarafından Yakın Mağrib yani Libya’nın fethi ile başlar. 670 yılında Ukbe b. Nâfi Tunus’u İslam topraklarına katar. Uzak Mağrib fethi ise 682 yılında tamamlanır. Bu arada Mağrib’in idari merkezi olarak Tunus’ta Kayrevan şehri kurulur. Mağrib’in fethi kabile yapısı nedeniyle oldukça güç tamamlanır. 693-705 yılları arasında valilik yapan Hassân b. Numân döneminde tüm Mağrib Arap hâkimiyetine geçer. Mağrib Müslüman egemenliğine girmeden önce kıyı kesimlerinde Hristiyanlık, iç kesimlerinde ise Animizim yaygındır.

 

Afrika ile Avrupa arasında bir geçit yeri konumundaki İber Yarımadası, tarih boyunca birçok toplumun uğrak yeri olmuştur. Fenikeliler, Grekler, Romalılar, Franklar farklı tarihlerde bu topraklarda egemenlik kurarlar. İber Yarımadası, Müslümanlarca fethedilmeden önce Germen boylarından biri olan Vizigotların egemenliğinde olup, Hispania adıyla bilinmektedir. Vizigotların egemenliği dönemindeki yerli nüfusun büyük bir bölümü Roma egemenliği döneminde Katolik Hristiyanlığa katılmış durumdadır.

 

İberya’nın fethi

711 yılının bir Nisan günü Târık b. Ziyâd komutasındaki Müslüman birlikler Kuzey Afrika’dan İber Yarımadası’na çıkartma yaparlar. Günümüzde büyük bir bölümü İspanya, daha küçük bir bölümü ise Portekiz hâkimiyetinde olan İber Yarımadası’ndaki karmaşa nedeniyle kısa süre içinde geniş bir coğrafyada hâkimiyet tesis ederler. Târık b. Ziyâd’ın İber Yarımadası’na çıkartma yaptığı noktada günümüzde onun adıyla anılan “Cebelitârık / Cebel-i Târık / Târık’ın Dağı” İngiltere’nin hüküm sürdüğü bir şehir devleti bulunmaktadır. Bu sırada Vizigot kralı olan Rodrigo büyük bir orduyla bu çıkartma harekâtına karşı koyar. Târık b. Ziyâd’ın talebi üzerine Mûsâ b. Nusayr komutasında bir takviye birliği gönderilir. Her iki ordu 19 Temmuz 711 günü La Tanda’da karşı karşıya gelir ve Vizigot ordusu yok edilir. Kısa süre içinde Kurtuba, Elvira ve Vizigotların başkenti Toledo Müslüman hâkimiyetine girer. 713-714 yılları kışında İslam orduları Galiçya bölgesindeki yüksek dağ ve tepeler dışında tüm İber Yarımadası’nı hâkimiyetleri altına alırlar. Tam bu sırada Halife Velîd b. Abdülmelik (705-715) Mûsâ b. Nusayr ile Târık b. Ziyâd’ın Şam’a dönmelerini ister. Mûsâ b. Nusayr yerini oğlu Abdülaziz’e bırakır. Artık bir dönemin “Hispania”sının adı “Endülüs” olarak değişmiştir.

 

713 senesinde Abdülaziz b. Mûsâ ile yerel idareci Teodomiro arasında imzalanan antlaşma yeni toplumsal modelin hukuki zeminini belirlemesi açısından günümüzde dahi örnek alınması gereken bir sözleşmedir.

 

“Rahmân ve rahîm olan Allah’ın adıyla.
Abdülaziz’den Teodomiro’ya!

Teodomiro barışı kabul etmiş; bunun karşılığında kendisine Allah’ın ahdi ve zimmeti verilmiştir. Üzerinde ittifak edilen şartlara uyduğu sürece, onun ve onun idaresindeki herhangi bir Hristiyanın malına dokunulmayacak; kendileri, çocukları ve kadınları öldürülmeyecek, esir edilmeyecek; dinlerini yaşama konusunda herhangi bir engelleme ile karşılaşmayacaklar, kiliselerine dokunulmayacaktır…”


Anlaşmazlıkların başlaması

İberya’nın fethi büyük bir hızla devam eder. Pireneler aşılarak Anbese b. Süheym el-Kelbî komutasındaki birlikler Lyon’a oradan da Paris’e otuz kilometre uzaklığındaki Sen Nehri’ne ulaşırlar. 732 yılında Endülüs valisi Abdurrahman el-Gafiki büyük bir orduyla Fransa’yı fethetmek üzere Kurtuba’dan hareket eder. 13 Ekim 732 günü Toulouse’la Tours arasındaki bir düzlükte (Poitiers) yapılan savaş Charles Martel’in komutasındaki Frankların galibiyeti ile son bulur. Burası İslam ordularının Avrupa’da ulaştığı son sınır olarak kabul edilmektedir. Bu mağlubiyet sonrası Endülüs’te iç karışıklıklar çıkmaya başlar. Berberiler ile Araplar arasındaki anlaşmazlıklar gittikçe büyür. Suriye kökenli Araplarla, ülkeye fetih orduları ile girip ilk yerleşen Araplar arasında da anlaşmazlıklar çıkar.

 

İlk fetih ve valiler dönemi

711-756 tarihleri arasındaki bu döneme “İlk fetih ve valiler dönemi” denilir. 750 yılında Abbasilerin hâkimiyeti ele geçirmesi sonrası Emevîlere karşı geniş bir tasfiye hareketi başlar. Bu tasfiyeden kurtulan az sayıdaki Emevî hanedanı mensuplarından biri olan Abdurrahman b. Muâviye 755 yılında Endülüs’e geçer. 756 yılı ilkbaharında Kurtuba’da Abbasi idaresinden ayrılarak Emevî hanedanının idare edeceği bağımsız bir devlet kurar. 756 ile 929 tarihleri arasında 173 yıl süren bu durum, “Endülüs Emevî Emirliği” adıyla bilinmektedir. Emirliğin sekizinci hükümdarı III. Abdurrahman, 929 yılında devletin yönetim sistemini “Hilâfet” olarak değiştirir ve halifeliğini ilan eder. 929-1031 tarihleri arasında “Endülüs Emevî Hilâfeti” olarak varlığını sürdüren İslam hâkimiyeti, 1009 yılı başlarında başlayan bir halk ayaklanmasıyla Berberiler iktidarına karşı harekete geçer ve 1031 yılına kadar süren karmaşa dönemi başlar. Gerek Berberiler gerekse Arapların kabile yaşamı alışkanlığı tüm çabalara rağmen devletin devamlılığına mâni olur. 1081-1090 tarihleri arasında Endülüs “Mülûk et-Tavâif / Beylikler Dönemi” adıyla anılan bir dönem yaşar. Siyasi yapı bu şekilde parçalara ayrılırken, Hristiyan krallıklar hem Müslümanlar üzerindeki askerî baskılarını artırırlar hem de şehir devletlerinin Müslüman yöneticileri arasındaki düşmanlıkları kışkırtırlar. Bir dönem başkent olan Toledo Hristiyanların eline geçer. Beylikleri bir korku sarar ve Fas’ta hüküm süren “Murâbıt” yönetimine başvurarak yardım isterler. 1089-1147 arası dönem Murâbıtların egemen olduğu dönemdir. Kısa süre sonra Fas’taki Murâbıt yönetimi yerini Muvahhidler’e bırakır. Fas’taki düzeni sağlayan Muvahhidler 1147-1248 yılları arasında Endülüs’te de yönetimi üstlenirler.

 

Muvahhid yönetiminin son bulması Endülüs’te büyük bir boşluk yaratır. Giderek artan Hristiyan baskısı sonucu çoğu beylik topraklarını kaybederek çeşitli ülkelere göç ederler. 1232 yılında Muhammed b. Nasr el Ensârî, Arjona’da hükümdarlığını ilan ettikten sonra Gırnata ve çevresini kontrol altına alır. Gırnata’nın başkent olduğu 1232-1492 yılları arasındaki bu dönem “Gırnata Nasrî Emirliği” olarak varlığını sürdürür. Katoliklerin giderek artan baskıları sonrası 2 Ocak 1492 günü Gırnata surları önünde yapılan bir devir-teslim, sadece şehrin düşüşünü değil, aynı zamanda Müslümanların Endülüs’teki varlıklarının sona erişini de belirtmektedir.

 

Terk etme zamanı

Endülüs’teki son Müslüman devletinin ortadan kalkmasının ardından yeni Hristiyan yöneticiler, hükümdar ailesi mensuplarıyla Musevilerin yurt dışına sürgün edilmesini takiben, Müslümanların bu topraklarda yaşamalarına müsaade ederler. İspanya’daki bu kısmi hoşgörü, 1497’de Portekiz Krallığı’nın topraklarındaki tüm Müslümanları ülkeden çıkartması kararından sonra sıkıntılı bir sürecin başlamasına yol açar. Zaman zaman çıkan kargaşalarda Müslümanlar büyük kıyımlara uğrarlar. Giderek Müslümanların İspanya içinde yaşamaları zorlaşmaktadır. 1609-1614 yılları arasında tüm Müslümanlar İspanya dışına sürülür. Çoğu Fas, Cezayir, Tunus gibi ülkelere göç eder. Ancak Endülüs’ten ayrılanların İslam anlayışı yeni geldikleri ülkelerdeki anlayıştan büyük oranda farklıdır. Bir dönem dünyanın aydınlanmasında önemli rol üstlenen bu insanlar Müslüman, Hristiyan, Musevi inancına sahip insanların bir arada, birlikte yaşadıkları kültürel kökene sahiptirler. Yalnızca Müslümanlardan oluşan yeni ülkelerde farklı düşüncelerinden dolayı rahatsızlıklar yaşarlar.

 

Müslümanların 711’de başlayan Endülüs serüveni 781 yıl sonra, siyaseten birlik sağlanamadığı için 1492 yılında geride pek çok kültür mirası bırakılarak son bulur. Bir başka yazımda Endülüs’ün gerek somut gerekse soyut mirasından söz etmeyi isterim.

 

Mehmet Özdemir, Endülüs, İstanbul, 2019.