Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

GIPTA

 

“Üsküdar bir ulu rüyâyı görenler şehri,

Seni gıptayla hatırlar vatanın her şehri,”
...

Yahya Kemal Beyatlı

 

Dilimizde genellikle “Gıpta” olarak yazılan kelime bazı sözlüklerde “Gıbta” olarak da belirtilmektedir. Arapçadan dilimize geçen bu sözcük, “Başkasında olan bir şeyin kendisinde de olmasını isteme, kıskanmadan imrenme, özenme” olarak açıklanıyor. Gıpta etmek ise “İmrenmek, özenmek” olarak belirtiliyor.

 

Bazı insanlar yaşarken ne kadar çok şeye gıpta ederler? Hâlbuki gıpta ettikleri pek çok şeye biraz çalışma ile kavuşacak durumdadırlar. Günümüzde ise çoğu kişi gıpta etmekten vazgeçip az bir gayretle ulaşacağı çözüm yerine büyük bir haset duygusu ile vakit geçiriyor. Çocukken gıpta ettiğimiz çoğu şeyin biraz büyüyünce hiç de gıpta edilecek bir şey olmadığını öğreniriz. Geçmiş yıllarda büyük torunum Sinan Cemil’e; “Büyüyünce ne olmak istiyorsun?” klasik sorusunu sordum, safiyane bir şekilde, “Çöpçü” dedi. “Ne yapacaksın çöpçü olup?” deyince, “Etrafı temizleyeceğim” dedi. Biraz büyüyünce yine sordum bu kez de, “İtfaiyeci” dedi. Her ikisinin de üniformaları, arabaları ve yaptıkları iş ona cazip gelmiş olmalı! Şimdilerde ise “Veteriner” olmak istiyor, eziyet gören hayvanları tedavi etmeyi düşünüyor. Kendisine yeteri kadar rol model bulamamış, benim çalışma tempomu beğenmiyor, hayatını yaşamak istiyor gibi. Anlaşılan torunumun gözünde şimdilik gıpta edilecek bir kişi değilim!

 

Bayrağı taşımak

Sonrasında hatırladım ki ben de aynı yollardan geçmiştim. 11 Aralık 2022 günkü “Keşke Üzerine” başlıklı yazımda, pastanedeki tezgâhtarın bana “Amiral” deyişinin getirdiği gururlanma ile denizci olmaya karar verdiğimi, ama dalgalı denizin beni tuttuğu için bu işin hiç te kolay olmayacağını düşündüğümü dile getirmiştim. Demek ki hemen herkes hiç olmazsa bir dönem bazı şeylere gıpta ediyor.

 

Gıpta ettiğimiz kişilerin hayatımıza yön vermek için bize nasıl rol model olduklarının belki kendileri bile farkında değiller. Haydarpaşa Lisesi’nde okurken izcilik koluna katılmıştım. Bütün isteğim o dönemde 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nda, Fenerbahçe Stadyumu’nda yapılan resmî geçitte “Türk Bayrağı”nı taşımaktı. Bir türlü nasip olmadı, içimde bir yerler de bu bayrağı taşıyanlara duyduğum gıptayı üzerinden yıllar geçse de saklarım.

 

Hamili kart yakınımdır!

Gıpta duymak, insanın çalışma arzusunu kamçılar, gıpta ettiği insanların elde ettikleri başarılara ulaşmak için çalışır, bilgi birikimlerini artırır. Ne yazık ki günümüzde bu olgu tersine dönmüş durumda, gıptadan çok haset duygumuz devreye giriyor. Başarılı insanları kıskanıp, onların ulaştığı düzeye çalışma sonucu değil, eş dost ilişkisiyle ulaştıklarını düşünüyoruz. Bu düşünce yapısı ise bizim çalışma enerjimizi törpülüyor, giderek çalışarak, bilgi birikimi sağlayarak başarılı olmak yerine birilerinin yardımı hatta kayırmasıyla bir şeyler yapabileceğimiz inancı yaygınlaşıyor. “Hamili kart yakınımdır!” sözü günümüzde her zamankinden daha fazla geçerli gibi.

 

11 Mayıs 2014 tarihli “Nitelikli insanlar ve Kifayetsiz Muhterisler” başlıklı yazımda bahsettiğim “Dunning-Kruger sendromu” giderek tüm dünyada yaygınlaşmakta. Üstlenmek istediğiniz görev için yeterli bilgiye sahip olmak önemli değil. Önemli olan nasıl olursa olsun gerek vatandaşa gerekse alt kademelerde yer alan insanlara hükmedecek bir makamı işgal etmek. İşgal etme sözcüğünü özellikle kullandım, işgal olumsuz bir sözcüktür; “Meşgul etmek, işinden alıkoymak” anlamında kullanılır. İşgal edilen topraklardaki insanlar işlerinden, günlük yaşantılarından uzaklaşır ve bir başkasının hüküm ve tasarrufu altında yaşamını sürdürmeye mecbur kalır. Üretim düşer ve insanlar mutsuz bir yaşama mahkûm olurlar. Hak edilmemiş bir makamı işgal de aynı sonuçları doğurur. Kurumlara güven azalır, kurumu oluşturan insanların büyük bir bölümü çalışıyor gibi görünür ama, üretim yapılmaz, olumlu işler ortaya çıkmaz. Sonuç söz konusu kurumun giderek işlevsiz kalması ve şikâyet konusu hâline gelmesidir.

 

Kifayetsiz muhteris

Gıpta ettiğimiz işler ve makamlara “Hamili kart yakınımdır!” anlayışı ve “Kifayetsiz muhteris” olarak değil, bilgisi ve davranışlarıyla çözüm üreten bir kişi olarak erişmemiz daha sonraki dönemlerde önümüzü açacaktır. Hamili kart mensupları değişen siyasal düzenle birlikte eriştikleri makamları terk etmek mecburiyetin de kalacaktır. Yeteri kadar bilgi sahibi olmadıkları için de değişen siyasal iktidar kendilerine ihtiyaç duymayacaktır. Bu nedenle oradan oraya savrulacak bir dönem ulaştıkları makama ulaşmaları mümkün olmayacaktır. Böylesi hayal kırıklıkları ile geçen bir ömür ise gerçekten cehennemi bu dünyada yaşamak gibi olacaktır.

 

Hiç unutmam çok yıllar önce sanayici bir tanıdığım bana zaman zaman uyguladığı bir yöntemden bahsetmişti; “Eğer yanında çalışan bir insan, söylediklerini değil kendi bildiğini yapıyor, tüm uyarılarına rağmen çevresindeki insanlara eziyet ediyorsa onu hemen işten çıkartma. Pozisyonunu yükselt, maaşına zam yap, birkaç ay daha çalıştır, sonra işine son ver. Bütün hayatı boyunca son geldiği pozisyona ve aldığı maaşa uygun bir iş arayacaktır. Gerek kişiliği gerekse bilgi seviyesi müsait olmadığı için de arzuladığı işi bulması mümkün değildir.” Zaman zaman düşünürüm bir insana bundan daha büyük bir ceza verilebilir mi? Yaşadığı süre boyunca ona eziyet etmek ne derece insafa sığar?

 

En iyisi gıpta hissimizi denetim altında tutarak, gıpta ettiklerimizin ulaştığı başarıların altında yatan gerçeklerin farkına varmak için çalışmalıyız. Hiçbir zaman gıpta ile haset ve kıskançlığı birbirine karıştırmamak gerekiyor. Yoksa tüm hayatımız boyunca mutsuz ve beklentileri tatmin olmamış bir insan olarak yaşamaya mahkûm oluruz.