Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

İSTANBULDA KURULAN POLONYA KÖYÜ

 

Hep merak ederim, acaba günümüz İstanbul’unda yaşayan kaç kişi Beykoz ilçesinde Polonya’dan gelenler tarafından kurulmuş bir köy olduğunun farkındadır. Türklerin Polonyalılar ile ilk karşılaşmaları, Hun ve Avarların V. ve IX. yüzyıllar arasında Avrupa’ya yaptıkları seferler sırasında olmuşsa da bu konudaki bilgilerimiz yetersizdir. Türk-Polonya ilişkilerinin başlaması XIV. yüzyıl kadar erken bir tarihe gider. Her ne kadar Osmanlı-Polonya orduları doğrudan bir savaşa girmese de 1389 I. Kosova Savaşı, 1396 Niğbolu Savaşı ve 1444 Varna Savaşı’nda karşılaştığımız Haçlı Ordusu’nda çok sayıda Polonyalı asker olduğu bilinmektedir. Polonya Ordusu’yla doğrudan doğruya karşılaşmamız, 1526 Mohaç Savaşı sonrasında, XVI. ve XVII. yüzyıllar boyunca iki ülke arasında çok sayıda çatışma ve savaşla olur. Bu dönemde Polonya ile Litvanya’nın birleşerek kurdukları “Lehistan-Litvanya Birliği” bizim tarihimizde “Lehistan” adıyla anılır.

 

Lehistan’ın paylaşılması

Giderek güçlenen Lehistan, 1683 II. Viyana Kuşatması sırasında ordumuza verdiği zarar nedeniyle kuşatmanın başarısız olmasına neden olur. Bu sayede Osmanlı baskısından kurtulan Avrupa devletleri giderek zayıflayan Lehistan’ı aralarında bölüşürler. Bu tarihten itibaren Lehistan topraklarının bir bölümü 1772 yılında Rusya, Prusya ve Avusturya arasında paylaşılır. 1792 yılında ise Rusya ve Prusya tarafından bir bölüm toprakları daha işgal edilir. 24 Ekim 1795 günü Rusya, Prusya ve Avusturya üçlüsü Lehistan topraklarının tamamını aralarında paylaşarak Lehistan-Litvanya Birliği’ne son verirler. Bu durum dördüncü paylaşımdır ve 123 yıl süresince egemen olan bir devlet böylelikle tümüyle ortadan kalkmış olur.

 

Yolda geliyor!

Osmanlı İmparatorluğu bu paylaşımı onaylamaz ve her yıl elçilerin Divan-ı Hümayun’a kabul töreninde huzura kabul edilen elçinin temsil ettiği devletin adı okunur. Sıra Lehistan elçisine gelince “Lehistan Elçisi” diye yüksek sesle bağırılır. Gelen giden olmaz, çünkü artık “Lehistan” diye bir devlet yoktur. Uzunca süren bekleme sonrası yüksek sesle bir bağırış daha duyulur; “Yolda geliyor!” Devlet-i Aliye nezdindeki büyükelçilerin katıldığı bir törende yapılan bu karşı çıkış, günümüzde de ders alınması gereken zarif bir diplomasi örneğidir.

 

İşte “Lehistan Elçisi” geldi!

Lehler, Türklerin bu davranışını hiçbir zaman unutmazlar, bu öykü günümüz Polonya Büyükelçiliği’nin web sitesinde bile kendine yer bulmuştur. 1 Mayıs 2004 günü Dublin’de yapılan Polonya’nın Avrupa Birliği’ne katılış töreni televizyonlarda canlı olarak yayınlandı. O günler Fransa’daydım ve biraz da merakımdan bir grup dostumla töreni izliyordum. Dönemin Polonya Cumhurbaşkanı Aleksander Kwaśniewski kürsüye çıktı ve ilk sözü; “İşte Lehistan Elçisi geldi!” oldu. Töreni seyreden bizler hayretle birbirimize bakar olduk. Yukarıda bahsettiğim “Lehistan Elçisi” konusunu bilenler ağlamaklı oldular, iki yüz yılı aşkın bir süre sonra Devlet-i Aliye’nin diplomatik hareketi kendine böylesi bir törende yer bulmuştu.

 

Lehistan’da ayaklanmalar

Lehistan’ın paylaşılmasını kabul edemeyen Lehler, işgal bölgelerinde sık sık ayaklanırlar, kısa süreli olan bu ayaklanmalar Rusya, Prusya ve Avusturya tarafından şiddetle bastırılır. 1830 yılındaki ayaklanma sırasında kısa bir süre hükûmet başkanlığı yapan Polonyalı Prens Adam Jerzy Czartoryski ayaklanmanın bastırılması sonrası önce Avusturya’ya daha sonra da İngiltere’ye sığınır. 1832’de Czartoryski Fransa’ya geçer. Bu olaylar sonucu ortaya çıkan büyük göç esnasında çok sayıda Polonyalı Fransa’ya yerleşmiştir. Czartoryski sürgündeki Polonyalılar arasındaki siyasi bağları güçlendirmek ve Polonya kültürel mirasını korumak amacıyla kurulan çok sayıda komitenin başkanlığını üstlenir. Fransa’nın yanı sıra çok sayıda mülteci de Devlet-i Aliye’ye iltica etmiştir. Czartoryski Paris’ten sonra ikinci bir gözlem merkezi oluşturmak için temsilcisi Michal Czajkowski’yi ülkemize gönderir.

 

Polonezköy’ün kuruluşu

Czajkowski, 1830’lu yılların başında Saint Benoit Lisesini yönetmekte olan Lazarist rahipler tarafından bir çiftlik olarak düzenlenen araziyi 3 Mart 1842 günü satın alır. İlk oluşumunda on iki kişinin yerleştiği bu köye kurucusuna ithafen Adamköy (Adampol) adı verilir. Bundan böyle bu köy, Osmanlı topraklarına giren Polonyalılar için bir sığınak olacaktır. 30 Haziran 1842 tarihli köy yönetmeliğine göre, köye Polonyalılar en azından Katolik Slavlar kabul edilecek ve tanıdıklarından bir tavsiye mektubu getireceklerdir. Devlet-i Aliye ile 8 Eylül 1843 ve 28 Temmuz 1847 tarihlerinde yapılan antlaşmalar ile köyün statüsü netleştirilir.

 

Zaman içinde özellikle de 1853 Kırım Savaşı sırasında ülkemize iltica eden veya esir olarak alınan Polonyalıların katılmasıyla köyün nüfusu artar. Uzun yıllar boyunca tarım, hayvancılık ve orman işletmeciliği ile meşgul olan köy sakinleri, 1940’lı yıllardan itibaren turizm işletmeciliği ile de tanışırlar. Öncelikle yeme içme sektöründe gelişen bu faaliyet bir süre sonra pansiyon işletmeciliği ile gelişir. Uzun yıllar boyunca Polonya vatandaşlığını muhafaza eden köy sakinleri 1938 yılında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına kabul edilirler. 1968 yılında ise köy sakinleri işlettikleri topraklar üzerinde tapu hakkına sahip olurlar.

 

Yalnızca o kaldı

Kurulduğu günden itibaren çok sayıda ünlü Polonezköy’ü ziyaret eder. 1847 yılında ünlü besteci Franz Liszt, 6 Aralık 1850 günü Gustave Flaubert, 1904 yılında Çek yazar Karel Droz, 1994 yılında Polonya Cumhurbaşkanı Lech Walesa, 1996 ve 2000 yıllarında Polonya Devlet Başkanı Aleksander Kwaśniewski köyü ziyaret ederler. 2002 yılında köyün kuruluşunun 160. yıldönümü büyük bir coşku ile kutlanır. Bu arada dünyaca ünlü soprano Leyla Gencer’in de Polonezköy’de dünyaya geldiğini söylemek isterim.

 

Adampol veya Polonezköy Osmanlı topraklarında kurulmuş üç Polonya köyünden biridir. Diğer iki köy Annapol ve Derbina günümüzde Yunanistan sınırları içinde yer alan Tırhala yakınında kurulmuştur. Bu yerleşimlerden yalnızca Polonezköy varlığını günümüze kadar sürdürmüştür.

 

Von Papen’in talebi

Polonezköy bizim kültürümüzün misafire karşı olan anlayışının en somut örneğidir. Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki davranışın bir benzerine de Cumhuriyet döneminde rastlarız. Naziler 1939 yılında Polanya’yı işgal edince, dönemin Almanya Büyükelçisi Von Papen Ankara’da bulunan Polonya Büyükelçilik binasının da kendilerine verilmesini ister. Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, geçmişte Polonya Elçisi’nin gelişini yüz elli yıl beklemiş olan Türkiye’nin bu talebi uygun bulmadığını, Polonyalı dostları kırmak istemediğini belirterek reddeder. Bu nedenle Von Papen Ankara’da bulunduğu süre içinde 150 metre uzakta olan Polonya Büyükelçiliği’nde dalgalanan Polonya Bayrağı’nı seyretmeye mecbur kalır.

 

Günümüz ilişkileri

XIV. yüzyılda başlayan Türk-Leh ilişkileri günümüzde bağımsız bir devlet olan Polonya ile devam etmektedir. Ancak bizim onlara gösterdiğimiz hoşgörü ve insani dayanışmaya karşın bazı Polonyalıların zaman zaman yaptığı açıklamaların rahatsızlık doğurduğu da bir gerçektir. Yarın ki yazımı bu konuya ayırdım. 4 Şubat 2023 günkü “Liyakat, Fazilet, Cesaret ve Fedakârlık” adlı yazımda sizlere Mustafa Celâleddin Paşa’yı tanıtmıştım. Fırsat bulduğumda da Osmanlı Ordusu’nun başarılı olması için çalışan, bazıları da Müslümanlığı kabul etmiş olan Sefer Paşa, Sadık Paşa gibi Leh asıllı Osmanlı paşalarından bahsetmek isterim.

 

Hacer Topaktaş Üstüner, Polonezköy 180 Yıllık Mazi, İstanbul, 2021.