Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

ÖNCÜ VE ÖRNEK YAPI

 

Roma’yı ziyaret eden hemen herkes bir fırsat bulup mutlaka Pantheon’u gezmiştir. Bu gezi turla yapılıyorsa, turun olmazsa olmazı Pantheon gezisidir. Defalarca gezmeme rağmen Roma’ya her gidişimde bir fırsat bulup onu tekrar ziyaret etmeyi vazife bilirim. Yaklaşık iki bin yıllık geçmişi olan bu yapının her mimar tarafından detaylı olarak incelenmesi gerektiğini, her ziyaretin farklı bir ders olduğunu düşünürüm.

 

Beşik çatılı

MS II. yüzyılın başlarında Suetonius; Augustus’un (Gaius Julius Caesar Octavianus MÖ 27-MS 14) “Roma’yı tuğladan yapılmış hâlde buldum; mermer giydirilmiş hâlde bırakıyorum” dediğini yazar. “Ulu kişi” unvanını alarak ilk Roma İmparatoru olan Augustus’un imparatorluğun hemen her bölgesinde yoğun bir inşaat faaliyeti başlattığı bilinmektedir. Buradaki ilk yapı Konsül Marcus Vipsanius Agrippa tarafından MÖ 27-25 yılları arasında inşa ettirilir. Klasik bir Roma tapınağı olarak inşa edilen yapı dört bir tarafında sütunlar bulunan beşik çatılı bir binadır. Üçgen alınlığının üstünde yazan, “M. AGRİPPA L.F. COS TERTİUM FECİT” sözü, “Lucius’un oğlu Marcus Agrippa üçüncü konsüllüğünde yaptı” anlamına gelmektedir. Zaman içinde yıpranan yapı, “Tanrılara adanmış bir tapınak” yaratmak isteyen Hadrianus (Publius Aelius Traianus Hadrianus MS 117-138) tarafından ön bölümünün bir kısmı muhafaza edilerek bugünkü görünüşü ile MS 118-125 tarihleri arasında hemen hemen yeniden yaptırılır.

 

Hadrianus’un kubbesi

Marcus Agrippa’nın yaptırdığı yapı Roma tanrılarına adanmış klasik bir tapınaktır. Ama aradan geçen yüz elli yıla yakın süre içinde Roma İmparatorluğu genişlemiş, fethettiği yeni ülkelerin tanrılarını da kapsayan yeni bir anlayış ortaya çıkmıştır. Yeni tanınan tanrı ve inançların Roma tapınağında yer alması pek de uygun olmayan bir davranıştır. Bunun için o güne kadar görülmeyen bir yapıya ihtiyaç duyulur. Aynı zamanda amatör bir mimar olan Hadrianus bunun için dairevi plan ile onu örten bir kubbe tasarlar. Bu tasarımın genel düşüncesi muhtemelen hiçbir tanrı figürünün bir diğerinin önünde yer almaması, hepsinin bir daire çevresinde birbirini görür şekilde yerleştirilmesidir. Hadrianus’un inşa ettirdiği Pantheon aradan geçen yüz yıllara rağmen Roma’nın en iyi korunmuş antik yapısıdır.

 

Hristiyanlığın Roma’nın resmi dini oluşundan üç yüz yıla yakın bir süre sonra MS 609 yılında Papa IV. Bonifacius (MS 608-615) tarafından “Azize Meryem ve Şehitler Kilisesi” olarak takdis edilirse de yaygın olarak “Santa Maria Rotunda Kilisesi” adı kullanılır. Bu dönüşüm, mimari kurgusunun yanı sıra yapının günümüze kadar büyük tahrip görmeden ulaşmasını sağlamıştır.

 

İtalyanca bir tabir

Bu harikulade yapının İtalyaca’ya kazandırdığı bir deyim de vardır; “Dimmi il Pantheon, non la rotonda”, bir şeyi doğrudan söylemeyip dolaylı olarak anlatanlara; “Bana kubbe deme, Pantheon de” denir.

 

Pantheon, çapı kırk üç metreyi bulan dairesel açıklığı ve onu örten devasa kubbesi ile döneminin mimarisi için öncü ve örnek bir yapıdır. Bu geniş kubbeyi taşıyan duvarlar sert bazalt taşından olup, duvarlardaki pencere açıklıklarının bulunduğu bölümler kalın duvarlarla pekiştirilmiştir. Pantheon’un en önemli özelliği kubbesinin dökme beton olmasıdır. Bu kubbe günümüze kadar içinde demir donatı olmayan en büyük kubbe olma vasfını taşımaktadır. Bu büyük kubbenin ağırlığını hafifletmek için betonun içinde ponza taşı kullanılmıştır. Kasetlerle güçlendirilen kubbenin en üstünde 8,20 metre çapında “Oculus / Göz” denilen bir tavan açıklığı bulunmaktadır. Oculus basıncın en fazla olduğu yerde yapılmış olup, tuğla hatıl ile güçlendirilmiş bir basınç çemberidir. Böylesi bir yapıda basınç çemberi uygulamasını gerçekleştiren dönemin mimarisinin ne derece ileri olduğu her zaman hatırlanmalıdır.

 

Yarım kubbe, iç görünüşte kubbenin yarıçapına eşit yükseklikte başlamasına karşın, dış duvar bu başlangıç noktasından daha yüksek olup, kubbenin alt bölümlerinin dışa doğru açılmasına engel olur. Bu nedenle dışarıdan kubbenin tüm biçimi görülmez, dıştan kubbenin hafifçe eğriliği algılanır.

 

“Göz” olarak da isimlendirilen “Oculus” ibadet edenlerin aynı zamanda göğü görmesini, güneş, yağmur hatta kar gibi doğa nimetlerinin farkına varmasını sağlar. Özellikle gökyüzünde yol alan güneş, her saniye ayrı bir noktayı aydınlatarak, bir dönem nişler içinde yer alan tüm Roma tanrılarının eşitliğini vurgular.

 

Aklın zaferi

Pantheon, Ayasofya, Kubbetü’s Sahra, Süleymaniye Camii, Selimiye Camii gibi yapılarda kubbe, ilahinin ve semavinin somutlaşmış hâlini yansıtmaktadır. Daha sonraki dönemlerde yapılan Washington’daki Capitol gibi inanç dışı yapılarda ise kubbe, devlet düzeninin dayandığı temel fikrin somutlaşmış sembolü olarak insan düşüncesinin ve aklın zaferini temsil eder.

 

Gerek tapınak olarak yapımı gerekse kiliseye dönüştürülmesi, Pantheon’u yüz yılların tahribinden koruyarak günümüze ulaşmasını sağlar. Raphael (Raffaello Sanzio), İtalya Kralları Victor Emmanuel II ile Umberto I’in mezarları burada bulunmaktadır.

 

Pantheon hakkında ne yazılırsa yazılsın, bu muhteşem anıtı tam olarak anlatmanın mümkün olmadığını düşünmekteyim. Eğer bir gün Roma’ya yolunuz düşerse, mutlaka vakit ayırıp iki bin yıla yaklaşan bir ömür süren bu yapıyı kendi gözlerinizle seyredin. İçine Girin ve dünyanın ayakta kalmış en eski tapınaklarından biri olan Pantheon’u kendinizi çevreden soyutlayarak dolaşın, ne muhteşem bir mekânda bulunduğunuzun farkına varın ve keyfini çıkartın. Ne kadar vakit ayırmanız gerektiğini söylemeyeceğiz, çünkü o inanılmaz kubbenin altında zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız!

 

Bu arada sizlere M. Kemal Sallı’nın bir makalesini okumanızı öneririm, Sallı bu makalesinde Pantheon ile Orta Asya Kazak ve Kırgız çadırları arasındaki benzerliğe dikkat çekiyor. Günümüzde Vatikan Müzesi’nde bulunan, muhtemelen Etrüksler’e ait “Kayı Tamgalı Kül Kabı”nın ilginç görünümünü bize sunuyor. Puzolon hakkında detaylı bilgi veriyor. Dikkatle okumak ve üzerinde düşünmek gerekiyor.

 

M. Kemal Sallı, “Roma’nın Ortasında 2000 Yıllık Bir Türk Çadırı”, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, S. 413 (Haziran 2021), s. 4-11.