Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

ESKİ VE MODERN TÜRKLER

 

Dünkü yazımda söz ettiğim Polonya asıllı Mustafa Celâleddin Paşa (10 Nisan 1826-10 Ekim 1876), Osmanlı Ordusu’nda görev yapan, cesareti ve ileri görüşlülüğü ile kısa süre içinde komutanlarının takdirine mazhar olan bir askerdir. Lehçe, Fransızca, Almanca, Rusça, Latince ve Türkçe bilmesi nedeniyle çok okuyan ve öğrendiklerinden faydalı sonuç çıkarma kabiliyetinde olan bir kişidir.

 

Yoğun bir askerî faaliyet içinde olmasına rağmen 1869 yılında İstanbul’da Fransızca bir kitap yayınlar; “Les Turcs Anciens et Modernes / Eski ve Modern Türkler”. Bir yıl sonra Paris’te de baskısı yapılan bu kitap, ne yazık ki yayınlanmasının üzerinden tam yüz kırk beş yıl sonra 2014 yılında Güven Beker tarafından Türkçeye tercüme edilerek yayınlanır. Hilmi Ziya Ülken bu kitapta dile getirilen görüşlerin çok cüretkâr olduğunu söyler. Yusuf Akçura ise bu eserin bilimsel özellik taşımadığını, Mustafa Celâleddin Paşa’nın hükümlerinde ve sentezlerinde bilimsel yöntemlere uymadığını ve teorisinde sağlam malzeme kullanmamasını eleştirir.

 

Her iki kişinin de gözden kaçırdığı nokta, Mustafa Celâleddin Paşa’nın; “Uygarlığın ‘beyaz’ ırktan gelen veya kafa formu ‘brakisefal’ olan topluluklara özgü olduğunu savunan ırkçı, Avrupa merkezci iddiaların yaygınlaştığı ve Türklerin ‘barbar’ diye aşağılanmaya çalışıldığı bir dönemde, Türklerin üstün sayılan Aryanlardan aşağı olmadığını kanıtlamak isteğidir” ifadesidir.

 

Günümüz Türkçesi ile yayınlanan kitaba giriş bölümü yazan Dr. Arda Odabaşı, Mustafa Celâleddin Paşa’nın, bu kitapta dört konuyu hedef aldığını, bunların birincisinin; “Türklerin dünya tarihindeki rollerini ve yerlerini saptayarak Türk milli bilincini güçlendirmek, büyüklüklerini hatırlatarak özgüvenlerini kazandırmak, kendilerini küçük görmemelerini sağlamak, çıkarlarını savunmak.” İkincisinin; “Özellikle Balkanlar’da giderek artan milliyetçi duygularla Osmanlı Devleti’ne isyan eden halkların Türklerle aynı ırktan olduklarını belirterek bu isyanları bertaraf etmek, böylece Millet-i Osmaniye fikrini tarihi temellere dayandırmak.” Üçüncüsünün; “Irk farklılığı iddiasıyla diğer toplumları kendilerinden aşağı sayan Avrupalıların Türklere olan düşmanlıklarını azaltmak.” Dördüncüsünün ise; “Avrupalı olduklarını göstererek Türkleri Batı kültürüne karşı uyanık tutmak, Osmanlı’daki çağdaşlaşma atılımlarına yeni bir ivme kazandırmak” olduğunu belirtmektedir.

 

1849 yılında İstanbul’a gelen ve kısa süre sonra orduda görev alan bir Polonyalının, yirmi yıl içinde mükemmel Türkçe öğrenip, yoğun askerî faaliyetlerde bulunduğu sıralarda bu konu üzerinde çalışıp böylesi bir kitap yazması gerçekten takdir edilmesi gereken başarıdır. Kitabın yazıldığı dönemde Türklerin kökeni hakkında yeteri kadar araştırma bulunmamaktadır. Aynı şekilde bir dönem yerleştikleri alanlarda hemen hiç kazı yapılmamıştır. Paşa’nın görev yaptığı bölgelerde bazı kitaplara ulaşmak yalnızca zor değil, imkânsız gibidir. Aynı dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nu oluşturan çok dinli, dilli ve ırklı topluluklar, özellikle de Amerikalı misyonerlerin bitmez tükenmez saldırıları ile karşı karşıyadır. Bu durumda Türklerin geçmişine yapılan vurgu önemli, ilerici bir atılım ve takdire değer bir çalışmadır.

 

“Osmanlı Türkleri, Türk Kafkas ırkındandır; yani hâlen Türkiye’nin Avrupa ve Asya’daki parçalarıyla, Kuzey Buz Denizi’nden Kazan ve Lena’ya; Kıpçak ve Kırgız steplerine, Türkistan veya bağımsız Tataristan, Horasan, Med ve Pers ülkelerinin Kırım’ın bir kısmı ile Çin’in kuzeyinde, bu ırkın Moğol veya Sarız ırkla karışıp kaybolmadığı bölgelere kadar yayılan, dünyanın en büyük ırklarından birine aittir. Bu millet, kısmen değişik kabile veya hanedan adlarını, değişik lehçeleri ve inançları benimseyerek, Mısır, Kuzey Afrika Ülkeleri, Afganistan, Hindistan, Rusya, Macaristan, Romanya gibi ülkelerin halklarına değişik derecelerde karışmış olarak bulunurlar. Gerçekten de Sayın Mallouf’un (Nassif Mallouf) iyi saptadığı gibi, yarıküremizde Türklerin galip olarak ziyaret etmediği ya da hâkim olarak yönetmediği ülke çok azdır” (s. 43-44).

 

Türklerin özellikle X. yüzyıldan itibaren kurdukları ve bazıları uzun süren devletler ile o dönemde bilinen coğrafyanın büyük bir bölümünde hüküm sürdüklerini bugün daha net bilmekteyiz. Elbette hüküm sürdükleri coğrafyalarda yaşayan herkesi Türk olarak kabul etmek mümkün değildir ama bu onların yönetici olarak varlıklarını inkâr etmek anlamına gelmez. 1789 Fransız Devrimi’nin getirdiği milliyetçilik duyguları yaygınlaşmadan önce önemli olan devleti iyi yönetmek ve devleti oluşturan miletlere eşit davranmaktı. Mustafa Celâleddin Paşa’nın da üzerine basarak belirttiği bu özelliğin Türk ırkında fazlasıyla var olduğu anlaşılmaktadır.

 

“Eski ve Modern Türkler” kitabı kısa bir önsöz ile on yedi bölümden oluşmakta. Grek ve Romalılar isimli bir de eki var. Mustafa Kemal Atatürk bu kitabı defalarca okumuş ve bazı bölümlerini işaretlemiş, “Burada Türklerin tarihini yazmak iddiasında değiliz; ancak gönlümüzde, eski Türklerin vahşi adetlerini konu yapan, o dönemin abartılı anlatımları üzerine kurulu, genel bir görüşle savaşmak yatıyor… Bu görüşe göre, Türkler milli bir topluluktan çok, savaşta acımasız, ateşkes süresince bile talancı haydut sürüsünden ibaret bir ırktır… Bu suçlamaların tutarsızlığı, Haçlı Seferleri’nin Hıristiyan tarihçileri tarafından ortaya konmuştur. Latinler, Doğuya ulaştıklarında Türklerin buralarda yerleşmiş ve Haçlıların pek hayran oldukları Arap uygarlığını korur buldular. Bir işgale benzemekten uzak olan Selçuklunun hakimiyetinin kesin olarak kurulması, hiç şüphe yok ki, halifelerin dinsel gücü için sarsıntısız ve önyargısız olarak gelişti…” (s. 71-72).

 

Yazıldığından bu yana üzerinden yaklaşık bir buçuk asra yakın zaman geçse de “Eski ve Modern Türkler” okunması gerekli bir kitaptır. Bazı açıklamalar bugünkü bilgilerimizle doğrulanmasa da Türkler üzerine yazılmış en eski kitaplardan biri olması sebebiyle takdir edilmesi gerekir.

 

Bugünkü bilim insanlarımızın bu kitapta ileri sürülen ve yıllardır görmezden gelinen kökenlerimiz konusunda detaylı araştırmalar yapıp, senteze varmaları gerekmektedir. Tüm dünyada milliyetçilik duygularının bu kadar yükseldiği bir dönemde geçmişimizi daha iyi öğrenmek zorundayız.

 

“Geçmişi doğru olarak bilmek güvenli bir gelecek oluşturmak için şarttır.”

 

Mustafa Celâlettin Paşa, Eski ve Modern Türkler, Çev. Güven Berker, İstanbul, 2014.