Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

YENİDEN İNŞA ÜZERİNE BİLİNEN YANLIŞLAR

 

Ülkemizin ileri doğru atılımındaki en büyük engel bazı insanlarımızın neyi bilip neyi bilmediğinin farkında olmaması, yalan yanlış bilgi sahibi olduğu konular hakkında sabit fikirli olmasıdır.

 

Frankfurt’un 32 kilometre kuzeybatısında yer alan Bad Homburg şehri yakınlarında Saalburg’da bir Roma Kalesi kalıntıları bulunmaktadır. Google’da araştırma yaptığınızda şu açıklama ile karşılaşırsınız;

 

“Roma Kalesi Saalburg, Bad Homburg yakınında yer almaktadır. Roma İmparatorluğu’nun bu eski kalesi, Yukarı Germen-Raetian sınırlarının en iyi araştırılmış ve yeniden inşa edilmiş kalesi kabul edilir. 2005 yılından itibaren UNESCO Dünya Mirası Alanı olarak ilan edilmiş olup yoğun ilgi duyulan bir yapılar topluluğudur.”

 

Yukarı Germen-Raetian sınırı

Yukarı Germen-Raetian sınırı, Roma İmparatorluğu’nun Ren ve Tuna nehirleri arasındaki 550 kilometre uzunluğundaki bir bölümüdür. Bu sınır çizgisi içinde bulunan Saalburg Kalesi’nin varlığı Rönesans döneminde fark edilir. XV. ve XVI. yüzyılda özellikle manastır kütüphanelerindeki Romalı tarihçi Cornelius Tacitus tarafından yazılan “Germania” ve “Annales” isimli eserlerin yeniden keşfi bu konudaki araştırmaların artmasına neden olur. Simon Studion (1543-1605) adındaki bir araştırmacı bu bölgedeki yazıtları ve kalıntıları araştırarak bunların bulunduğu yerleri tespit eder. 1723 yılında Johann Alexander Döderlein (1675-1745) bölgedeki yapıları inceleyerek 1731’de bunlarla ilgili ilk bilimsel makaleyi yayımlar.

 

Uzun bir süre korunmasına gayret edilerek kaderine terk edilen Roma dönemi yerleşmeleri ve kaleleri, ancak XIX. yüzyılın ikinci yarısında Alman İmparatorluğu’nun kuruluşundan sonra gereken ilgiyi görmeye başlar.

 

1892 yılında Theodor Mommsen (1817-1903) başkanlığında merkezi Berlin’de olan Reich Limes Komisyonu kurulur. Kuruluşu takip eden on yıl içinde yapılan kazılarla ilgili araştırma raporları 1894 yılından komisyonun feshedildiği 1934 yılına kadar on beş cilt halinde düzenli olarak yayınlanır.

 

Saalburg Kalesi’nin inşası

MS 9 yılında General Varus komutasındaki Romalılar, Arminius komutasındaki Germenler tarafından Varus Savaşı adıyla bilinen savaşta yıkıcı bir yenilgiye uğrarlar. Bundan böyle Roma’nın kuzey sınırını Ren ve Tuna nehirleri oluşturur. Bu nehirler boyunca MS 110-115 yılları arasında bir dizi ahşap gözetleme kuleleri inşa ederler. Yaklaşık on metre yüksekliği olan bu kuleler toprak duvarlarla çevrili olup birbirlerini görmektedirler. Ayrıca sınır boyunca çevreleri kerpiç ve taş duvarlarla pekiştirilmiş bir dizi yeni yerleşme alanları da kurarlar. Bu yerleşim alanları yalnızca askerî amaçlı olmayıp, sınır trafiğinin izlenmesi, kaçakçılığın önlenerek gümrük vergilerinin alınması gibi farklı amaçları da içermektedir.

 

Yapılan araştırmalar bu yerleşimlerde konuşlanmış birliklerin büyük bir savunma için yeterli, korunma için yapılan tahkimatların dış saldırılara karşı yeterince güvenilir olmadığını göstermiştir.

 

Kalenin yeniden inşası

1899-1907 yılları arasında yeniden inşa edilen Saalburg Kalesi, arkeolojik geçmişin yeniden inşasında en önemli girişim olarak kabul edilmektedir. 1885 yılında Mimar ve Arkeolog Louis Jacobi tarafından inşa edilen güney-batı köşesi, kompleksin tümünün inşası sırasında muhtemelen İmparator II. Kaiser Wilhelm’ın ısrarı ile Orta Çağ türü mazgalları olan bir yapı olarak tamamlanmıştır. Bu dönem çalışmalarını işaret eden bir köşe taşı hâlen yapılardan birinin köşesinde durmakta olup üzerinde; “Grundstein Gelegtam 11 October 1900 durch Kaiser Wilhelm II / Köşetaşı Kaiser II. Wilhelm tarafından 11 Ekim 1900’de konuldu” yazmaktadır.

 

Saalburg Arkeoloji Parkı

Yüksek duvarlarla çevrili dikdörtgen bir alan içinde yer alan Saalburg Arkeoloji Parkı içinde çok sayıda ortalarında farklı boyutlarda avlu olan yapı bulunmaktadır. Saalburg MS 90’lı yıllar civarında basit ahşap takviyeli toprak kale olarak inşa edilir. MS 135’de Hadrianus’un (117-138) saltanatının son yıllarında başlanan ve Antoninus Pius (138-161) döneminde tamamlanan inşaat faaliyeti sonucunda 32.000 metrekarelik bir alanı kaplayacak şekilde büyütülür, kale ve içindeki yeni yapılar tümüyle taştan inşa edilir. Bu düzenleme sonrası Saalburg Kalesi 147x221 metre büyüklüğünde dört kapısı olan bir dikdörtgen şeklini alır. Kalenin içinde komutanların ikameti için bir saray, yaşayanların ihtiyacına cevap verecek büyüklükte bir hamam, meclis salonu olarak nitelenen büyük bir dikdörtgen yapı ve tahıl depoları bulunmaktadır. Kesin olarak belirlenemese de Roma Ordusu içinde popüler olan Mithras inancına ait bir de tapınak bulunmaktadır.

 

1900 yılı öncesi bazı fotoğraflar ile kalenin girişinin solunda görülen temel izleri toprak seviyesini 50 santimetreden fazla aşmaz. Bu kalıntıların bazıları yapılan kazılar sonucu ortaya çıkartılmıştır. Roma’nın bölgede toprak kaybetmesi sonrası terk edilen kale yüz yıllar boyunca taş ocağı olarak kullanılmış olup temel seviyesinin üzerinde, kalenin beden duvarları dâhil ayakta kalan hiçbir yapı yoktur.

 

Kayser II. Wilhelm’ın emri üzerine Saalburg Kalesi yeniden inşa edilir. Bu yapılar kısmen mevcut temeller üzerine, büyük oranda ise yeniden düzenlenen temeller üzerine XX. yüzyıl başlarında inşa edilir. Günümüz ziyaretçileri için en çarpıcı özellikler, tamamen yeniden inşa edilmiş duvarlar, kapılar, tapınak, toplantı salonu, tahıl depoları, iç mekânlarıyla yeniden inşa edilen iki kışladır. Günümüzde Saalburg Kalesi, Roma Almanya’sının kültürel, tarihi, mimari ve askerî yönlerine odaklanan bilgilendirici ve heyecan verici bir sergi içermektedir.

 

UNESCO ve ICOMOS

Yeniden yapılan bir kale ve yapılar, yapımlarının üzerinden yüz yılı aşkın zaman geçtikten sonra “UNESCO” tarafından “Dünya Miras Alanı” olarak ilan edilir. Bize anlatılan gerek sosyal medya gerekse basında sık sık tekrarlanan “UNESCO ve ICOMOS gibi kuruluşlar geçmişe ait her şeyin olduğu gibi kalmasını istemekte ve bunun için 1964 yılında alınan Venedik Kararlarının esas alınmasını önermekte” sözlerinin gerçekle alakası nedir? Eğer bu söyledikleri uluslararası kurallar geçerliyse bu yapılan nedir? Haydi gözden kaçtı diyelim, nasıl olur da evrensel kurallara karşı onarılan bir yapı topluluğu “Dünya Miras Alanı” olarak ilan edilir? Sanırım bazılarımız bu kuralları yanlış yorumlamakta ve yanlışta ısrara devam etmektedir.

 

Büyük çoğunluğunu akademisyenlerin teşkil ettiği bir grup insanımız yapılan hemen her restorasyona karşı olup her tür yenilemeye ve korunması gerekli yapılara yeni fonksiyon verilmesine tepki göstermekteler. Biraz çevremizdeki ülkeleri gezip görmeleri, neler yapıldığının, bazı ülkelerin nasıl prestij kazandığının farkına varmaları, bilgi birikimlerini arttırmaları gerekiyor.

 

“Bugün yeni bir gün cancağızım,

Yeni şeyler söylemek lazım.”

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî