Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

BİR KORUMA UYGUMASI CARNUNTUM

 

Yıllar önce bir dostum, “Avusturya’ya gidersen, bir vakit bulup mutlaka Carnuntum’u görmelisin!” dedi. Bu öneriye rağmen bir türlü Carnuntum’a gidemedim. 22-26 Mayıs 2016 tarihleri arasında “Matrakçı Nasuh Sergisi” dolayısıyla Viyana’ya gittik. Sergi hazırlıklarını tamamlamıştık ki, bu kere “Mutlaka bu ören yerini göreceğim!” dedim. Sergi kurulumu için orada bulunan arkadaşlarla birlikte ertesi gün Carnuntum’a gittik ve gerçekten hayran kaldık. Viyana’ya gidenlere mutlaka bu ören yeri ve orada yapılan düzenlemeyi görmelerini tavsiye ederim. Viyana’ya 42 kilometre mesafedeki bu ören yeri, istenir ve çalışılırsa neler yapılabileceğini, korunması gerekli kültür varlıklarının ekonomiye kazandırılabileceğini göstermesi açısından eşsiz bir örnek.

 

Carnuntum, MS 6 yılında Augustus’un Marobuduus’a karşı yaptığı seferler sırasında kurulan bir Roma Kalesi olarak kullanılmaya başlanır. Burada bulunan küçük yerleşme MS 14 yılında Roma’nın XV. Apollinaris Lejyonu’nun garnizonu olarak seçilmesiyle, yerleşmenin hızla gelişerek bir şehre dönüşmesini sağlar. Daha sonra Vindobona’dan (Viyana) Brigetio’ya kadar Tuna Nehri boyunca uzanan Roma sınırlarının koruyucu merkezi haline gelir. Carnuntum, kuzey bölgelerinden gelip Romalı tüccarlara kehribar satan tüccarların da yerleştiği şehir, Amber Yolu’nun önemli bir uğrak yeri olur. Bilge İmparator Marcus Aurelius Germen kabilelerine savaş açtığında üç yıl (MS 172-175) bu şehirde yaşar. MS 350 yılında gerçekleşen şiddetli deprem şehre büyük zarar verir, sonrasında da MS 374 yılında bu kez Germen işgalciler tarafından yok edilircesine yağmalanır ve tahrip edilir. Her ne kadar İmparator Valentinianus tarafından kısmen restore edilmeye çalışılsa da hiçbir zaman eski görkemine ulaşamaz ve bölgenin en önemli kenti Viyana olur.

 

Günümüzde Carnuntum ören yeri üç bölgeden oluşmaktadır. Sivil yerleşim kalıntıları Petronell-Carnuntum Köyü’nün çevresinde yer almaktadır. Hemen her şeyi ile yeniden yapılan Roma mahallesi, saray kalıntıları, amfitiyatro ve Heidentor. Roma mahallesi içinde “Lucius Evi” ismiyle yeniden kurgulanan yapı, gerçekten insana bir Roma Evi’nin nasıl olduğu hakkında fikir vermekten öte, eski dönemin günlük yaşantısını aksettirmektedir. 1 Haziran 2006 günü halkın ziyaretine açılan bu yapıyı çok sayıda insanın gezmekte olduğuna şahit olduk. Önceden rezervasyon yaptırılırsa, bu evde grup halinde “Roma yemeği” yenilebileceğini de öğrendik.

 

Carnuntum ören yerine bir karşılama mekânı ile giriliyor. Kapalı alanın girişinde bilet gişesi ve büyük bir satış mağazası bulunuyor. Daha sonra genişçe bir mekânda Roma Dönemi’ne ait bir görsel şölen seyrediyorsunuz, etkili bir film yapılmış; Roma Ordusu’nun savaş düzeni, savaş aletlerinin nasıl kullanıldığı, bir şehir nasıl kuşatma altına alınıyor hemen hepsi etkileyici bir düzenleme ile anlatılıyor. Bu mekânın önünde Carnuntum’un en geniş alanı kapsadığı döneme ait büyük bir maket bulunuyor.

 

Daha sonra çevreyi gezmeye başladık, ilk ilgimizi çeken insan boyunu geçmeyen kalıntıların tamamlanarak büyük bir ev haline getirildiği yapıydı. Oturma odaları, yemek odası, hamam, mutfak gibi hacimlerden oluşan bu yapının nerede ise tüm duvarları ve tavanı kalem işi desenlerle süslenmiş, oluşturulan panoların ortalarına resimler yapılmıştı. Hemen her hacim dönemin mobilyaları ile donatılmış olup daha önce de belirttiğim gibi yemek odası ziyaretçilerin kullanımına açık tutuluyordu. Gerçekten asabım bozuldu, benim güzelim ülkemde bu yapıya benzer yüzlerce kalıntı bulunuyor. Bir grup, dünyada olup bitenden habersiz ve yeteneksiz insan, onların olduğu gibi kalması yönünde büyük bir propaganda yapmakta. Ülkemizin onda biri büyüklüğündeki Avusturya ise elinde olan kültürel değerleri büyük bir hızla ekonomiye kazandırmakta. Uzun bir dönem Roma İmparatorluğu’nun başkentliğini yapmış olan bizim ülkemizde ise hiçbir şey yapmamak marifet sayılıyor. Gel de kahrolma

 

İnternet’ten takip ettiğim kadarıyla, bizim burayı gezdiğimiz tarihten sonra geriye kalan kalıntıların büyük bir bölümünü ayağa kaldırarak, içinde gezilen, gerektiğinde oturulan ve yemek yenilebilen yapılara dönüştürmüşler.

 

Bu alanın hemen yakınında ise büyük bir düzenleme yapılarak geçmişe ait savaş araçlarıyla dövüş eğitimi ve oluşturulan takımlar arasında gösteri mahiyetinde dövüş yapılan büyük bir meydan oluşturulmuş. Gladyatör okulu adıyla tanıtılan bu alanda 2011 yılında hava fotoğrafları ve yer radarları ile tespit edilen kalıntılar üzerine kurulan okulda aralarında çocukların da bulunduğu büyük bir grup, kahkahalar atarak, dövüş oyunu eğitimi alıp, oyun oynuyordu. Eğer internet üzerinden bir araştırma yaparsanız bu alanın düzenlenmesiyle ilgili olarak karşınıza ilginç bir açıklama çıkacaktır; “Hava fotoğrafçılığı ve modern uzaktan algılama yaklaşımı, gladyatör okulunun ayrıntılı bir sanal dünyasının yaratılmasına izin verdi.”

 

Uzun bir süre yürüdükten sonra başka yapı ile karşılaştık. Roma dönemine ait, geriye nerede ise topraktan elli santimetre yüksekliğinde duvarları kalan amfitiyatronun bir bölümü modern malzeme ile yenilenmiş, tiyatronun formuna uygun büyük bir tribün inşa edilmiş ve ortadaki boş alan konser ve benzeri etkinlikler için kullanılır hale getirilmişti. Hemen yakınında büyükçe bir satış mağazası ve tuvalet binaları yapılmıştı.

 

Amfitiyatro’nun yakınında “Heidentor” adı ile bilinen MS 354 ile 361 yılları arasında inşa edilen devasa zafer anıtı bulunuyordu. İmparator II. Constantius’un zaferlerini anmak için inşa ettirilen bu anıt, zaman içinde bir pagan mezarı olduğu konusunda oluşan kanaat nedeniyle, “Kafir Kapısı” veya “Pagan Kapısı” olarak isimlendirilmiş bu anıtın da yakın bir zamanda restore edilerek yazılı belgelerde anlatılan görkemine kavuşturulacağı kanaatindeyim.

 

Ülkemizde bir grup akademisyen bırakın burada gördüklerimizin bir benzerini yapmayı, farklı malzemeler ile yapılan onarımlara bile, “Unesco ve Icomos ilkelerine aykırı, korunması gerekli kültür varlıklarının tahribine neden olunuyor!” diyerek kamuoyunu yanıltmakta ve bu gibi varlıkların gün ışığına çıkarılmasının ve dolayısıyla ekonomiye kazandırılmasının önünü tıkamaktadırlar. İspanya, Fransa, İtalya ve benzeri kültür turizmi yapan ülkeleri gezen ilgili ilgisiz çoğu kişi Carnuntum benzeri ören yerlerini gezmekte ve gıpta etmektedir. Sorarım sizlere “Bizim akıl dışında acaba neyimiz eksik?” “Ben yapamıyorsam, hiç kimse yapmasın! Benim bilgim yetersiz, çalışmak ve bilgimi tazelemek için uğraşmak da nereden çıktı? Her şey olduğu gibi kalsın ki ben yorulmayayım!” düşüncesi ve elbette “Haset” duygumuz bizi benzer atılımları yapmaktan ne yazık ki alıkoyuyor. Ülkemizin ilerlemesi ve zenginleşmesi için eğitim alan insanlarımız, hiçbir şey yapmamanın daha da ötesinde hiçbir şey yaptırmamanın marifet olduğunu sanıyor ve toplumun gelişmesine mâni oluyorlar.

 

Ülkemizin hemen her konuda reform yapma ihtiyacı olduğunu söyleyenlerin diğer yandan her yeni ve farklı şeye karşı inanılmaz bir muhafazakarlık sergilemesine hayret ediyorum. Uygar ülkeler seviyesine erişmek için “Godot’yu mu bekliyoruz?” Hiç unutmamak gerekir ki, Godot sanal bir kişilik, onu bekleyen insanların geçirdikleri ömür beklemekle geçecektir. Gerçekten hemen her konuda reforma ihtiyacımız var ve “İdare-i maslahatçılar esaslı reform yapamazlar!” diyen bir kurucu önderimiz olduğunu, Mustafa Kemal Atatürk’ü unutmuş gibiyiz.