Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

ADALET BURADAN DAĞITILIYOR

 

Dünyanın hemen her şehrinde olduğu gibi İstanbul’da da çok sayıda kule bulunmaktadır. Galata Kulesi, Bayezid Kulesi, Kız Kulesi, vd… Hemen hepimizin bildiği bu kulelerin yanı sıra bir dönem Boğaziçi’nin çeşitli noktalarında, Sancak Kuleleri de bulunmaktaydı. Bazılarının gravür, bazılarının ise fotoğraflarına ulaşabildiğimiz bu kulelerden ne yazık ki yalnızca “Tophane Kulesi” günümüze erişir. Daha sonraki dönemlerde üzerine saat takıldığı için “Tophane Saat Kulesi” olarak bilinen bu kule gerçekte “Sancak Kulesi” olarak inşa edilmiştir. Dolmabahçe Sarayı ile Yıldız Sarayı girişlerinde yer alan “Saat Kuleleri” ise günümüzde ağaçlarla örtüldüğü için pek de farkına varmadığımız kulelerden diğer ikisidir. Bulunduğu semte adını veren “Yedikule” ise, burçlarının üzerindeki külahlarını kaybettiği için kule vasfını yitirmiş olup görmezden geldiğimiz kültürel miraslarımızdan biridir.

 

Ancak bu şehirde yaşayan çoğu insanın, özellikle de yöneticilerimizin gözünden kaçan en önemli kule Topkapı Sarayı içinde yer alan “Adalet Kulesi”dir. Bu kulenin ne yazık ki farkına varmadığımız çok önemli bir simgesel değeri vardır. Çok uzun bir dönem şehrin hemen her noktasından görülen bu kule, “Adalet buradan dağıtılıyor” anlamını taşımakta ve ülke halkına güven vermekteydi. Devlete hükmeden sultanın adaletinin sonsuzluğunu simgelemekte olan bu kule, saray silüetinin üstünden yükselerek, adalet kavramıyla bağlantılı yönetim binalarının bulunduğu ikinci avlunun önemini vurgulamaktaydı.

 

Adalet Kuleleri’nin yalnızca Topkapı Sarayı’nda değil, daha önceki Osmanlı Sarayları’nda da mevcut olduğunu bilmekteyiz. Edirne Sarayı’ndaki “Adalet Kulesi”, Dimetoka, Amasya ve Manisa Sarayı’ndaki kuleler, Kırım Hanları’nın Bahçe Saray’daki “Şahin Kulesi” benzer örneklerden sadece bir kaçıdır. Adalet Kulesi yalnızca saraylarda değil, çok sayıdaki minyatürde de gördüğümüz gibi hünkarın çadırının kurulduğu her yerde sembolik anlamını muhafaza etmek amacıyla geçici olarak kurulur. Kule benzeri bu gibi platformların Roma ordugâhlarında da bulunduğu, tüm ordugâhların daimî öğesi olan bu yükseltilerden imparatorların konuşma yaptığı bilinmektedir.

 

Topkapı Sarayı Adalet Kulesi ile ilgili en geniş araştırmayı Prof. Dr. Gülru Necipoğlu yapmıştır. Necipoğlu, “Bu yapının ne zamandan beri Adalet Kulesi olarak isimlendirildiği kesin olarak bilinmese de Fatih Sultan Mehmed’in Yeni Sarayı’nın hünkâr pencereleri ve kulelerinden söz eden Cafer Çelebi’nin bir şiiri bu kulenin Eski Divanhane’ye bakan pencere gibi, başlangıçtan itibaren Sultan’ın adaleti ile simgesel bir bağı olduğunu düşündürür” demektedir. Necipoğlu Adalet Kulesi’nin, Hartmann Schedel’in 1493 tarihinde yayımlanan kitabındaki bir gravürde görüldüğünü de belirtmektedir. Schedel’in gravüründe Bab-ı Selam’ın gerisinde görülen kurşun kaplı, sivri çatılı kule her ne kadar Adalet Kulesi’ni andırıyorsa da dönemin diğer çizili belgelerinde; Cristoforo Buondelmonti’nin çizimi ile Vavassore’nin 1520 tarihli gravüründe ikinci avlu içinde bir kule görülmemektedir. Sur-u Sultani’yi çevreleyen sur duvarları üzerindeki bazı burçları “Adalet Kulesi” olarak değerlendirmemek gerekir. Tursun Bey’in anlatımı da bizce bu doğrultudadır; “Bu iç açıcı, saraya bir sur çektirip, Frenk ve Türk işi, yuvarlak ve üçgen ve türlü türlü güzel biçimlerle ustaca yapılmış Burgazlarla ve büyük kapılarla bir güzel kale inşa ettirdi.”

 

Adalet Kulesi’nin altında bulunan divanhane’ye açılan pencereden, Kanûnî Sultan Süleyman’ın 1527’de Hıristiyanlığın İslam’dan üstün olduğunu savunan bir Müslümanın yargılanmasını seyredişini ilk olarak Celâlzâde’nin bahsettiği bilinmektedir. Daha sonra ki bir tarihte Reinhold Lubenau “… paşaların tepesine denk gelen koyu renkli bir kafesle ayrılmış bölmede birisi durursa, kimse tarafından görülmez. Türk hükümdarı sık sık orada oturur ve konuşmaları dinler; özellikle perşembe günleri dünyanın her tarafından getirilen yeni haberlerin okunmasını izler.” diyerek, sultanın divan toplantılarını buradan takip ettiğini belirtmektedir.

 

Angeliolello, Kanûnî Sultan Süleyman (1520-1566) döneminde yapılan yeni divanhanenin bitişiğindeki bu kulede imparatorluk gelirlerinin Yedikule’deki hisara gönderilmeden önce geçici olarak korunduğundan söz eder. Söz konusu yapının ne zamandan beri Adalet Kulesi olarak isimlendirildiği bilinmemekle birlikte XVI. yüzyıl kaynaklarında bu kulenin, “Köşk-i Adl, Köşk-i Adâlet, Köşk-i Nasfet, Kasr-ı Adl, Kasr-ı Adâlet” gibi adlarla anıldığını bilmekteyiz.

 

Adalet Kulesi’nin, şehrin her yanından görülmesinin yanı sıra bugün hemen hiç kimsenin farkına varmadığı bir simgesel özelliği de divanhane kubbesinde asılı olan, üzerinde delikler olan altın kaplı küredir. Adalet kavramıyla bağlantılı bu simgesel küre hakkında; “Tob-ı müzehheb” adının kullanıldığı bilinmektedir. Bu küre “Yeryüzünü” temsil etmekte olup, asılı olduğu zincir ise “Akıl ipi”ni temsil etmektedir. Bu zincirin bir ucu, adaletin uygulanmasında sultanın temsilcisi olan veziriazamın eline verilmiştir. Evliya Çelebi; “Padişah Adalet Köşkü’ne çıkıp bazı büyük davaları dinler” diyerek, her ne kadar kürenin ipinin veziriazam elinde olduğu izlenimi verirse de esas kontrolün sultanın elinde olduğunu hissettirir.

 

Gerçekte divanhanenin ortasında asılı olan bu küre, sultanın toplantıları izlediği pencerenin hizasına asılı bir hedef gibidir. Ülkeye adalet getirmek için sultanın yayından fırlayan oklara benzeyen fermanlar, simgesel olarak delikli kürenin bir yanından girip öte yanından çıkarak, dünyaya zarar vermeden hükmettiğini işaret etmektedir. Lokman Bin Hüseyin’e göre veziriazamı denetiminde tutan sağduyu sahibi sultanın yayından çıkan ok küreye zarar vermez. Osmanlı Sultanları’nın adaletin, “Simgesel mekânı”nı yansıtan divan toplantılarına ellerinde yay ile gelmeleri bu düşünceyi yansıtmaktadır. 1581 tarihli Şehname-i Selim Han Albümü’nde Sultan II. Selim’in (1566-1574), Adalet Kulesi penceresinden attığı okun divanhanenin ortasında asılı olan küreye saplandığı görülmektedir.

 

İstanbul’da bulunan pek çok kule hakkında yeteri kadar olmasa da az çok bilgimiz bulunmaktadır. Buna karşın geçmişi çok eski yıllara uzanan “Adalet Kulesi” hakkında pek bir şey bilinmemekte ve bu şehirde yaşayanlar tarafından yeteri kadar tanınmamaktadır. Bir dönem dünyanın en güçlü devleti olan Osmanlı İmparatorluğu’nun saray ve idare merkezinde yer alan böylesi önemli yapının farkına varılmaması ve üzerinde yeteri kadar araştırma yapılmaması gerçekten üzücüdür.