Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

YUNANCA DÜŞÜNCE ARAPÇA KÜLTÜR

 

İstanbullu bir ailenin çocuğu olarak Kahire’de 1945 yılında doğan Dimitri Gutas, ilk eğitimini İstanbul’da tamamlayıp, 1965 yılında Robert Kolej’den 1969 yılında Yale Üniversitesi’nden mezun olur. Halen Yale Üniversitesi’nde Arap Dili ve Edebiyatı profesörü olup, dünyanın çeşitli üniversitelerinde misafir öğretim üyesi olarak bulunmuştur. Özgün adı “Greek Thought, Arabic Culture” olan kitabını 1998 yılında yayınlar. 2003 yılında dilimize “Yunanca Düşünce-Arapça Kültür” ismi ile çevrilen bu kitap Batılı araştırmacılar tarafından pek de üzerinde durulmayan bir gerçeği anlatmaktadır. Türkçe tercümenin önsözünde Dimitri Gutas’ın “Aslen İstanbullu olduğum için, kitabımın Türkçe çevirisinin çıkmasına çok memnun oldum, geçen yıl Yunanca çevirisinin çıkmasına da aynı şekilde sevinmiştim. Böylece, üçüncü bir dilde, İngilizce yazdığım bir kitap, anadillerimin ikisine de çevrilmiş oldu” cümlesi anlayanlar için çok şey ifade etmektedir.

 

Yaşadığımız çağda, güya bilimsel yazılar yazarak uygarlıkların çatıştığını ve asla bağdaşmayacağını iddia edip nefret ve ırkçılık tohumları yayanlar var; işte tam da bu sırada uygarlıkların özünde ahenk içinde, birbirine dayanarak ve birbiriyle ilişki halinde yaşadıklarını ve ortak paydamızın insanlık olduğunu tarihten öğrenmemiz çok uygun düşüyor” (s. 9-10).

Samuel P. Huntington’un “Clash of Civilizations-Medeniyetler Çatışması” isimli kitabının yayınlanmasından iki yıl sonra yayınlanan ve kısa süre sonra Türkçeye çevrilen kitabın ön sözünde Dimitri Gutas, bu görüşe karşı çıkıyor ve medeniyetlerin çatışma içinde değil, birlikte uyum içinde geliştiklerini, birbirlerinden çok şeyler öğrendiklerini, bazı kültürlerin zaman zaman yok olduğu sanılan veya yok olma aşamasına gelen geçmişe ait birikimleri tercüme yoluyla geleceğe aktardıklarını anlatıyor.

Abbasilerin iktidara gelmesiyle başlayan ve Bağdat’ta gerçekleşen çeviri hareketi, Mansur (754-775), Mehdi (775-785) ve Harun Reşit (786-809) döneminde başlar ve Buveyhiler (945-1055) dönemine kadar hızla sürer. “Toplumdaki bütün dini gruplar, bütün mezhepler din, dil ve kabile ayrımı gözetmeksizin çeviri hareketine destek veriyordu. Araplar ve Arap olmayanlar, Müslümanlar ve Müslüman olmayanlar, Sünniler ve Şiiler, askerler ve siviller, tüccarlar ve toprak sahipleri vb. herkes hareketin aktif destekçisiydi” (s. 18).

 

Hz. Muhammed’in 632’de ölümünden sonraki otuz yılda Arap orduları Güneybatı Asya ve Kuzey Afrika’daki ülkeleri fethetmişti. 732’de çok daha geniş topraklara ulaşmış, Orta Asya ile Hindistan’dan Pireneler’e kadar İspanya üzerinde hakimiyet kurmuştu. Roma İmparatorluğu gibi yalnızca Akdeniz çevresinde değil, Asya ile Avrupa’nın birleşmesini sağlayan bu yeni imparatorluk, kendisinden önce var olan pek çok kültürün temsilcisi olarak, kültürlerin birbirlerinin farkına varmasını ve bir anlamda kaynaşmasını sağlamıştır. Güçlü dönemlerinde imparatorluk sınırları içinde yer alan büyük alanda ticaret gelişmiş ve çatışmasız geçen uzun bir sürede yeni atılımların önü açılmıştır.

 

Doğu ve Batı’nın yeniden birleşmesinin doğurduğu ekonomik refahın özel olarak üzerinde durulması gereken bir yönü vardır: Tahmin edilebileceği gibi ticaret ‘pax islamica’nın yarattığı yeni koşullarda önemli bir gelişme göstermiş, tarımda ise tam bir devrim yaşanmıştı. Hindistan ve Doğu Akdeniz arasındaki sınırların ortadan kalkması, pek çok bitki türünün, baklagiller ve meyvelerin Güneybatı Asya ve Akdeniz’e düzenli ithal edilmesini, yeni türlerin geliştirilmesini sağladı. Bunun yanı sıra tarım teknikleri, yoğun çiftçilik bilgisi ve nadasa bırakılan toprakların tam kapasiteyle kullanımı da batıya aktarıldı. Böylece, Arap fetihlerinin ilk yüzyıllarındaki tarım devrimi, yeni imparatorlukta daha önce hiç görülmemiş bir gelişim ve genişleme yaşayan ticaretten bile daha fazla zenginlik yarattı. Nimetlerinden yalnızca tüccar sınıfının yararlandığı ticaretin aksine, tarımın yarattığı zenginlikten, ürünü alan toprak sahibi üst sınıflardan toprağı eken köylülere ve aldıkları gıdalar çeşitlenen alt sınıflara varıncaya dek toplumsal tabaka yararlandı” (s. 24).

 

Çatışma yerine birlikte yaşamanın getirdiği bir refah düzeni başkaca nasıl anlatılabilir. İnsanlığın varlığını devam ettirmesinin tek çıkar yolu çatışmadan vazgeçip, birlikte yaşama kültürünün gelişmesini sağlamaktır. Yaşamlarını çatışma üzerine kuran kişi ve toplumların geleceğinin olmadığını, hayatı sürekli çatışma içinde geçen toplumların yorulacağını, kısa süreli kazanç sağlasa da dünyanın giderek azalan doğal kaynaklarını ziyan ettiğini düşünmekteyim. Sürekli çatışma ortamı ve tehdit duygusu toplumların korku içinde yaşamasına yol açar. Korku çoğu kez belirttiğim gibi sağlıklı düşünmeyi önler. Hâlbuki son iki yıl içinde yaşadığımız salgın bize göstermiştir ki, büyükçe bir kürenin üzerinde hep birlikte yaşamaktayız. İstediğiniz kadar pekiştirin, zaman zaman sınırlar bizi korumakta yetersiz kalıyor. Belki bazı insanların geçişlerine mâni olabiliyoruz ama, düşüncelerin, salgınların ve niyet edildiği zaman yapılan eylemlerin önüne geçmek mümkün olmuyor.

 

Dimitri Gutas; VIII. ve IX. yüzyılda Yunancadan Arapçaya çeviri yoluyla başlayan aydınlanma hareketinin daha sonra çevrilen bu metinlerin Arapçadan Latinceye doğru gelişerek, karanlık bir dönem yaşayan Avrupa’nın önünü açtığını, bunun da tüm insanlığın günümüz refah seviyesine ulaşmasına öncülük ettiğini belirtiyor. Rönesans’ın başlangıcı bir anlamda Abbasi hükümdarının başlattığı bu çeviri hareketidir, zaman içinde gelişir ve insanlığın yüz akı olur.

 

751’de yapılan Talas Savaşı sırasında esir alınan Çinli tutsaklar kâğıt yapım teknolojisini İslam dünyasına sokarlar. Kullanılması üst düzey yöneticiler tarafından teşvik edilen, hatta bir anlamda dayatılan kâğıt türleri çeviri hareketinin önde gelen hamilerinin adları ile anılmaktadır. “Caferî” tabir edilen kâğıt Cafer el Bermekî’den; “talhî veya tâhirî” denilen kâğıt ise Tâhirî ailesinin iki mensubunun isimlerini taşımaktadır.

 

Yunanca Düşünce Arapça Kültür” ismiyle dilimize çevrilen bu kitabı okumamız ve gelecek için değerlendirmemiz gerekir. Nakli değil, akli bilginin egemen olduğu bu dönem gerek insanlık gerekse İslam dünyası için çok önemlidir, ara coğrafyada yaşayan insanlar olarak varlığımızı devam ettirebilmek için yeniden bu tür atılımlara ihtiyacımız var." Gutas’ın bazı ifadelerine katılmasak da onun bu konu üzerindeki yetkinliğini tartışmak noktasında değiliz. Önemli olan tespit ve düşüncelerini açık bir şekilde ifade etmiş olmasıdır.


Dimitri Gutas, Yunanca Düşünce Arapça Kültür, Çev. Lütfi Şimşek, İstanbul, 2003.