Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

RESTORASYON ÜZERİNE

 

Yaşam felsefesinin garip bir belirtisi olarak, her yeni ve yararlı şeye karşı mutlaka bir kuvvet karşı çıkar. Buna bizim dilimizde irtica derler.”

Mustafa Kemal Atatürk

 

Restorasyon kelimesinin mimari yapıtlar için kullanılması oldukça yeni bir anlayıştır. Restorasyon sözcüğü ilk olarak İngiltere’de Cromwell Cumhuriyeti’nin ardından monarşinin yeniden hayata dönmesiyle birlikte gelişen edebiyat akımı için kullanılır. Genel olarak; “onarmak, eski haline getirmek, geri vermek, iade etmek, görevine iade etmek” anlamında kullanılır.

 

Bir yapının varoluş nedeninin temeli insandır. İnsan eliyle yapılan her şey insan için yapılmış olup, önemli olan onun yaşantısını zenginleştirmesidir. Eskimiş, orijinal fonksiyonunu kaybetmiş bir yapının restorasyonundaki esas amaç, ona insan yaşantısını iade etmek olmalıdır. İnsanı, insan yaşantısını, insan beklentilerini ve çağdaş yaşam isteklerini görmezden gelen bir restorasyon -aslına iade- kabul edilebilir bir anlayış değildir. İnsan yaşantısını zenginleştirmek ve şenlendirmek için yapılmış bir yapıyı nasıl eski haline getireceğiz, insandan soyutlayarak mı?

 

Önemli olan yenilenen bir yapının hayat bulması ve insan yaşantısına iade edilmesidir. Zaman içinde, özellikle de yabancı dillerden dilimize devşirilen bazı kelimelerin gerçek anlamlarını bilmeden ve anlamadan onlara kendimizce yüklenen yeni anlamlar yanlış yorumlara neden olmakta, bizleri yanıltmaktadır.

 

Yapılan her şey insan içindir

İster restorasyon ister onarım ister yenileme ne derseniz deyin, hiçbir zaman unutmamak gerekir ki, tüm bu faaliyetler, insan ve insan yaşantısını zenginleştirmek için yapılan çalışmalardır. Önce insan denilmeden yapılan her tür çalışma yok olmaya mahkumdur. Seyirlik değil, içinde insan yaşamının devam etmesini istediğimiz her tür yapının güvenli bir şekilde hayata devam etmesini sağlayacak önlemlerin alınması gerekir.

 

Günün şartlarına uygun bir şekilde tasarlanacak ve uygulanacak bir taşıyıcı sistem, ısıtma, soğutma, havalandırma, imkânları, aydınlatma, haberleşme ve görüntü sistemleri, yangın güvenliği, sığınak, engelli ulaşımı ve benzeri güvenlik tedbirleri, tüm bu olmazsa olmaz gereksinimlerin çoğu ancak modern teknikler kullanılarak hayata geçirilebilir.

 

Çokca dile getirilen popülist söylemler; olduğu gibi korumak, ilk yapıldığı zamandaki taşıyıcı sistemi muhafaza etmek, geleneksel malzeme ve yapım tekniklerini kullanmak, fonksiyonu değişmeyen, içinde insan yaşantısının devam etmediği bazı seyirlik yapılar için mümkün olsa da yeniden hayat bulmasını, değişik fonksiyonlarla da olsa içinde insan yaşantısının devam etmesini istediğimiz yapılar için mümkün değildir.

 

Önce mimar olmak gerek

Var olan bir yapıya herhangi bir şekilde müdahale etmenin genel adı mimarlık faaliyetidir. Bu tür faaliyetlerde bulunmaya kalkışan kişinin mimarlık eğitimi almış olması, mimarlık yapmaya hak kazanması yeterli değildir. Mimarın geniş bir tarih, malzeme, tasarım, uygulama bilgisine sahip olması, modern mimariyi bilmesi ve bu birikimini yetkin bir şekilde kullanacak deneyime sahip olması gerekir.

 

Prehistorya’dan günümüze mimarlığın gelişimi ve beklentileri hakkında bilgi sahibi olmadan, var olan bilgiyi içselleştirmeden yapılan her tür mimarlık faaliyetinin sonu hüsrandır. Elbette mevcut kurallar ve kabuller göz önüne alınacaktır. Ancak unutmamak gerekir ki kurallar ve kabuller insan yaşantısı ve beklentileri doğrultusunda değişir ve gelişir. Tarih bize göstermektedir ki, gelişime ve değişime açık olmayan toplumlar ve insanlar yok olmuşlardır.

 

Koruma mı, dondurma mı?

Ne yazık ki bugün toplumumuzun büyük bir kısmı restorasyon kelimesinden her şeyin ilk yapıldığı gibi kalması gerektiğini anlamaktadır. Bürokratik kademelerde oldukça yaygın olan bu düşünce, yeni atılımları önlemekte, var olan kültür varlıklarının tümünün müzelik bir obje olarak algılanmasına neden olmaktadır. Ülkemiz korunması gerekli kültür varlıkları açısından çok büyük bir potansiyele sahiptir. Tüm bu varlıkları insan yaşantısından uzak tutmaya çalışan, onlara seyirlik bir obje anlayışı ile bakan bir düşünce yapısının sonsuza kadar devam etmesi düşünülemez.

 

Hiç unutmamamız gerekir ki, günümüzden yedi yüz yıl önce bu topraklarda var olan Mevlâna Celâleddin gibi bir bilge;

 

Bugün yeni bir gün cancazım, yeni şeyler söylemek lazım” der.

 

Restorasyon yapmak için öncelikle başarılı ve yetkin bir mimar olmak gerekir. Çağdaş hatta çağının ötesinde yapı yapmayı başaramayan bir mimarın restorasyon yapmaya kalkışması hem yapı açısından hem de ekonomik açıdan büyük kayıplara neden olmaktadır. Hiç unutmamak gerekir ki döneminde başta Ayasofya olmak üzere pek çok eski yapıya müdahale eden, onların ömrünü uzatan Mimar Sinan, aynı zamanda Süleymaniye, Selimiye gibi çağının ötesinde yapılar yapmış gerçek bir mimardır.

 

Sizce bir mimar ne kadar özgür olabilir? Fiziksel kanunlar, istatistikler, mühendislik sınırlamaları… Bazıları da benim ufak oyun alanımı daha da daraltmaya çalışıyor. Bunu kabullenemiyorum.”

Frank Owen Gehry

 

Eğitimin önemi

Biz bir grup insan doğruyu öğrenmemiz gerektiğine, hiç kimse ve hiçbir şeyin bizi gerçeğe erişmek için durduramayacağı veya durdurmaması gerektiği inancıyla büyümüşüz. Bu nedenle, pek çok sıkıntı çektik ve anlaşılan yaşadığımız müddetçe de çekmeye devam edeceğiz.

 

Restore ettiğim pek çok yapıda, bir grup insanın onların etrafına duvar örmeye, erişilmez kılmaya çalışmasına rağmen, onları insan hayatını zenginleştiren mekânlar haline dönüştürmek için çaba sarf ettim. Bu uğurda büyük sıkıntılar ve zaman kayıpları yaşadım. Sonra düşünürüm, eğer bu yapılara tüm aykırı karşı çıkışlara rağmen doğru bildiğimiz müdahaleleri yapmasak ne olurdu? Büyük bir olasılıkla, bugün pek çok insanın mutlulukta gezdiği yapılar ortaya çıkmazdı, kendi mesleğimize, bu ülkenin bize verdiği eğitime ihanet etmiş olurduk. İnsan ve onun beklentilerine olan inancımız bizi farklı şeyler yapmaya, insan hayatını zenginleştirmek için uğraşmaya yönlendirdi. Yaklaşık beş yüz yıl önce bir Osmanlı amirali olan Seydî Ali Reis bu düşünceleri şöyle dile getirmiş;

 

Senin gitmez başından bu havalar,
Kafan tümden toprak dolmayınca.
Bu sersemliğin yoktur sonu,
Vücudun baştan başa toprak olmayınca
.

Seydî Ali Reis, 1550

 

Bazı insanlar bilmedikleri konularda, bazı ezberleri tekrarlayarak bir şeyler bildiklerini anlatmaya çalışmakta ve bu da beni gerçekten üzmektedir. Zaman zaman eski bir deyişi hatırlıyorum; Nâdan ile sohbet zordur bilene!