Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

BİR İMAMIN GÜNLÜĞÜ

 

Osmanlı Devleti’nde imamların özel bir önemi vardır. Mahalle imamları ve askerî imamlar olarak iki ana grupta toplanan bu meslek mensuplarının atanmaları padişah beratı ile mümkün olmaktadır. Osmanlı bürokrasisi içinde ehl-i berât, yani berat sahibi olanlar askerî sınıftan sayılır. İmamlar halife, fakih veya molla sıfatlarıyla anılır ve hizmet verdikleri mescit ve camilerin diğer görevlileri gibi bu kurumların vakıflarından maaş alırlardı.

 

Mahalle imamlarının tayinlerinin genellikle vakıf mütevellisinin veya bölge kadısının teklifi ile gerçekleşmesinin yanı sıra mahalle halkının kabul edeceği bir şahıs olmasına da dikkat edilirdi. Mahallenin, çevresinde oluştuğu mescitlerin günlük yaşamda özel bir önemi bulunmaktaydı. Bir yerleşmenin mahalleye dönüşmesi ancak merkezine yakın bir noktada mahalleye ait bir mescit olmasıyla mümkündü. Hemen hemen tüm kiliseler ve sinagoglarda cemaat mensuplarının doğum, ölüm, evlenme bazı hallerde boşanma gibi kayıtlarının tutulmasına karşın mescitlerde bu gibi olaylar ile günlük hadiseler hakkında kayıt tutulduğuna dair bir bilgi yoktur. Buna karşın bazı meraklı imamlar tarafından tutulan kayıtlar ise şehir ve mahalle yaşantısı hakkında bize ilginç ve hemen hiçbir yerde rastlanması mümkün olmayan haberler ulaştırmaktadır.

 

Soğanağa Mahallesi

Günümüze Bayezıd Meydanı’nın güney yamacında küçük bir alan olarak ulaşan Soğanağa semti, geçmişte bir mahalledir. II. Bâyezid devri soğancıbaşılarından Sinan Ağa tarafından muhtemelen XVI. yüzyıl başlarında inşa ettirildiği bilinen Soğanağa Mescidi çevresinde oluşan bu mahallenin, 1876-1877 tarihli “Esâmi-i Mahallât” listesinde 48 haneden oluştuğu kayıtlıdır. 1911-1912 tarihli Mahallât Esâmisi kaydında ise Bâyezıd Dairesi’ne bağlı Soğanağa / Mithat Paşa mahallesi olarak belirtilmektedir. 8 Mart 1909 günlü bir sadaret yazısına padişah V. Mehmed Reşat tarafından 11 Mart 1909 günü verilen cevapta, merhumun konağının bulunduğu bu mahallenin bundan böyle Mithat Paşa Mahallesi olarak isimlendirilmesinin uygun bulunduğu belirtilmektedir. Günümüzde mahalle vasfını kaybeden bu yerleşme Fatih İlçesi, Saraç İshak Mahallesi sınırları içinde kalmaktadır.

 

İmamın günlüğü

Soğanağa Mescidi imamı Hafız Mehmed Efendi’nin tuttuğu Süleymaniye Kütüphanesi Zühtü Bey Kitapları nr. 453’de kayıtlı olan günlük; İstanbul’da vuku bulan önemli olaylar ve siyasi gelişmelerle, bazı ülema ve üst düzey devlet adamlarının göreve atanma ve görevden alınma sebep ve tarihleriyle, Soğanağa mahallesi sakinlerinin evlenme, doğum ve vefatlarıyla ailesi ve yakın arkadaşlarıyla ilgili kayıtları içermektedir. Her ne kadar günlük 20 Şubat 1807 tarihinde İngiliz filosunun İstanbul önlerinde görülmesiyle başlasa da yer yer Sultan I. Abdülhamid (1774-1789), Sultan III. Selim (1789-1807) ve 1815 yılına kadar Sultan II. Mahmud (1808-1839) dönemine ait bazı bilgilere de rastlanmaktadır.

 

Resmi tarihin dışında özellikle bir mahalle yaşantısını günümüze aktaran günlük bize günümüzde de ihtiyaç duyulan bazı bilgiler ulaştırmaktadır. Örneğin, 10 Temmuz 1811 tarihli bir notta; Hacı Mazlum adında bir kişinin mahalleden ihraç edildiği kaydedilmiştir (s. 99). Hangi sebeple bu kararın alındığı bilinmese de anlaşılan bazı kişiler mahalle mensuplarının kararı ile birlikte yaşamdan uzaklaştırılabilmektedir. Bir başka notta; Eski Saray içinden Sultan Bâyezıd Camii’nin Kaşıkçılar tarafındaki minaresinin şerefesine gerilen bir ip üzerinde yürüyen cambazın hikâyesi anlatılmaktadır. 30 Aralık 1808 günü yapılan bu gösteri çok ilgi çekmiş, daha sonra bu kez Valide Kethüdası Yusuf Ağa’nın konağından Camcı Ali Camii minaresine gerilen bir ip üzerinde aynı gösterinin yapıldığı anlatılmaktadır (s. 116).

 

Sultan II. Mahmud’un çok sayıda çocuğunun doğum günleri de günlüğe kaydedilmiştir. Çoğu küçük yaşta vefat eden sultan ve şehzadelerin doğumlarının büyük şenliklerle kutlandığı kayıtlıdır. 6 Ağustos 1809 gecesi doğan Ayşe Sultan için Boğaz’ın her iki yakasındaki yalılar, şehirden Rumeli Kavağı’na kadar kandillerle donatılır (s. 124).

 

Karaborsa’nın cezalandırılması

Bu günlük vasıtasıyla şehirde zaman zaman kıtlık oluştuğunu, ekmek fiyatlarının yükseldiğini, bu artışı denetim altına almak için Hatt-ı Hümayun, Padişah fermanı yayınlandığından söz edilmektedir. Gıda ve ihtiyaç malzemeleri üzerinde yapılan karaborsanın şiddetle cezalandırıldığı da kayıtlıdır. Sadrazam Hurşid Paşa 17 Ekim 1814 günü pirinç ve mum satışı konusunda karaborsa yaptıkları için Kürkçüler kapısı, Bahçekapı ve Zindankapı civarında faaliyet gösteren üç bakkalın asılması emrini verir.

 

Bu günlük vasıtasıyla Sultan II. Mahmud’un her yıl bahar aylarında Beşiktaş Sarayı’na geçtiğini, Ekim ve Kasım ayları içinde ise tekrar Topkapı Sarayı’na döndüğünü öğrenmekteyiz. Günlük geziler ve kısa süreli ikametler dışında artık padişahlar kış aylarını Topkapı Sarayı’nda, yaz aylarını ise Beşiktaş Sarayı’nda geçirmektedirler.

 

Sultan II. Mahmud’un sık sık kıyafet değiştirerek şehirde dolaştığı ve bazı olaylara müdahale ettiği anlaşılmaktadır. Reisü’l-küttab (dışişleri bakanı) Galib Efendi Kanlıca’daki yalısında mühürdarının oğlu ve hizmetinde bulunan genç oğlanlar için büyük bir sünnet düğünü düzenler. Bir hafta süren bu düğüne kıyafet değiştirip katılan padişah, çok kızıp Galib Efendi’yi görevinde azl edip, Kütahya’ya sürgüne gönderir (s. 156).

 

Eski Türkçe Bilmek

Kemal Beydilli Hoca’nın benzerleri çok az olan ve pek de farkında olmadığımız bu özel günlüğü günümüze aktarması taktir edilecek bir çalışmadır. Osmanlı dönemi imamları ve imamlık müessesesiyle ilgili bilgi aktarımı ise büyük bir boşluğu dolduran çalışmadır. Ancak günlüğün yalnızca Latin alfabesine çevrilerek yayınlanmasının yeterli olmadığını belirtmek isterim. Bu tür kayıtlar yalnızca tarihçilerin ve konuya yakın insanların faydalanacağı belgeler değildir. Çoğu kişinin geçmişte yaşananlarla ilgili bilgisi kulaktan dolma, yalan yanlış duyumlardan oluşmaktadır. Bu tür ilginç ve şehir yaşatışına ışık tutan belgelerin herkesin anlayacağı şekilde günümüz diline çevrilmesi gerekir. Elbette bu tür bir çalışma sırasında yanlış anlamalara sebep olacak hatalar oluşabilir. Bir başka araştırmacı bu gibi yanlış anlamalar üzerinde yorum yapabilir. Ama önemli olan bir metnin herkesin anlayabileceği hale getirilmesidir. Bu konuda merak eden eski Türkçe öğrensin demenin entellektüel bir tatminden öteye gitmediğini, çoğunluğun eski Türkçe öğrenmek yerine bu tür ilginç metinleri okumaktan uzaklaştığının bilinmesini isterim.

 

Kemal Beydilli, Osmanlı Döneminde İmamlar ve Bir İmamın Günlüğü, İstanbul. 2001.