Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

BULUTLARIN KAPISINI AÇAN 'FASULYE'

 

Bu yazının başlığına okuyunca, her şey bitti de sıra fasulyeye mi geldi diye düşünebilirsiniz. Bu yazımda fasulyenin faziletlerinden bahsedecek değilim. Bu fasulye bildiğimiz fasulyelerden değil, “Bean” adıyla kısa süre içinde tüm dünyaca bilinir hale gelen, görüldüğü zaman burası Chicago denilen bir ikon, 10x20x13 metre boyutlarında 100 ton ağırlığında, 168 paslanmaz çelik plakadan oluşan ve 23 milyon dolara mal olan bir fasulye.

 

Asıl adı “Cloud Gate/Bulut Kapısı” olan bu eser, Hindistan doğumlu Britanyalı heykeltıraş Sir Anish Kapoor tarafından tasarlanır, pürüzsüz şekli ve ayna benzeri yüzeyinin cıvadan esinlendiği söylenir. Heykelin yüzeyi Chicago siluetini yansıtmaktadır 3.70 santimetre yüksekliğindeki orta kısmı ise hem seyir halindeki insanları hem de yakın çevreyi yansıtması açısından ilgi çekmekte ve yoğun bir ziyaretçi akınına uğramaktadır.

 

Chicago Kültür İşleri Departmanı, 1 Ocak 2001 günü başlayan üçüncü milenyumu kutlamak için bir dizi çalışma yapar, bu çalışmalar içinde en önemlisi, şehrin merkez bölgesinde bulunan ve bir dönem Illinois Central Demiryolları ile otopark olarak kullanılan Michigan Avenue ile Michigan gölü arasında kalan yaklaşık 100.000 m2’lik bir alanın park olarak düzenlenmesidir. Milenyum Park olarak isimlendirilen bu geniş alanın düzenleme çalışmalarına 1996 yılında başlanır. Parkın planlaması Ekim 1997’de tamamlanır ve inşaata Ekim 1998’de başlanır. Şubat 1999’da şehir idaresi Bilbao Guggenheim Müzesi’nin sağladığı evrensel beğeniyi örnek alarak Mimar Frank Gehry’nin parkın düzenlenmesinde görev üstlenmesine karar verdi. Millennium Park yöneticisi Edward Uhlir “Frank, gelecek yüzyıl mimarlığının en ileri noktasıdır” diyerek, başka bir mimarın aranmadığını belirtir. Chicago Sun-Times bu seçimi “Belki de gelecek geldi”, Chicago Tribune ise “Dünyanın en ünlü mimarının yakında Chicago’yu 21. yüzyıla getirme şansına sahip olabileceği” başlıklarıyla bu girişimi desteklerler. Park, başlangıçtaki programın dört yıl gerisinde kalarak 16 Temmuz 2004 günü törenle açılır. Üç gün süren görkemli açılış törenlerine 300.000 kişi katılır.

 

Pritzker Ailesi. Gehry’nin açık konser alanı üzerine planladığı kabuğun finansı için 15 milyon dolar bağışlar. Bu bağışa ek olarak dokuz bağışçı da 10 milyon dolar bağış yaparlar. Bulut Kapısı, Taç Çeşmesi, Lurie Bahçesi, Jay Pritzker Pavyonu, Mc Donalds Bisiklet Merkezi ve BP Yaya Köprüsü gibi ilginç ve o güne kadar pek denenmemiş tasarımların hayat bulması için projelendirme çalışmaları yapılır. Pritzker Pavyonu 4.000 sabit koltuk ve 7.000 kişilik çim oturma alanından oluşmaktadır. Her yıl Grant Park Müzik Festivali’ne ev sahipliği yapan bu pavyonun sahne üstü ve bir bölümü titanyum plakalar ile oluşturulmuştur. Başlangıçta tümü ücretsiz olan konserlerin oturma bölümüne daha sonra bilet alarak girilmeye başlanır.

 

Millenium Park, özellikle erişilebilirliği nedeniyle eleştirmenler tarafından övgüyle anılmaktadır. Bu nedenle sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde değil muhtemelen dünyadaki en erişilebilir parklardan biri olarak nitelendirilmektedir. Parkın içinde yer alan çok sayıdaki yapıya karşın Anish Kapoor’un tasarladığı “Cloud Gate” çevreye yaptığı katkı ve ilginçliği nedeniyle Chicago için bir simge haline geldi. Londra için Tower Bridge, Paris için Eiffel Kulesi, Sidney için Opera Binası nasıl bir simge sembol ise yaygın deyişle “Fasulye” de öylesi bir görev üstlenir.

 

Millenium Park projesi, Chicago’da yaşayanlar için bir efsane haline gelir. Uzun bir süredir eskiyen ve köhneleşen kente yeni bir soluk getirir, alışılmışın dışında yeni bir görüş gelişir. Şehirde yaşayanlar tüm dünyada övünç duyacakları bir iş başarmanın mutluğunu yaşarlar. Chicago yeni bir gezi merkezi sahip olur, yılda ortalama iki buçuk milyon kişinin bu parkı gezdiği bilinmekte, çoğu kişinin ise uzak bölgelerden, hatta yurt dışından geldiği görülmektedir.

 

İçinde bulunduğumuz sıkıntılı dönemde ülkemizin de böylesi projelere ve uygulamalara ihtiyacı var. Geçmişin kopyaları yerine geleceğin yapılarına sahip olacak dirayeti göstermemiz gerekiyor. Yüz yıllar önce yapılmış ve bir dönemki gücümüzü gösteren yapılar, artık alışılmış ve çoğunluk için ilgi çekmeyen yapılar haline dönüşmüş durumda. Yeni şeyler yapmamız, şehirlerimiz için yeni düşünceler geliştirmemiz gerekiyor.

 

Sirkeci’deki eski gar binasının bulunduğu alanda, Eminönü- Unkapanı ile Karaköy- Azapkapı arasındaki kıyı şeridinde benzer düzenlemeler yapılabilir. Haliç’in içlerine doğru koyun daraldığı bir bölgede Leonardo da Vinci’nin yüzyıllar önce İstanbul için tasarladığı köprünün hayata geçmesi sağlanabilir. Bunun gibi tüm dünyanın ilgisini çekecek yeni atılımlara hem toplumumuzun hem de dünyanın ihtiyaç duyduğunu düşünmekteyim. Çokça yapıldığı gibi eskinin tekrarının ne bizim toplumumuza faydası var, ne de dünya böylesi bir kopyalara ilgi duyuyor. Hiç unutmamız gerekir ki “Bugün yeni bir gün ve yeni şeyler söylemek lazım”.