Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

YILDIZ SARAYI

 

Geçtiğimiz günlerde, Yıldız Üniversitesi Sultan II. Abdülhamid Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından, Prof. Dr. A. Melek Özyetkin, Prof. Dr. Vahdettin Engin ve Dr. Ayşe Ersal Yüksel’in hazırladığı “Yıldız Sarayı” isimli büyük boy bir kitap yayınlandı. İstanbul’da çok sayıda saray bulunmasına rağmen, Topkapı Sarayı dışındaki, saray, kasır ve köşkler hakkında tanıtım amacıyla yazılmış, bol fotoğraflı kitaplar haricinde arşiv araştırmalarına dayalı bilimsel içerikli kitap neredeyse bulunmamaktadır

 

670 sayfadan oluşan bu kitap iki bölümden oluşmakta; “Sultan II. Abdülhamid ve Yıldız Sarayı” başlıklı ilk bölümde Sultan II. Abdülhamid’in yaşamından ve Yıldız Sarayı’nı tercih etmesinden söz edilmekte ve Yıldız Sarayı’nın öncesi hakkında da bilgi verilmekte. Yıldız Sarayı’nın bulunduğu deniz kıyısındaki Çırağan Sarayı’na kadar uzanan büyük alanın erken dönemlerde ağaçlıklı bir kutsal alan olduğu söylense de burası her zaman kıraç bir yamaçtır. Söz konusu edilen ağaçlarla kaplı koru ise bir şehir efsanesidir.

 

Yıldız Sarayı’nın yapılaşma süreci Sultan III. Selim’in (1789-1807) annesi Mihrişah Valide Sultan adına tepenin en doruk noktasına yaptırdığı ve günümüze ulaşmayan bir kasır ile başlar. Sultan III. Selim’in bu alanda yaptırdığı 1804-1805 tarihli çeşme ise sarayın en eski yapısı olarak varlığını sürdürmektedir. Sultan II. Mahmud (1808-1839) döneminde bölgede yapılmakta olan askerî eğitimleri izlemek amacıyla bir köşk yapılır. “Yıldız” adıyla anılan bu köşk daha sonra bölgeye adını verir. Yaz aylarında esintili ve havadar olan bölge bir kez daha sarayın ilgisini çeker ve Sultan Abdülmecid (1839-1861) annesi Bezmiâlem Valide Sultan için Kasr-ı Dilküşâ adıyla bilinen bir köşk yaptırır.

 

Sultan Abdülaziz Çırağan Sarayı’nın yamaçlardaki devamı olarak gördüğü Yıldız Bahçesi’nin tepe noktasına günümüzde de sarayın en görkemli yapısı olan kâgir Büyük Mabeyn Binası ile Çit Kasrı’nın yamaçta ise Malta Köşkü ve Çadır Köşkü ile Çırağan Sarayı, Yıldız Bahçesi arasındaki bağlantıyı sağlayan köprüyü yaptırır. Mığırdıç Melkon’un eski Çırağan Sarayı tablosunda Yıldız Bahçesi ve içinde yer alan bazı yapılar net olarak görülmektedir.

 

Anadolu öncesi Türk Sarayları hakkında yeteri kadar kazı ve araştırma yapılmamıştır. 1948 yılında Daniel Schlumberger başkanlığında yapılan kazılar sonucu Gazneli Sultan Mesut (1030-1041) döneminde yapılan Leşker-i Bazar Sarayı’na ait buluntular ilk Türk Sarayları hakkındaki bilgi sahibi olmamızı sağlar. Önünde bir alay meydanı bulunan sarayın büyük oranda kâgir olduğu çeşitli avlular etrafına toplanan yapılar, bahçeler, bir cami ve müştemilat yapılarından oluştuğu görülmektedir. Anadolu Selçuklu’nun gerek Konya gerekse Kubadabad Sarayları’nın mimarisi hakkında da yeteri kadar bilgi sahibi değiliz. Osmanlı Devleti’nin Bursa Sarayı ne yazık ki gerisinde hemen hiçbir iz bırakmaksızın yok olmuştur. Edirne Sarayı ise tüm tahribata rağmen yerleşim dokusunu büyük oranda korumaktadır. İstanbul’da inşa edilen Eski Saray’ın yok olmasına karşın gerek gravür gerekse dönemin çizili belgelerinden monoblok bir yapı olmayıp, çeşitli köşk ve kasırlardan oluştuğu anlaşılmaktadır. Zaman içinde yapılan çeşitli eklerle günümüze ulaşan Yeni Saray / Topkapı Sarayı’nın dört avlu etrafında şekillenen yapılardan oluştuğu, sarayın her iki yanında çeşitli amaçlarla kullanılan bahçeler olduğu, bu bahçelerde çok sayıda köşk ve kasır bulunduğu bilinmektedir. Erken bir örnek olarak Leşker-i Bazar Sarayı’nda görülen yerleşme düzeni Topkapı Sarayı’nda büyük oranda varlığını sürdürmektedir.
Sultan II. Mahmud döneminde yapılan ahşap Dolmabahçe Sarayı ve Beylerbeyi Sarayı her ne kadar büyük bir ana yapıdan oluşsa da gerek deniz kıyısında gerekse bahçelerde çok sayıda köşk ve kasır bulunduğu ve bunların bir bölümünün kâgir olduğu bilinmektedir. Sultan Abdülmecid döneminde yapılan günümüz Dolmabahçe Sarayı, alışılmış saray formunun dışında tek bir kütleden oluşmakta olup bazı bölümleri üç ve dört katlıdır. Sultan Abdülaziz döneminde yapılan Beylerbeyi Sarayı ve Çırağan Sarayı’nın da aynı anlayışın devamı olduğu anlaşılmaktadır. Anlaşılan, Sultan Abdülhamid babası ve amcasının aksine Topkapı Sarayı benzeri geçmişi yansıtan bir yapıda yaşamayı arzu etmiştir. Bu nedenle saltanatının ilk yılını geçirdiği Dolmabahçe Sarayı’ndan pek hoşlanmamış olmalı ki, bir yıl sonra hızla yapımını başlattığı Yıldız Sarayı’na taşınır. Gençliğinde Tarabya’da günümüz Alman Başkonsolosluğu yazlığının bulunduğu alanda ahşap bir köşkte yaşayan Abdülhamid, daha sonra bir dönem Maslak Kasrı ve Kağıthane Kasrı gibi merkezden uzak çevresi ağaçlıklı bir alanda yaşamayı tercih etmiştir.

 

Kitabın ikinci bölümü “Yıldız Sarayı ve Yapıları” başlığını taşımakta ve günümüze kadar yeterince değerelendirilmeyen yapıların toplu bir kataloğunu bize sunmakta. Yıldız Sarayı önceki benzer yapılarda olduğu gibi çeşitli avlular etrafında yapılan ve birbiriyle irtibatlı çok sayıda binadan oluşmaktadır. Birinci Avlu çevresinde Büyük Mabeyn, Çit Kasrı, Selamlık / Set Köşkü, Yaveran Dairesi gibi yapılarla Hünkâr Mutfağı, Kiler, Silahhane ve Arabacılar Koğuşu, Kütüphane gibi dışa açık yapılar bulunurken, İkinci Avlu çevresinde Harem-i Hümayun, Valide Sultan Kasrı, Hususi Daire, Gedikli Cariyeler, Hünkâr Hamamı, Tiyatro gibi padişahın özel kullanımına tahsis olunan yapılar bulunmaktadır. Harem bölümü olarak nitelenen bu yapılar topluluğunun kuzeydoğu avlusunda Kadın Efendiler Daireleri, Cariyeler Dairesi, Hazinedar Usta Dairesi bulunur. Has Bahçe adı verilen büyük alanda büyük bir havuz, Cihannüma Köşkü, Kameriye Köşkü, Ada Köşkü gibi günlük kullanıma ait ahşap yapılar yer almaktadır. Haremin kuzey batı avlusunda ise Çukur Saray, Efendiler Dairesi adı ile tanınan iki kâgir yapının yanı sıra yedi adet köşk yer almaktadır.

 

Yıldız Sarayı yapılar topluluğu, Dış Bahçe olarak isimlendirilen ve kuzeye doğru uzanan bölümde de devam etmekte olup, özellikle ülkemizi ziyaret eden hükümdarları ağırlamak için yapılan 1881 yılından itibaren inşa edilen Şale Kasrı ve Merasim Daireleri gibi yapıları barındırmaktadır. Bu bölümde ayrıca Istabl-ı Âmire adı ile anılan saraya ait has ahırlar ve tavlalar bulunmaktadır.

 

Yıldız Sarayı’nı çevreleyen alanlarda çok sayıda karakol binası ile üç adet kışla bulunmaktadır. Orhaniye Kışlası, Ertuğrul Kışlası ve Mızıka-yi Hümayun Kışlası olarak bilinen üç adet kışla hem sarayın hem de çevrenin güvenliğini sağlamaktadırlar.

 

Yıldız Sarayı çevresinde pek farkında değilizdir ama, biri 1848-1849 yılında Sultan Abdülmecid tarafından inşa ettirilen Küçük Mecidiye Cami olmak üzere beş adet cami bulunmaktadır. Küçük Mecidiye, Yıldız Hamidiye, Orhaniye, Ertuğrul ve Yıldız Camileri olarak bilinen bu camilerden Yıldız Camii zaman içinde istimlak edilmiştir.

 

Yıldız Sarayı kitabı gerek içerdiği arşiv belgeleri gerekse dönemine ait fotoğraflar ve yapılan yorumlar ile her tür araştırma için başvurulması gereken önemli bir kaynak niteliğindedir. Dilerim malik olduğumuz diğer saray, kasır ve köşkler içinde benzer çalışmalar yapılır.

 

Kitabın yazarları, Melek Özyetgin, Vahdettin Engin ve Ayşe Ersal Yüksel’e yaptıkları araştırma ve yoğun çalışma için teşekkür ederim.

 

Bu arada ülkemizde pek de görülmedik bir şekilde bu araştırmanın 19 Ağustos 2019 günü kaybettiğimiz “Prof. Dr. Ahmet Haluk Dursun’un aziz hatırasına ithaf edilmesi” giderek kaybolan bu ve benzeri incelikleri hatırlatması açısından övgüye değer olduğunu belirtmek isterim.