Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

BALYAN AİLESİ VE MİMARLIĞI

 

XIX. yüzyıl Osmanlı Mimarlık faaliyeti içinde Balyan Ailesi’nin önemli bir ağırlığı vardır. Ancak Pars Tuğlacı tarafından 1981 yılında yayımlanan “Osmanlı Mimarlığında Batılılaşma Dönemi ve Balyan Ailesi” isimli kitapta Balyan Ailesi’ne mensup kişilerin yaptığı yapılar o kadar abartılmıştır ki yayın büyük reaksiyon doğurmuş ve şiddetle eleştirilmiştir. Feridun Akozan’ın, 1983 yılında yayımladığı “Osmanlı Mimarlığında Batılılaşma Dönemi ve Balyan Ailesi Adlı Kitap ve Gerçekler” isimli on iki sayfalık bir broşürde söz konusu kitaptaki bazı iddialar belgeler ortaya konarak eleştirilmiştir.

 

Afife Batur’un “Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi”nin II. Cildi’ne yazdığı “Balyan Ailesi” isimli madde, Selman Can’ın 2010 yılında yayımladığı “Bilinmeyen Aktörleri ve Olayları ile Son Dönem Osmanlı Mimarlığı” isimli kitap, Kevork Pamukciyan’ın “Biyografileriyle Ermeniler” isimli kitabındaki “Balyan” maddeleri Balyan Ailesi ve yaptıkları yapılar hakkında bilgi içeren yayınlardır.

 

Osmanlı İmparatorluğu bîrun teşkilatı içinde yer alan Hâssa Mimarları Ocağı’nın kuruluşu ile ilgili detaylı bir bilgiye ulaşmak mümkün değildir. 1512 tarihli bir belgeden Hâssa Mimarları Ocağı’nın yedi kişiden oluştuğu anlaşılmaktadır. Muhtemelen XV. yüzyılın ikinci yarısında kurulan ve uzun yıllar boyunca varlığını sürdüren bu teşkilat şehreminliğine bağlı olarak faaliyet göstermektedir. Hâcegân-ı Divân-ı Humâyûn’a dahil, saraydaki dört eminden biri olan Şehremini, Sultan II. Mahmud (1808-1839) dönemine kadar mîrî inşaat ve tamirata ait işlerden sorumlu yüksek dereceli bir memurdur.

 

Hâssa Mimarları Ocağı’nın yeni bir yapıya kavuşturulması amacıyla 4 Kasım 1831 günü Babıâli’de toplanan bir mecliste, “Ebniye-i Hâssa Müdürlüğü” adıyla yeni bir oluşuma karar verilir. 1849 yılında “Ebniye Muavinliği”, 1851 yılında “Ebniye Meclisi”, 1868 yılında ise “Şehreminliği Hendesehanesi” isimlerini alan bu kurumun kısa süre içinde geçirdiği değişiklikler, devlet yapılarının yapımına da akseder ve geçmişte olduğu gibi merkezi bir otoritenin yokluğunu gösterir.

 

Balyan soyadını taşıyan ilk kişi Krikor Balyan’dır (1764-1831). 1764’de doğan ve Hâssa Mimarı Meremetçi Bali Kalfa’nın oğlu olan bu kişinin, Sultan III. Selim (1789-1807) döneminde Hâssa Mimarı olduğu kabul edilmektedir. Sultan II. Mahmud’un şahsi dostluğunu kazanarak sarayda büyük bir nüfuza sahip olan Krikor Kalfa’nın, ata binmek, sakal bırakmak, çift kürekli bir kayığa malik olmak gibi ayrıcalıklar elde ettiği bilinmektedir. Krikor Kalfa’nın saray tarafından çeşitli onarım ve tadilatlar yapmak üzere görevlendirildiği kayıtlıdır. Ancak mimar olarak hangi yapının tasarımını üstlendiği konusunda herhangi bir bilgi yoktur. Bağlarbaşı Ermeni Mezarlığı’nda bulunan kabrinin üzerindeki mezar taşında “Ebniye-i Hâssa -i Şâhâne Kalfası Krikor Kalfa” yazısı yer alır. Krikor Balyan aynı zamanda, Balyan Ailesi içinde “amira” unvanını kullanan ilk kişidir. Çeşitli kaynaklarda belirtildiği gibi çevresine büyük yardımlarda bulunan ve oldukça zengin biri olan Krikor Balyan’ın mimar olarak böyle bir zenginliğe ulaşmasının mümkün olmadığı, büyük oranda onarım ve yapım işi üstlendiği kabul edilmelidir. Krikor Balyan’ın kardeşi olan Senekerim Balyan (1768-1833) ise Beyazıt Kulesi’nin yapımının dışında çoğunlukla geri planda kalmış ve çok sayıda onarım ve yeniden yapım işinde Krikor Balyan’a yardımcı olmuştur.

 

Krikor Balyan’ın oğlu Garabet Balyan’ın (1800-1866) eğitimi konusunda da kesin bir bilgi yoktur. Ancak gençlik yıllarında faaliyetine devam eden Hâssa Mimarlar Ocağı’nda babasının yanında, eniştesi Hovhannes Serveryan ile birlikte eğitim gördüğü anlaşılmaktadır. Krikor Balyan’ın 1831’de vefatı üzerine kendisine tanınan ayrıcalıkların oğlu tarafından kullanılmaya devam edildiği anlaşılmaktadır. Garabet Balyan gençlik yıllarından itibaren, yetenekli bir tasarımcı, teknik konulara hâkim usta bir mühendis olarak faaliyet gösterir. Özellikle II. Mahmud Bendi’nin yapımını üstlenmesi ve Taksim su dağıtım sisteminde yaptığı düzenlemeler dikkat çekicidir. Yapımı Garabet Balyan’a atfedilen Sultan II. Mahmud Türbesi (1840) ile sebil, muvakkithâne ve hazire gibi farklı birimleri içeren tasarım Divanyolu’nun anıtsal oluşumuna katkısı açısından önemlidir. Sultan Abdülmecid’in kızları Cemile ve Münire Sultanlar için yaptığı Salıpazarı Çifte Saraylar ve Dolmabahçe Camii döneminin önemli yapılarıdır. Hâssa Mimarları Ocağı’nın kaldırılmasından sonra özellikle saray ve evkaf yapıları için gerek görülen mimarlık eğitiminin zafiyete uğraması Garabet Balyan’ın dikkatini çekmiş ve çocukları Nigoğos ile Sarkis Balyan’ın eğitimlerini yurt dışında tamamlamalarına önem vermiştir. 1843 ile 1845 yılları arasında Paris’te mimarlık eğitim gören Nigoğos Balyan aynı zamanda bu sırada Paris’te Baron Hausmann tarafından yapılan düzenlemeleri de takip etme şansına sahip olur. Daha sonra bir dönem hocası olan Henri Labrouste’ye ithafen imzaladığı Dolmabahçe Sarayı Hazine Kapısı ile Muayede Salonu fotoğrafları bu düzenlemelerin kendisi tarafından yapıldığını göstermektedir. 1845 ile 1858 yılları arasında babası Garabet Balyan’ın saray ve mimarlık camiası içindeki ağırlığı nedeniyle çok sayıda yapının yapım ve onarımında görev alan Nigoğos Balyan, otuz iki yaşında tifo nedeniyle hayatını kaybeder.

 

Nigoğos Balyan ile birlikte on iki yaşında Paris’e giden Sarkis Balyan (1831-1899) ise, Balyan Ailesi’nin en tanınmış kişisidir. Ağabeyi Nigoğos ile birlikte 1845 yılında İstanbul’a dönen Sarkis Balyan, yarım kalan eğitimini tamamlamak üzere 1848 yılında tekrar Paris’e döner. 1852 yılında İstanbul’a geri dönen Sarkis Balyan, bir süre önce ölen ağabeyi Nigoğos yerine babasına yardımcı olacaktır. Muhtemelen gelişen inşaat teknolojisi içinde yeteri kadar eğitim görmediği kanaati ile 1860-1864 yılları arasında üçüncü kez Paris’e giderek eğitimine devam eder.

 

Kırım Savaşı sonrası Osmanlı İmparatorluğu’nun yaşadığı mali bunalım inşaat sektörünü de etkiler ve yabancı mimarların avantajlı şartlarının ortadan kalkmasına neden olur Bu durum, güvenilir bir müteahhitlik sistemi oluşturan Osmanlı vatandaşı olan Balyan Ailesi’nin ön plana çıkmasına ve yoğun talep ile karşı karşıya kalmasına yol açar.

 

Nigoğos’un erken kaybına rağmen Garabet Balyan’ın yönetiminde Sarkis, Hagop ve Simon Balyan kardeşler bu talebi karşılamak için hazırdırlar. Balyan Ailesi mensuplarının özellikle Dolmabahçe Sarayı’nın yapımı sırasında gösterdikleri başarı, Sultan Abdülaziz (1861-1876) döneminde inşa edilen Beylerbeyi ve Çırağan Sarayları’nın yapımında hem tasarımcı hem de imalatçı olarak görev almalarına olanak sağlar. Özellikle Sarkis Balyan inşaat işleri dışında, inşaat malzemesi üretimi, demiryolu yapımı, maden işletme gibi çok sayıda alanda faaliyet göstermektedir. Sarkis Bey’in girişimci kişiliğinin yanı sıra kardeşleri Hagop ve Simon Balyan’ın katkıları ve birlikte çalışma anlayışları başarıyı getirmiştir.

 

Örneğin, Fransız Edebiyatı hakkında derin bilgi sahibi olan ve büyük bir kütüphaneye sahip olduğu bilinen Hagop Balyan aynı zamanda Ermeni tiyatro ve sanatçılarına da sahip çıkmasıyla tanınmaktadır. Paris’te eğitim gören Simon Balyan ise uzun yıllardır yaptığı çizimlerin ve tasarımların beğenilmesi üzerine 1893’de Hazine-i Hâssa-i Şâhâne ressamlığına getirilir. Bu atama Balyan Ailesi’ne mensup bir kişinin devlet memuru olmasının ilk örneğidir. Anlaşılan Sultan II. Abdülhamid (1876-1909) döneminin sonlarına doğru Balyan Ailesi fertleri ekonomik açıdan sıkıntılı bir dönem geçirmektedirler.

 

Levon Balyan’da Paris’te eğitim görür. İstanbul’a döndükten sonra Sarkis Bey’le çalışır ama artık Balyan Ailesi eskisi kadar popüler değildir ve saraydan iş almakta zorlanmaktadır. 1899’da Sarkis Balyan’ın ölümü üzerine Levon Balyan oldukça güç bir dönem yaşar, eski günler artık geçmişte kalmıştır. 1904 yılında geçim sıkıntısı çektiği için Şehremaneti Hendesehanesi’ne ressam olarak atanır.

 

Balyan Ailesi Arşivi olarak nitelendirebileceğimiz çizim ve belgeler gerçekte büyük oranda Sarkis Balyan’ın kişisel arşividir. Krikor ve Garabet Balyan gibi ailenin eski kuşak üyelerine ait çalışmalar bu arşivde yer almamaktadır. Sarkis Bey’e ait olmadığı bilinen, muhtemelen Nigoğos, Simon Balyan ve Hagop Balyan tarafından hazırlanan büyük ebatlı sulu boya levhalar ile bazı tekil çizimler de bu arşiv içinde bulunmaktadır. Bu arada gerek Çırağan Sarayı (s. 222-227), gerekse Aziziye Camii’ne (s. 286-287) ait bazı iç mekân perspektiflerinde Sarkis Bey imzası görülüyorsa da, Levon Balyan 1910 yılında “Stamboul Gazetesi”nde yayınlanan bir makaleye yazdığı cevap mektubunda, “... Sarkis Bey asla mimarlık yapmamıştır ve ressam değildir, basbayağı inşaatçıdır. Dolmabahçe Sarayı’nın taht salanu ve iki şerefe kapısı, Ihlamur Kasrı, Ortaköy ve Çırağan Camileri… babam Nigoğos Balyan tarafından yapılmıştır...” demektedir (s. 27).

 

Muhtemelen Nigoğos Balyan, daha sonraları ise Simon Balyan ve Hagop Balyan tarafından hazırlanan çizimler, sultana yakınlığı dolayısıyla Sarkis Balyan tarafından takdim edildiği için üzerlerine onun ismi yazılmış olmalıdır. Üstelik bu dönemde Balyan Ailesi bir ekip halinde çalışmakta olup, aralarında ayrı gayrı meselesi yoktur.

 

Sarkis Balyan Arşivi’ni hem mesleki hem de dostluğa dayanan ilişkileri bulunan mimar Levon Güreğyan’a (1869-1950) emanet eder. Aynı tarihlerde kırk yaşlarında bulunan ve bir dönem birlikte çalıştığı yeğeni Levon Balyan yerine niçin Levon Güreğyan’a güven duymuş? Muhtemelen Balyan Ailesi içinde ekonomik küçülmenin meydana getirdiği bazı kırgınlıklar olmuş, aile birlikteliği ciddi sıkıntılar yaşamış olmalı.

 

Roma Kraliyet Güzel Sanatlar Enstitüsü Mimarlık Bölümü’nden 1896 yılında mezun olan Levon Güreğyan aynı tarihte İstanbul’a dönerek Sarkis Balyan’ın yanında çalışmaya başlar. Kısa bir süre sonra Sofya’ya yerleşir ve bir süre mesleki faaliyette bulunduktan sonra, 1898’de geri dönerek yoğun bir mimarlık faaliyetinde bulunur (s. 29). 1898-1907 yılları arasında çok sayıda yapının projelendirme ve yapım faaliyetini organize eder. Osmanlı İmparatorluğu’nun içinde bulunduğu sıkıntılı durum onun 1907 yılında Venedik yakınlarındaki Asolo kentine göç etmesine yol açar ve 1950 yılında burada hayatını kaybeder. Oğluna, saklamakta olduğu Balyan Ailesi’ne ait arşivi Ermenistan’a bağışlamasını vasiyet eder, uzun bir süre gerçekleşemeyen bu vasiyet 2014 yılında torun Armen Gurekian tarafından gerçekleştirilerek arşiv, Ermenistan Alexander Tamanian Ulusal Mimarlık Müze-Enstitüsü Koleksiyonu’na katılır.

 

Bağışlanan arşiv kısa süre içinde değerlendirilerek, Aşod Haygazun Krikoryan tarafından “Ermeni Milleti’nin İftihar Edeceği Hazine: Balyanlar” adı ile 2017 yılında Erivan’da Ermenice olarak yayınlanır. Ancak yeteri kadar araştırma yapılmadan, şovenist bir tarzda kaleme alınan bu kitabın Türkçe’ye tercümesi mümkün görülmemiştir.

 

Uzun uğraşlar sonucu HAYCAR Hayrat Canlandıran ve Araştıran Mimar ve Mühendisler Dayanışma Derneği bu kitabın basımını üstlenir. Arsen Yarman ve Kevork Özkaragöz’ün proje koordinatörlüğünde, Müge Cengizkan’ın editörlüğünde, Mimar Büke Uras mükemmel bir araştırma ve üç yılı aşkın bir çalışma sonucu Eylül 2020’de “Balyanlar Osmanlı Mimarlığı ve Balyan Arşivi” isimli kitabı yayınlar. Beş bölümden oluşan kitabın en önemli bölümü uzun bir süredir üzerinde çeşitli spekülasyonlar yapılan “Balyan Arşivi Kataloğu”dur.

 

Bu arşivde karşımıza çıkan enteresan çizimlerden bazıları Sarkis Balyan’ın mekanik konusunda yaptığı bazı çalışmalardır. Buharlı motor, eliptik pompa gibi dönemi için öncü ve örnek olan bu çalışmaların yanı sıra, Kayzerlik Patent Bürosu tarafından 4 Ocak 1881 tarihinde verilen kazan patenti ilgi çekicidir (s. 82-88).

 

Balyan Arşivi’nde bulunan projelerden en eskisi muhtemelen 1864 tarihli Beylerbeyi Sarayı vaziyet planıdır. Kuzguncuk ile Beylerbeyi yerleşmesini birbirine bağlayan tünelin görülmediği bu planda daha eski döneme ait Mermer Köşk ile önündeki havuz gibi yapılarla, günümüze erişmeyen Kadın Efendiler, Ağalar ve Paşalar Daireleri gibi yapılar zemin kat planlarıyla yer almaktadır.

 

Arşivde bulunan çizimler arasında Nigoğos Balyan, Sarkis Balyan ve Hagop Balyan tarafından hazırlanan büyük ebatlı sulu boya Çırağan Sarayı cephe önerileri dikkat çekmektedir. Nigoğos Bey’in ölüm tarihi (1858) göz önüne alındığında; en az on iki yıllık bir süreyi kapsayan bu çok sayıdaki önerinin sarayın yapımında oldukça sıkıntı yaşandığını, çoğunlukla Sultan Abdülaziz döneminde yapımına başlandığı ileri sürülse de Sultan Abdülmecid (1839-1861) döneminde burada bir saray yapımına karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu arada Sultan Abdülaziz’in çizim paftalarına kırmızı kalemle eskizler yaptığı, malzeme önerilerinde bulunduğu, mimari üslubu belirlediği, Sarkis Balyan’ın çoğunlukla bu eskizleri geliştirerek projelendirmekle yetindiği anlaşılmaktadır (s. 125). Çırağan Sarayı cephe önerilerinin yanı sıra kıyı boyunca uzanan Feriye Sarayları ile Kabataş Karakolu vaziyet planı ile Antoine Perpignani’nin çizdiği Ağalar Dairesi, Harem Dairesi ve Ana Yapı vaziyet planı ile birleştirildiğinde Çırağan Sarayı bütününün ilk yapım sırasındaki planına erişmek mümkün olmaktadır.

 

Çırağan Sarayı’nın yanı sıra Sarkis Balyan’ın Yıldız Sarayı Büyük Mabeyn Dairesi’nin 1894-1896 tarihli genişletme projesi muhtemelen Balyan Ailesi’nin son girişimlerinden biri olmalı (s. 180-185).

 

Balyan Arşivi’nin en önemli bölümü hiç şüphesiz Aziziye Camii’ne ait olan kısımdır. Alfred de Caston’un “Kesinlikle dünyanın yedi harikasından biri olacak” dediği bu yapı hakkında döneminde çok sayıda yayın yapılacaktır (s. 265). Bir dönem bu kadar önemli görülen ve hakkında çok sayıda yayın yapılan bu yapı hakkında ne yazık ki günümüze kadar birkaç yapım fotoğrafı dışında herhangi bir belgeye ulaşmak mümkün olmamıştır. XVI. yüzyılda yapılan Süleymaniye Camii dışında ilk defa Sultan Abdülaziz tarafından dört minareli bir cami yapımına karar verilir. 5 ve 10 Kasım 1874 tarihli “La Turquie Gazetesi”nde çıkan haberlerde bu caminin payitahtın en büyük camii olacağı coşkuyla ilan edilir (s. 265).

 

... Her biri ikişer şerefeli dört minare içerecek ve boyutları, İstanbul’daki camilerin hepsinden daha büyük olacak...” 1874 yılı, Aralık ayı içinde temeli atılan caminin ek binaları ile birlikte üç yıl içinde tamamlanması planlanmıştır. Büyüyen ekonomik buhran nedeniyle 1875 yılı, Temmuz ayı içinde cami projesinden vazgeçilir ve yapı tatil edilir, ancak bir hafta sonra inşaat tekrar başlar, yaklaşık bir buçuk yıl süren inşaat faaliyeti sırasında istinat duvarlarıyla, büyük taş bloklardan oluşan temeller tamamlanır. Sultan Abdülaziz’in 30 Mayıs 1876 günü tahttan indirilmesine müteakip ise inşaattan tümüyle vazgeçilir. İnşaat için bölgeye getirilen taş blokları uzun bir süre burada kalır ve bölgenin adı “Taşlık” olarak günümüze kadar devam edecek yeni bir isme kavuşur.

 

Aziziye Camii ile ilgili çok sayıda plan önerisi bulunmaktadır. Bu eskiz ve plan önerilerinin bazılarında iki minare önerildiği görülmektedir. Sarkis Balyan imzalı iç mekân perspektifinde cami planlaması için alışılmadık bir görüntü karşımıza çıkmaktadır. Caminin girişi takip eden orta mekânı, yan mekânlardan alçakta olup, yan mekânlara dört adet basamak ile çıkılmakta, plan önerisinde ise altı adet basamak yer almaktadır (s. 285-287). Erken dönem zaviyeli tip denilen camilere benzer bir anlayışın yeniden gündeme getirilmesinin sebebini anlamak zor. Sarkis Balyan, Nusretiye, Dolmabahçe, Aksaray Valide ve Ortaköy Mecidiye Camii’nden sonra yeni bir plan anlayışını gündeme getirmeye çalışmış olabilir mi?

 

Simon Balyan tarafından inşa edilen Maçka Silahhanesi (s. 314-319), Sarayburnu Antrepoları’na ait teklif (s. 307-309), Sarkis Balyan’a ait Feshane Fabrika-i Hümâyun Binası’na ait plan ve cephe çizimleri önemli belgeler olarak değerlendirmeye sunulmaktadır.

 

Meremetçi Bali Kalfa’dan başlayarak kesintisiz beş kuşak devam eden ve çok sayıda yapı inşa eden ister mimar olsun, isterse yapımcı bir başka aileye rastlamak gerçekten mümkün değildir. XIX. yüzyılın başlarında ortaya çıkan ve Osmanlı İmparatorluğu’nu hedef alan bölücü ve ayrımcı akımlar sonucu yüzyıllardır kendilerini Osmanlı vatandaşı olarak gören topluluklar ayrışmaya ve günümüze kadar devam eden düşmanlıklar içine girerler. Daha sonraları başka devletlerin gayelerine hizmet eden grupların yarattığı karmaşa ortamı bu coğrafyada yaşayan herkese zarar vermiş ve vermektedir. XIX. yüzyıl ortalarında olmayan bir ayrımı günümüz anlayışı ile değerlendirmek bazı yanılgılara neden olmaktadır. Balyan Ailesi bir Osmanlı Ailesi’dir. Eğer bu kadar sayıda yapı yapmışlarsa bunu mensubu oldukları topluma borçludurlar. İçinde yaşadıkları toplum onları teşvik etmese, düşüncelerinin gerçekleşmesi için ekonomik güç tahsis etmese acaba şimdi isimlerini hatırlayan olur muydu?

 

Bu nedenle yaptıkları ve günümüze ulaşan yapılar için kendilerine minnet borçluyuz, ancak onlarda bu topraklara ve onlara bu imkânı sağlayan topluma çok şey borçlular. Geçmişi günümüz kavgalarına temel oluşturmak için değil, gerçeğe erişmek için kullanmanın daha doğru olduğuna inanırım.

 

Balyan Arşivi’ni bundan böyle araştırmacıların değerlendirmesi ve üzerinde çalışılmaları gerekir. XIX. yüzyıldan günümüze erişen böylesi bir arşivi ve karşılaştırmalı araştırmayı bize kazandıran HAYCAR Derneği’ne ve yoğun emeği için Büke Uras’a teşekkür ederim.

 

Büke Uras, Balyanlar Osmanlı Mimarlığı ve Balyan Arşivi, İstanbul, 2020.

 

KAYNAKÇA

Akozan 1983

Feridun Akozan, “Osmanlı Mimarlığında Batılılaşma Dönemi ve Balyan Ailesi” Adlı Kitap ve Gerçekler, İstanbul, 1983.

 

Batur 1994

Afife Batur, “Balyan Ailesi”, DB İstanbul Ansiklopedisi, II, İstanbul, 1994, s. 35-41.

 

Can 2010

Selman Can, Bilinmeyen Aktörleri ve Olayları ile Son Dönem Osmanlı Mimarlığı, İstanbul, 2010.

 

Meriç 1957

Rıfkı Melûl Meriç, “Bayezıd Camii Mimarı, II. Sultan Bayezid Devri Mimarları ile Bazı Binaları”, Yıllık Araştırmalar Dergisi, II, Ankara, 1957, s. 5-75.

 

Pamukciyan 2003

Kevork Pamukciyan, “Balyan”, Biyografileriyle Ermeniler, İstanbul, 2003, s. 88-100.

 

Tuğlacı 1981

Pars Tuğlacı, Osmanlı Mimarlığında Batılılaşma Dönemi ve Balyan Ailesi, İstanbul, 1981.

 

Turan 1963

Şerafettin Turan, “Osmanlı Teşkilatında Hâssa Mimarları”, A.Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarihi Araştırmaları Dergisi, I, 1, Ankara, 1963, s. 157-202.