Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

'ROMALILARIN İMPARATORU' FATİH SULTAN MEHMED

 

Fatih Sultan Mehmed’in Konstantinopolis’i feth etmesinden, bir anlamda da şehirde yaşayanları Latin baskısından kurtarmasını takiben kendini Roma İmparatoru olarak gördüğü tarihçiler tarafından da kabul edilen bir gerçektir. Dönemin önde gelen düşünürlerinden Georgios Trapezuntios’un “Roma İmparatorluğu’nun başkenti Konstantinopolis’tir. Dolayısıyla siz Romalılar’ın meşru imparatorusunuz… Ve kim ki Romalılar’ın İmparatorudur ve öyle kalır. O aynı zamanda bütün dünyanın İmparatorudur” dediğini biliyoruz.

 

Fatih Sultan Mehmed’e atfedilen “Bundan böyle dünyada tek bir imparator, tek bir din ve tek bir hükümdar olmalı…” sözünün öneminin hala farkına varılmaması gerçekten üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Gerek Yavuz Sultan Selim gerekse Kanuni Sultan Süleyman kendilerini aynı zamanda Romalıların İmparatoru olarak görmekteydiler.

 

18 Eylül 1547’de yapılan bir antlaşma sonucu, sahip olduğu Macaristan toprakları için yıllık vergi ödemeyi kabul eden ve Roma İmparatoru olma iddiasındaki İspanya Kralı Şarlken ve kardeşi Ferdinant’ın imzasını taşıyan ancak Kanuni’nin yalnızca mührünü bastırdığı antlaşma sırasında da kendini “Romalıların İmparatoru” olarak belirttiğini de unutmamak gerekiyor. Osmanlı İmparatorluğu bir anlamda Roma İmparatorluğu’nun devamıdır. Gerek siyasi gerek idari gerekse askeri olarak pek çok düzenlemeyi kendine adapte ederek uygulamaya devam eder. Var oluşuna bir Pagan topluluğu olarak başlayan Roma, daha sonra Hristiyan inancını kabul eder, 1453 sonrası ise devletin inancı Müslümanlığa evrilir. Osmanlı İmparatorluğu üstlendiği mirasın sorumluluğunun farkındadır, böylesine önemli bir farkındalık bunca yıldır hepimizin gözünden kaçmaktadır. Fatih Sultan Mehmed ve ardılları yüzyıllar boyu şehrin adını kurucusuna olan saygılarından dolayı değiştirmezler. Şehre çokça sayıda isim verilmesine karşı Konstantinopolis adı, Türkçeye uyarlanarak, 1923’a kadar resmi olarak devam eder: Kostantiniyye.

 

Avrupa ülkeleri gerek Birinci Dünya Savaşı gerekse İkinci Dünya Savaşının getirdiği ekonomik ve kültürel yıkımdan sonra yeni bir düşünce çerçevesinde birleşmeye çalışırlar. Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu adı altında bir birlik sağlayan altı ülke giderek bu birlikteliği büyütmek amacıyla önce Avrupa Ekonomik Topluluğuna, daha sonra da Avrupa Birliği’ne dönüşür. Ama bazılarının akıllarında vaz geçemedikleri üstü örtülmeye çalışılan bir düşünce vardır. Kutsal Roma Germen İmparatorluğu. 1200 yıldır denemelerine rağmen gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayal. Elbette bir Kutsal Roma-Germen Birliği oluşabilir, pek çok ülkede bu birliğe katılmaktan mutlu olur. Ama bu birlik hiçbir zaman bir imparatorluk olmaz, olamaz; çünkü büyük bir birliğin oluşması için gereken düşünce yapısından uzaktırlar. Arzu ettikleri Roma, bir dönemin herkesi kucaklayan büyük Roma’sı değil, Katolik inancı temsil eden Kutsal Roma’dır. Birliğin ana ulusu ise Germenler. Bu tür bir birliğin özlemi duyulan evrensel ölçekli birlik olmasının mümkün olmadığını bize geçmişin deneyimleri göstermektedir. Büyük ve güçlü bir birlik onu oluşturan ülkeler, kendi coğrafyasında yer alan fertleri ve ulusları inancı, ırkı, dili ve rengi ile değerlendirmez. Önemli olan birliği oluşturan insanların birliğe olan sadakat ve güvenleridir. Herkesin daha mutlu, daha sağlıklı, daha iyi eğitim alacağı, kendini daha güvende hissedeceği birliklerin çok uzun seneler devam ettiğini, farklılıklara tahammülü olmayan birliklerin ise kısa süre içinde dağıldığını görmezden gelmek, tarihten ders almamaktır.

 

Yaşamakta olduğumuz zamanı doğru ve akılcı olarak değerlendirmemiz gerekir. Uzun yıllar bilinçli veya bilinçsizce, tarih ve sanat terminolojisine sokulan ve ne yazık ki bizim insanımız tarafından da sıkça kullanılan “Bizans” tabirinin gerçekle bir ilişkisi olmadığının farkına varmamız ve Roma mirasının büyük bir bölümüne sahip bir ülke olarak Bizans teriminden kurtulmamız gerektiğini belirtmek isterim. Pek farkında değiliz ama Rum Ortadoks Kilise’si olarak bahsettiğimiz. Ortodoks inancının merkezi İstanbul’da ve onun doğru adı tıpkı Roma Katolik Kilisesi’nde olduğu gibi Roma Ortodoks Kilisesi’dir. Yani bu şehir de tıpkı günümüz Roma’sı gibi Hristiyanlığın büyük mezheplerinden birine ev sahipliği yapmaktadır.

 

Bize empoze edilmeye çalışılanın aksine Roma İmparatorluğu, bir Avrupa-Latin imparatorluğu değildir. Her ne kadar resmi dili Latince olsa da bu bir Akdeniz Dünyası Birliğidir. Çok renkli, çok inançlı, çok dilli ve çok ırklı. Bir dönem Akdeniz dünyasında var olan Pax Romana’nın insanlar arasındaki eşitsizliği ortadan kaldırmak suretiyle oluştuğunu unutmamamız gerekir.