Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

OSMANLI İMPARATORLUĞU’NUN YÖNETİMİ

 

Albert Howe Lybyer, Harvard Üniversitesi Felsefe Doktorası tezi olarak hazırladığı ve daha sonra Toppan Ödülü’ne layık görülen, 1913’de Londra’da yayınlanan “The Government of the Ottoman Empire in the Time of Suleiman the Magnificient / Kanûnî Sultan Süleyman Devrinde Osmanlı İmparatorluğu’nun Yönetimi” adlı kitabına, 1912 yılında yazdığı ön sözünde;

 

... Dünya kendilerinden uzun süredir umudu kestikten sonra, Osmanlı Türkleri son yıllarda yenilenmiş güçlülük belirtileri göstermeye başladılar. Bu nedenle, Osmanlıların güçlerinin ve itibarlarının en büyük olduğu dönemdeki örgütlenme yapılarını incelemenin belki de tam zamanıdır. Süleyman İmparatorluğu’nun o dönem Avrupası’nın gözünde ne denli büyük olduğunu, çağımızın kavraması zordur. Şaşılası on altıncı yüzyılın sınırsız enerjileri ve eylemlerinden, olağanüstü girişimleri ve başarılarından hiçbiri, İstanbul’dan yayılan güç gösterilerine erişmedi. Okuyacağınız sayfalar, Osmanlı yüceliğinin ve başarısının gizleri hakkında acizane bir fikir verebilirse, okunmaya değer olacaktır...” demektedir.

 

“... Fikirler çağlar boyunca insandan insana aktarılabilir; kitaplarda saklanabilir ve bu yolla ölülerden yaşayanlara ulaştırılabilir. Fikir, somut ve çekici bir yapı halinde inşa edildikleri zaman, kendi bireysel ölümsüzlüklerinin bir parçasını bütüne katarlar. Tek tek fikirler, yakınlara olduğu kadar kolayca yabancılara da aktarılabilir...” (s. 9).

 

İnsanın düşüncelerini ve fikirlerini geleceğe aktarmasının en iyi ve sağlam yolu, onları mümkün olduğunca yaygınlaştıracak yazım yolunu seçmesidir. Geçmişten günümüze ulaşan hemen tüm fikirler bize yazım yoluyla ulaşmış olup, gelecekte var olmanın en güzel yoludur. Bilgi ile oluşturulan, deneyim içeren fikirler yoğun ön yargıların bulunmadığı yerlerde rahatça benimsenip, geliştirilebilirler.

 

Yazıya dökülen fikirler, bir dönem rağbet görmeseler de geleceğe ışık tutmak için varlıklarını sürdürürler. Her insan bilgi birikimine paralel olarak yaşadığı dönem, geçmiş veya gelecek hakkında fikir oluşturmalıdır. Bu insan olmanın vazgeçilmez bir görevidir. En basit düşünceler bile zaman gelir, birilerinin olayları değerlendirmesinde anahtar görevi üstlenebilir.

 

Osmanlı İmparatorluğu’nda yönetim anlayışı yoğun ön yargılar nedeniyle gereği kadar araştırılmamış ve üzerinde tartışılmamış bir konudur.

 

... On altıncı yüzyılın en büyük ulusal gücünü kuran ve sürdüren tek, hatta başlıca neden, kılıcın zorbalığı değildir. Kılıçları insanlar kullanır. Avrupa’nın, Asya’nın Afrika’nın büyük kesimlerini fethetmek, bu fetihleri oldukça başarılı biçimde düzenleyip yönetmek ve üç yüz yıllık bir çöküş, dağılma ve bozgun döneminden sonra hızla yeni bir çıkış noktasına temel olabilecek güce sahip yeterli sayıda güçlü ve yetenekli insan nasıl bulunmuş ve gönüllü bir iş birliği içinde nasıl bütünleştirilmiştir?” (s.10).

 

Bu satırların 1912 öncesi yazıldığını göz önünde tutmak gerekir. Batılı güçlerin hemen hemen dünyanın birçok ülkesini denetim altında tuttuğu, sömürgeleştirdiği bir dönemde yabancı bir araştırmacının gelecek için ortaya koyduğu bu tespitler bize çok şey anlatmaktadır. 1912 sonrası yaşanan savaşlar, 1922’ye kadar kesintisiz bir şekilde sürer, buna karşın Türkler yeni bir devlet kurmayı, bir ülkeye sahip olmayı başarır.

 

... Osmanlıların öylesine ufak ve elverişsiz koşullardaki başlangıç noktasından, kalıcı bir devlete dönüşmesi, tarihin en olağanüstü olaylarından birisidir...” (s. 13).

 

... Osmanlı Devleti genelde tarihin ana alanı olarak kabul edilen bölgede büyür ve gelişir. Bu yüzden, Batı dünyasına, bugüne dek kabullenildiğinden çok daha fazla yakınlık iddia etmeye hakkı vardır...” (s. 14).

 

... Osmanlı İmparatorluğu’nu sadece bir Doğu devleti olarak görmek, tarihi yanlış yorumlamak ve insan doğasını yanlış anlamaktır. Osmanlı İmparatorluğu’nun toprakları hem batının hem de doğunun topraklarıydı, halkı da, kültürü de, yönetimi de hem doğulu hem batılıydı. Osmanlı Türkleri hem Müslümanlardan hem Hıristiyanlardan insan ve fikir aktardılar. Osmanlılar genellikle Müslüman olarak görülürler. Bu nedenle de Haçlılar dönemindeki ön yargıların etkisinden kurtulamamış bir dünyanın yakınlığını kazanamadılar ve bu dünya ile Osmanlılar arasındaki aşılmaz engel onları dışladı...” (s. 15).

 

... Osmanlı İmparatorluğu, yirminci yüz yıldaki yeni Türkiye’nin başlıca umudu olan girişimleri dört yüz yıl önce başlatıp dinsel görüşlerin kişilerin kendi sorunu olduğu fikrini yerleştirebilseydi, Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihi çok başka olabilirdi...” (s. 16).

 

“... Dünya, Doğu Akdeniz’de bugün görülen aydınlanma, kültür ve düzeni büyük ölçüde, Osmanlının otoritesine borçludur...” (s. 17).

 

Lybyer araştırmasını oldukça geniş tutmuştur. Türklerin bu özelliklerini Anadolu öncesi yaşamlarında da sürdürdüklerini Kutadgu Bilig’den yaptığı bir alıntı ile açıklamaya çalışır;

 

İl tutmak için erat ve ordu gerek,
Eratı tutmak için de mal davar gerek.

Bu malı elde etmenin gereği halkın zengin olmasıdır.
Halkın zenginliği için doğru yasalar konulmalı.

Bunlarda biri eksik kalırsa dördü eksik olur,
Dördü de eksik kalır ve beylik çürür.

Yusuf Has Hacib

 

Ne yazık ki büyük bir çoğunluğun farkında olmadığı bin yıl öncesinden kalan bu sözlere, bir kere daha Lybyer’in kitabında rastlamak beni mutlu etti.

 

Sanırım ne bulunduğumuz coğrafya ne de binlerce yıllık devlet geleneğimiz hakkında yeterince ve gelecek için kullanmak üzere bilgi sahibi değiliz. Bırakın bilgi sahibi olmayı, bu gibi ince noktaların farkında bile değiliz. Kendimizi ve geçmişimizi aşağılamayı, biraz olsun hakkında bilgi değil, sözde fikir sahibi olduğumuz Osmanlıyı reddetmeyi marifet saymaktayız.

 

Nereden nereye, kendi köklerinden uzaklaşan, kendi kültürünü unutan bir toplum binlerce yıldır tüm akıllı ve geleceği gören insanların belirttiği gibi yok oluşa doğru gitmektedir. Cumhuriyetin kuruluşundan önce yazılmış bir kitabın bize gerek içinde bulunduğumuz dönem gerekse gelecek için öğreteceği çok şey olduğuna inanıyorum.

 

Çok az bir kısmı dilimize çevrilen bu kitapların, kültürümüze kazandırılması için yoğun bir çaba harcamalıyız. Gelecek, geçmişi araştırmış, bilgi sahibi ve geleceği yönlendirme çabası içinde olanları hatırlayacak ve onlara tıpkı günümüzde olduğu gibi müteşekkir kalacaktır.

 

Albert Howe Lybyer, Osmanlı İmparatorluğu’nun Yönetimi, İstanbul, 1987.

Jean Paul Roux, Türklerin Tarihi, İstanbul, 1989.