Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

BİR MİLLİ SERVET : KÜTÜPHANELERİMİZ

 

Her ne kadar günümüzde çağdaş iletişim kanalları oturduğumuz yerden hemen her bilgiye ulaşmamızı sağlıyorsa da, hiçbir zaman kitapların yerini tutan bir bilgi kaynağı olamaz. Ne yazık ki ülkemizde ve şehrimizde, vardığımız ekonomik düzey ile orantılı olarak yeteri kadar kütüphanemiz yoktur. Var olanlar ise kör topal, devletin sınırlı kaynaklarıyla varlıklarını sürdürmeye çalışan kurumlardır...

 

Uzun yıllar boyunca gayri müsait şartlar altında hizmet vermeye çalışan Osmanlı Arşivleri çok şükür yeni binasına kavuştu. Artık araştırmacılar çok daha iyi şartlar altında çalışmalar yapabilecek, geçmişin belgeleri çok daha iyi olanaklarla geleceğe ulaştırılacak. Oysa ki aynı dilekleri şehrimizde bulunan kütüphaneler için söylemek pek mümkün değil. Halbuki içinde bulunduğumuz coğrafyada bin yıllar boyu hüküm süren devletler çok büyük kitaplıklar kurmuş ve geliştirmişlerdir.



 

GEÇMİŞİN BİRİKİMİ


 

Hititler’den başlayarak bu coğrafyada var olan hemen her devlet, toprak tabletlere, tahta veya gümüş plakalara yazdıkları belgeleri büyük arşiv ve kitaplıklarda toplamış, zaman zaman çeşitli dillerde kopyalarını yapmışlardır. Moğol ordularının yok ettiği Bağdat kitaplığı, kimin yaktığı bilinmeyen Antik dönemin İskenderiye kütüphanesi ilk aklımıza gelen anıtsal birikimleri ifade ederler. Anadolu’nun çeşitli noktalarında yapılan kazılarda ortaya çıkan arşiv ve kitaplıklar, bize geçmişin olağanüstü birikimlerini aktarmaktadır. Örneğin Kadeş Antlaşması’nın Mısır’daki örneğinin yorumlanması sırasında yapılan açıklamalarla Hattuşaş’da bulunan kopyasının içerdiği farklılıklar, bize olayın Mısır kaynaklarına dayanılarak yapılan yorumlarının doğru olmadığını, bu savaşı yadsınmaz biçimde Hitit İmparatorluğu’nun kazandığını göstermektedir.
Müzeler bize geçmişin izlerini görsel olarak, kütüphaneler ise geçmişin birikimini yazılı olarak günümüze aktarır.

 

Her ne kadar günümüzde çağdaş iletişim kanalları oturduğumuz yerden hemen her bilgiye ulaşmamızı sağlıyorsa da, hiç bir zaman kitapların yerini tutan bir bilgi kaynağı olamaz. Sanal ortamda ulaşılan bilginin, özellikle de akademik bilginin, güvenilirliği tartışmaya açıktır.
Ne yazık ki ülkemizde ve şehrimizde, vardığımız ekonomik düzey ile orantılı olarak yeteri kadar kütüphanemiz yoktur. Var olanlar ise kör topal, devletin sınırlı kaynaklarıyla varlıklarını sürdürmeye çalışan kurumlardır. Buna karşı bir ülkenin ve milletin gelecekte var olabilmesi için gereken en önemli kurumlardan biri hiç şüphesiz milli ve özel kütüphanelerdir.



 

İSTANBUL’DA DURUM

 

Nüfusu 15 milyona varan ve bu coğrafyada etkin bir rol oynayan İstanbul’da şehir geneline hitap eden Beyazıt ve Atatürk Kitaplığı olmak üzere iki kütüphane bulunmaktadır. Üstelik her iki kitaplık da özgün yapıları itibariyle çağdaş bir kütüphane olmaya müsait olmayan yapılarda varlıklarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. İstanbul’da bulunan tüm kütüphane sayısı, 16’sı üniversite kitaplığı, 19’u ilçe kitaplığı, 8’i -ki bunlardan beşi imparatorluk döneminden kalmadır- özel kitaplıklar olmak üzere 35 adeti geçmemektedir. Çok özel niteliklere sahip Süleymaniye, Topkapı Sarayı, Arkeoloji Müzesi, İSAM, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler gibi ihtisas kütüphaneleri ise çoğu genel okuyucuya kapalı, yalnızca araştırmacıların ve akademisyenlerin girebildiği ihtisas kitaplıkları olarak hizmet vermektedirler. İstanbul’un son dönemdeki en önemli kazanımları ise farklı kaynakların birleştirilmesiyle oluşan İstanbul Araştırmaları Enstitüsü ve SALT Galata bünyesinde bulunan kütüphanelerdir. Üstelik şehrimizde bulunan kütüphanelerin yalnızca 6’sı (Atatürk, Bakırköy, Beyoğlu, Fatih, Kadıköy ve Üsküdar Kütüphaneleri) geceleri 20.00-22.00’ye kadar açıktır, diğerlerinden ancak mesai saatleri içinde faydalanılmaktadır.
Bir diğer önemli sorun da kütüphanelerimizin büyük bir çoğunluğu, dünya gündemini, yeni araştırmaları kapsayan periyodik yayınları takip etmemekte, arşivler güncellenmemektedir. Dijital ortama aktarılan eser sayısı son yıllarda artmışsa da, genel sayı itibariyle oldukça düşüktür. Öncelikle yapılması gereken kanımca İstanbul’daki tüm kütüphanelerini kapsayan bir veri tabanı oluşturularak, herkese açık dijital bir arama sisteminin kurulmasıdır.


 


ARAŞTIRMA MERKEZİ


 

Kütüphaneler bir ülke için aynı zamanda bilimsel araştırmalar için Ar-Ge merkezleri olarak kullanılan mekanlardır. Ar-Ge çalışmaları için giderek büyük oranda kaynak ayıran hükümetlerin, birer araştırma merkezi olan kütüphaneler için de bütçe ayırarak, iyileştirme ve geliştirme çalışmaları yapması gerekmektedir. Kütüphanelerde yapılan okumalar, araştırmalar sonucu ortaya çıkan bilgi birikimi hiç şüphesiz büyüyerek geri dönüşü yapılan çalışmalardır. Kütüphane havası soluyan genç bir nesil, gelecekte dünya için atılımlar yapanların arasında yer alma şansına sahip olabilir.



 

ZİHİNLERİN DEĞİŞİMİ


 

İskenderiye, Kanazawa, Stuttgart, Seattle, Kopenhag, Londra gibi şehirlerde, aynı zamanda birer modern mimarlık örneği olan şehir kütüphanelerini gördükçe gıpta etmemek mümkün değil. Yapılar bir şehrin kaderini değiştirebilir; İstanbul için bu heykelsi tasarımıyla bir “İstanbul Şehir Kütüphanesi” neden olmasın? Türkiye’nin uzun yıllar öncelikler dizisi içinde yer alan yatırımlar, ülke genelinde büyük ölçüde tamamlanmıştır. Uzun dönem ekonomik ve toplumsal gelişme için alt yapı, sağlık, eğitim, ulaşım gibi alanlarda yapılan atılımların kültürel, bilimsel ve teknolojik alanlara genişletilmesi, yeni bilgi üretme ortamlarının oluşturulması ve bilimsel kültürün desteklenmesi gerekmektedir.
Günümüzde gelişmenin tek yolunun kültürel ve bilimsel büyüme olduğu açıktır. Son yüz yılda büyük bir ivme kazanan teknolojik değişimi yaratanlar içinde yer almak istiyorsak meraklı, okuyan ve araştıran -yalnız pozitif bilimlerde değil- bir nesle ihtiyacımız var. Her yeni hükümetle, her yeni dönemde değişen, sorulara cevap verme odaklı bir eğitim sistemi yerine uzun soluklu, araştırarak öğrenme odaklı bir sistem için belki de öncelikli olarak zihniyetlerimizi değiştirmemiz gerekiyor.
2003 yılındaki bir konuşmasında Sayın Halil İnalcık’ın söylediği gibi “Güçlü bir kültür savaşı Türkiye’nin varlık savaşıdır”.