Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Yayımlar / Bildiriler

TOPHANE KASRI

 

İstanbul’un fethinden hemen sonra Galata’nın doğu kapısının dışına, orduya gereken malzemeyi temin amacıyla bir tophane kurulur. Bu nedenle XVI. yüzyılda, daha sonraları Tophane Kapısı adıyla anılacak olan ‘‘Doğu Kapısı’’, Levantenler tarafından ‘‘Porta delle Bombarde’’ olarak anılmaktadır. 1537 tarihli Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irâkeyn-i Sultân Süleymân Hân isimli albümde Galata surları dışında, sahilde kurşun kaplı çatısı yüksek bir bina, sekiz adet çeşitli boyutlarda top ve padavra ile örtülü, üç fenerli Tophane Binası görülmektedir.

 

Evliya Çelebi, Tophane yapılarının Fatih Sultan Mehmed, Sultan II. Beyazıd ve Kanuni Sultan Süleyman devirlerinde çeşitli aşamalarda yapıldığını söylemekteyse de Kanuni döneminde mevcut Tophane Binası’nın yıktırılarak devrin ihtiyacına göre yeniden yapıldığı bilinmektedir. Evliya Çelebi, Tophane Binası’nın kapısının üzerinde bulunan köşke Sultan İbrahim’in geldiğini ve o zamandan itibaren de köşkün padişahlara ait olduğunu belirtmektedir.

 

H. 1132/1720 tarihinde Tophane’de çıkan yangın sonrası H. 1136/1723 yılında büyük bir su sarnıcı inşa ettirilir. Sarnıcın inşasından Topçubaşı İbrahim Ağa görevlendirilmiştir. Aynı yıl padişahların Tophane’yi ziyaretleri sırasında istirahat etmeleri amacıyla bir kasr inşa edilir. Devrin tarihçilerinin ‘‘Kasr-ı Havernak’’ benzeri dedikleri bu kasır için bir tarih düşülür:

 

Kıble-i iclal kasr-ı ma’delet
Hak mubarek eyleye Han Ahmed’e

 

H. 1158/1745 tarihinde tüm Tophane yapıları, Topçubaşı ve aynı zamanda mimar olan Mustafa Ağa’nın yaptığı proje ve onun nezaretinde yapılan binalar ile yenilenir.Bu yapılar zamanına göre güzel ve başarılı eserler sayılmışlardır.

 

Ordunun top ve topçulukla ilgili ihtiyaçlarını karşılamasının yanı sıra Tophane ve Beyoğlu’nun muhafazası, inzibatı ve asayişinin temini de topçubaşılara aitti. Tophane’de, Tophane Nazırı ile Tophane Emini bulunmaktaydı. Kayıtlara göre, Tophane yönetimi hiyerarşik sınıflandırmada tümü birinci sınıf görevli olan Topçubaşı, Dökümcübaşı, Tophane Nazırı, Top Dökümcüleri Kethüdası, Tophane Emini, Topçu Çavuşu olarak belirlenmişti.

 

18 Haziran 1826 günü ortadan kaldırılan Yeniçeri Ocağı yerine kurulan ‘‘Asakir-i Muntazama-i Mansure, Asakir-i Muntazama-i Hassa’’ ve 1834 yılında Anadolu ve Rumeli’nin bazı eyaletlerinde kurulan ‘‘Asakir-i Redife’’ isimli teşkilatlara rağmen Zaptiye Müşiriyeti’nin kurulduğu 1846 yılına kadar tüm ülkede kolluk kuvvetleri konusunda bir karışıklık hüküm sürmüştür.

 

Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından elli, altmış yıl önce denetim altına alınan ve Vaka-i Hayriye’de yardımları dokunan Topçu Ocağı yeniden düzenlenerek muhafaza edilmiş ve ocağın takviyesi ile Galata, Beyoğlu ve civar mahallelerde asayiş görevine devam etmesi sağlanmıştır. 1832 yılında Harbiye Levazım ve Baruthaneler İdaresi de Tophane Ocağı’na dahil edilerek Tophane Müşiriyeti kurulur.

 

Tophane Müşirliği’nin kurulduğu 1832 tarihine kadar, Topçubaşı’nın oturduğu ve Evliya Çelebi’nin ‘‘Padişah Köşkü’’ dediği bir yapı olmalıdır. Lewis’in 1835-36 tarihli İstanbul Albümü’nde bu yapının girişi ve kısmen ön cephesi görülmektedir. Boğaz yolundan her iki kenarında taş korkulukları olan bir rampa ile girilen kâgir binanın önünde korintyen başlıklı iki kolon ile iki kolonçeye oturan, kurşun örtülü, anıtsal bir ahşap saçak vardır. Girişin her iki yanında, zemin kat hizasında ahşap kepenkli, kurşun örtülü birer cumba yer almaktadır.

 

Büyük bir olasılıkla 1823 Firuzağa veya hemen sonrasındaki bir yangın sırasında yanan veya büyük ölçüde tahrip olan bu yapının yerine Sultan II. Mahmud yeni kışlalar yaptırır. 1863 yılındaki yangından sonra da yeni Tophane Müşirliği Binası yapılır.

 

Günümüz Tophane Kasrı ile Topçubaşı Köşkü veya Kasrı diye adlandırabileceğimiz yapı arasında kullanım açısından herhangi bir benzerlik yoktur. Buna mukabil, geçmişte de Tophane yapıları arasında zaman zaman padişahların ziyaret ettiği bir yapı veya yapı bölümü olduğunu hatırlamak gerekir, anlaşılan gelenek devam etmektedir. Bildiğimiz kadarıyla XVI. yüzyıldan itibaren teşekkül eden bir gelenek uyarınca, zaman zaman top dökümünü izleyen padişahlar, sadrazam ve üst düzey devlet yöneticileri için verilen ziyafet ve dinlenme ihyitacı dolayısıyla böyle bir yapıya ihtiyaç duyulmuştur.

 

Günümüz Tophane/Mecidiye Kasrı’nın inşaatına, İngiliz Elçiliği Binası’nın yapımı için 1841’de İstanbul’a gelen ve daha sonra uzunca bir süre şehirde kalarak önemli yapılar yapan İngiliz mimar William James Smith tarafından H. 1265/1848-49 tarihinde başlanır. Tophane Müşiri Halil Paşa’nın denetiminde yapılan yapının mimarı her ne kadar bir yabancı da olsa döneminin diğer yapıları Beykoz Kasrı, Küçüksu Kasrı, Ihlamur Kasrı vs. ile benzerlikler taşımaktadır. Boğaziçi’nin çeşitli noktalarına yapılan bu yapılar ile saray artık eskinin ahşap yapılarını terk etmekte ve kâgir yapı geleneğini başlatmaktadır.

 

Kuzey-güney doğrultusunda, denize paralel 10x22 metre ölçülerinde olan kâgir yapı, iki katlıdır. Deniz cephesi aksında, dışa taşan ana giriş bölümü ve batı cephesi birinci kat aksında yer alan geniş konsollara taşıtılan üç pencereli çıkma ile yapı cephesi hareketlendirilmiştir. Yapının esas cephesi girişin bulunduğu eski meydan cephesidir. Ancak bugün bu cephenin görülme şansı çok azdır, yoğun olarak dikkati çeken yapının yola bakan arka cephesidir. Yapının tüm pencereleri yuvarlak kemerli olarak düzenlenmiş, balustratlı bir çatı parapeti yapılmış, cephede madalyonlar, kurdeleler, yatay ve düşey konumda bitkisel motifler kullanılmıştır.

 

Yolun yükselmesi nedeniyle yaklaşık 1.50 metre kadar alçakta kalan ve çevresi denetimsiz büyüyen ağaçlarla kaplı olan bu nadide yapı, günümüzde önünden geçenlerce dahi fark edilmez bir haldedir. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi tarafından kullanılmakta olan bu kasrın esaslı bir şekilde onarıma ihtiyacı vardır. Aynı zamanda yapının yol seviyesinden en az 50 santimetre kadar yükseltilmesini sağlayan bir kaldırma işlemi, hem ülkemizin yapı tekniği konusunda geldiği nokta hem de yapının görünebilir kılınması açısından önemli bir gelişim olacaktır.