Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Yayımlar / Bildiriler

TOPHANE-İ AMİRE

 

İstanbul’un hemen sonrasında Galata bölgesinin eski iskân alanının dışında, surların Doğu Kapısı önünde bir top döküm alanı tesis edilir. Bu tesisin tamamlanmasından kısa bir süre sonra da bu kapı “Porta delle Bombarde” adı ile anılmaya başlanır. Bu arada Yeni Saray’ın [Topkapı Sarayı] yapımı sırasında Tursun Bey’in sarayın Tophane’ye baktığından söz ettiğini de hatırlatmak isteriz. Muhtemelen Galata’da yerleşik Levanten nüfusun kıyı boyunca yayılmaması için kurulan bu tesisin basitçe kurulan bir top dökümhanesi ile teknelerin yanaşması için yapılmış büyükçe bir iskeleden ibaret olduğu sanılmaktadır.

 

Matrakçı Nasuh’un 1537 tarihli Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irâkeyn-i Sultan Süleymân isimli albümünde, Galata surları dışında, sahilde, kurşun kaplı çatısı ile yüksek bir bina, sekiz adet çeşitli boyutta top ve padavra ile örtülü, üç fenerli Tophane Binası görülmektedir.

 

Evliya Çelebi, Fatih Sultan Mehmed’in [1451-1481] bu alanda ağaçlar içinde derli toplu bir tophane inşa ettirdiğini, Sultan II. Bayezıd’ın ise [1481-1512] bu tesisi genişletip, odalar ilave ettiğinden bahis eder. Evliya Çelebi’nin belirttiğine göre Kanuni Sultan Süleyman [1520-1566] atalarının yaptırdığı bu yapıları yıkarak, yeniden bir tophane inşa ettirir. Denizden 100 adım uzakta yamacın eteğinde, dört tarafı 40 arşın [takriben 28 metre] uzunluğunda duvarlarla çevrili bu yapının çatısı balıksırtı padavra [ince tahta] ile örtülüdür. Dökümcüler binasına bitişik, denize yakın bir alanda ise Fatih Sultan Mehmed, Sultan II. Bayezıd ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde inşa edilen ve giriş kapısının üzerinde bir Hünkar Köşkü bulunan Topçu Odaları yer almaktadır.

 

Bu dönemde Tophane bölgesine Arabacılar Kârhanesi Mescidi ile Tophane Ocağı Mescidi adıyla iki de cami yaptırılır. Çeşitli tarihlerde pek çok kere yanan bu yapılar zaman içinde tekrar tekrar inşa edilirler. Bu yapılardan, Sultan III. Selim dönemindeki yenilenmesinden sonra Câmi-i Meştâ-yı Gerdûnekeşân adı ile anılacak olan Arabacılar Kârhanesi Mescidi Sultan II. Mahmud tarafından yeniden yaptırılır. Ancak H. 1225/1810-1811 tarihinde yapılan bu mescid de kısa süre sonra 1823 yılındaki yangında yanar. Yerine günümüzde Tophane sahilini süslemekte olan ve şehrin Rumeli yakasındaki ilk selâtin camii olan Nusretiye Camii yapılır. Tophane Ocağı Mescidi de sık sık meydana gelen yangınlardan nasibi alır ve pek çok kere yeniden yapılır. Son olarak 1956 tarihinde yapılan istimlak sırasında yıkılır ve arsası yola katılır.

 

Tophane’yi oluşturan bazı ahşap binalar H. 1132/1720-1721 tarihinde çıkan yangın sonrası hasar gördüğü için H. 1136/1723-1724 tarihinde büyük bir su sarnıcı inşa ettirilir. Sarnıcın inşası için Topçubaşı İbrahim Ağa görevlendirilmiştir. Aynı yıl padişahların Tophane’yi ziyaretleri sırasında istirahat etmeleri amacıyla bir kasır da inşa edilir. Devrin tarihçelerinin “Kasr-ı Havernak” benzeri dedikleri bu kasır için bir de tarih düşülür:

 

“Kıble-i iclâl kasr-ı ma’delet
Hak mubarek eyleye Han Ahmed’e.”

 

H. 1158/1745-1746 tarihinde Sultan I. Mahmud [1780-1754] döneminde tüm Tophane yapıları, Topçubaşı ve aynı zamanda mimar olan Mustafa Ağa’nın yaptığı proje ve nezaretinde yapılan binalar ile yenilenir ve bugünkü şekliyle beş kubbeli olarak yeniden inşa edilir. Bu yeni yapının en eski görüntülerinden birini Hollandalı ressam J. B. Vanmour’un [1671-1737] bir tablosunda seyretmekteyiz. Bu yapıya ait bir diğer görüntü ise Clara Mayer’in 1794 tarihli tablosunda karşımıza çıkmaktadır.

 

Tophane tesisleri, Sultan III. Mustafa [1757-1773] döneminden itibaren çeşitli kareler hızlı bir değişim geçirir ve çeşitli yapılarla genişletilir. Örneğin; 1790 yılında İstanbul’u ziyaret eden Fransız vatandaşı bir doktor olan Olivier, Tophane avlusunda üç sıra anfitiyatro şeklinde çok güzel kışlalar inşa edilmekte olduğunu söylemektedir. 24 Şubat 1823 günü meydana gelen Firuzağa Yangını’nda Topçu ve Arabacılar Kışlası büyük oranda zarar görür. Sultan II. Mahmud [1808-1839] tarafından Top Arabacıları Kışlası ve dökümhanelerin yanı sıra bir de kâgir buhar makinehanesi ile deniz kıyısına yakın bir bölgeye malzeme ambarları inşa edilir. 1843 yılında Zeytinburnu Demir Fabrikası’nın faaliyete geçmesi ile birlikte top arabası gibi savaş araçlarının yapımı için kullanılır olur.
1847 yılında Sultan Abdülmecid döneminde büyük bir marangozhane kurulur. Burada yüzyılın başından beri ithal edilen sahrâ topları için lazım gelen taşıtlar, toparlaklar ve top kundakları ile mühimmat ve sıhhiye arabaları yapılmaktadır. 1863 yangınında Topçubaşı binası yanar ve Sultan Abdülaziz [1861-1876] tarafından yanan binanın yeri ile Topçu Mektebi arsasının bir bölümü birleştirilerek, 1867 tarihli Devlet Salnamesi’nde Tophâne-i Âmire yapıları top dökümhanesi, buhar makinehanesi, marangozhane, demirhane, çarkhane, saraç atölyesi, nakkaş atölyesi, alethane, terzihane, avadanlıkhane, mastarhane, kılıçhane, tüfenkhane, sandık ve model atölyesi olarak sıralanmaktadır. Bu dönemde daha önceleri talim alanı olarak kullanılan ve denize yakın bir bölümünde Sultan Muhtemelen aynı tarihlerde, 1841’de İngiliz Büyükelçiliği Binası’nın yapımı için İstanbul’a gelen İngiliz mimar William James Smith tarafından bir de kasır inşa edilir. Kuzey-güney doğrultusunda, denize paralel 10x22 metre ebadında olan kâgir yapı iki katlıdır. Yapının esas cephesi, girişin bulunduğu denize doğru olan eski meydan cephesidir. Bugün caddeden görülen, bir bölümü yükselen yol seviyesinin altında kalan arka cephesidir.

 

Birinci Dünya Savaşı sonrası önemini yitiren bu tesis ve onu oluşturan yapılar zamanla terk edilerek harap olmaya başlar ve zaman zaman çeşitli amaçlar için kullanılmaya başlanır. Bir dönem sahil kesiminde yer alan bazı bölümleri ithal arabalar için montaj atölyesi olarak kullanılır. 1956 tarihini takip eden yıllar içinde kışlaların arta kalan kısımları ile Tophane Müşirliği Binası, Meclis-i Mebusan Caddesi’nin genişletilmesi amacıyla yıkılır ve günümüze yanlızca beş kubbeli dökümhane binası ile onun doğusunda yer alan tek kubbeli yapı kalır. Tophane tesislerinin deniz bölümüne ise 1958 tarihinde liman tesisleri ve antrepolar inşa edilir. Böylelikle beşyüz yıla yakın süredir varlığını sürdürmekte olan ve XV. yüzyılın ikinci yarısı ile XVI. yüzyılın ilk yarısında dünyanın en büyük ve en nitelikli toplarının döküldüğü, İstanbul’un ilk sanayi tesislerinden biri de tarihe karışmış olur.

 

Tophâne-i Âmire Binası, 1956’dan sonra Askerî Müze olarak kullanılmak amacıyla yeniden düzenlenmeye çalışılsa da depo olarak kullanılmaktan öteye bir gelişme görülmez. 1972 yılından itibaren restorasyon amacıyla boşaltılarak onarıma başlanırsa da büyük harcamalar gerektirdiğinden bu onarım da tamamlanamaz. 1992’de Mimar Sinan Üniversitesi’ne tahsis edilen yapıda zaman zaman sanatsal etkinlikler düzenlenmektedir.