Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Yayımlar / Bildiriler

KURŞUNLU MAHZEN KÖŞKÜ VE YERALTI CAMİİ

Hicret’in 92 [711] senesinde Abdülaziz oğlu Ömer bir büyük kule yaparak ismini Kahr Kulesi koydu. Bazıları buraya Kahr şehri dediler. Hâlâ Kurşunlu Mahzen olan yeri onlar yapıp cami ettiler.

Evliya Çelebi ünlü seyahatnâmesinde daha sonraları Yeraltı Camii olarak düzenlenen yapıyı yukarıdaki sözlerle tarif eder.

Her ne kadar Evliya Çelebi Abdülaziz oğlu Ömer’in yaptırdığını söylerse de, bizim bir dönem Mahzen-i Sultani / Kurşunlu Mahzen adıyla tanıdığımız Kastellion ton Galatau isimli bu hisar II. Tiberios [578-582] döneminde artan Arap akınlarına karşı Haliç’in girişini kontrol amacıyla yaptırılır. Cristoforo Buondelmonti’nin XV. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilen gravürlerinde etrafı yüksek duvarlarla çevrili bir avlu ve yüksek bir kuleden oluşan hisar, aynı zamanda Haliç’e girişi önleyen zincirin bir ucunun da bağlandığı yerdir. Zaman zaman Galata Kulesi’yle karıştırılan bu yapıya verilen Galatau ismi ile ilk olarak karşılaşılmaktadır. Daha VI. yüzyılda, Galata’ya Cenevizlilerin yerleşmesinden çok önceleri karşımıza çıkan bu isim, Galata adının Ceneviz menşeli olduğu konusundaki yaygın görüşleri de tekrar gözden geçirmemiz gereğini ortaya çıkarmaktadır.

17 Temmuz 1027 tarihinde İstanbul’u kuşatan Haçlılar, liman önündeki zinciri kendileri için büyük bir engel gördüklerinden büyük bir arbedeyle Galata Hisarı’nı ele geçirirler. Bildiğimiz kadarıyla bu savaş Kastellion ton Galatau’nun ikinci defa kuşatılmasıdır. Daha önce Romalı tarihçi Theophanes İslam ordularının 717 tarihinde şehri kuşattığı sırada kıyıdaki bu hisar önünde savaşıldığından bahseder. 1267’de Galata’da yerleşme izni elde eden Cenevizliler bu izin gereği mevcut Galata surlarını yıktıklarından Galata Hisarı içinde küçük bir Bizans birliği bulunan bir garnizona dönüşür. İstanbul’un fethi sırasında Galata savaşmadan teslim olduğundan Galata Hisarı’na dokunulmaz. Evliya Çelebi hisarın Sultan II. Bayezıd döneminde Küçük Kıyamet adıyla bilinen deprem sırasında tahrip olduğunu ve bazı bölümlerinin yıkıldığını söylemektedir. 1573 tarihli Matrakçı Nasuh gerekse 1584 tarihli Hünername çizimlerinde Galata Hisarı / Mahzen-i Sultani görülmemektedir. XV ve XVI. yüzyıllara ait resmî kayıtlarda Kurşunlu Mağaza adıyla tanınan bu hisardan arta kalan yapının Büyük Gümrük olarak kullanıldığını öğreniriz. Muhtemelen şehre gelen ithal malların depolandığı veya satışının yapıldığı bu yapı, gümrüğün buraya nakledilmesiyle yenilenir.

Türk Sivil Mimarisinin en güzel görüntülerinden birini oluşturan Kurşunlu Mahzen Köşkü, hisarın büyük burcunun üzerinde yapılan gümrük binasıdır. John Lewis’in 1836 tarihli gravürü bu köşkün heyecan verici görüntüsünü günümüze ulaştırır. Kurşunlu Mahzen Köşkü’nün arka cephesinin Galata Kulesi’nden çekilmiş 1854 tarihli bir de fotoğrafı vardır.

Ayvansarâyî Hüseyin Efendi’nin Hadikat-ül Cevami’de naklettiğine göre bu kasrı "Şehid Ali Paşa merhem Kasr-ı mezbûru H. 1128 [1716] Rebiülâhirinde bina etmiştir... Daha sonra Kasr-ı mezbûr H. 1235 [1819] senesinde muhterik olmağla Sadrazam Derviş Paşa tarafından tecdîd eylenmiştir..."

Kule bölümünün kalıntıları üzerine Kurşunlu Mahzen köşkü inşa edilen yapının zemin kat seviyesindeki çok ayaklı mahzeni bir efsaneye de kaynaklık eder. Mahzenin bir bölümünde H. 96 [714] yılındaki sefer sonrası Emevi Orduları başkomutanı Müslime, Mesleme ile ordunun kuşatma sırasında şehit olan ileri gelenlerinin medfun bulunduğu, bu nedenle ordunun Şam’a geri dönüşü sırasında bu bölümün kapısının kurşun akıtılarak mühürlendiği rivayet olunur. Resmî kayıtlarda Mahzen-i Sultani adıyla kayıtlı olan yapının halk arasında Kurşunlu Mahzen ismiyle meşhur olmasının nedeni de muhtemelen bu rivayettir. Sultan IV. Murad [1623-1640] burada bulunan mezarların yanına bir cami yaptırmayı düşünürse de bu tasarı gerçekleşmez. Yüzyıl kadar sonra Çorlulu Köse Mustafa Bâhir Paşa bu mahzeni boşaltarak cami olarak yeniden düzenler. Kule şeklindeki minaresi kısa süre sonra meydana gelen depremde yıkıldığı için Sultan I. Mahmud [1730-1754] tarafından yeniden yaptırılır. Bu nedenle ana giriş kapısı üstündeki H. 1166 [1752] tarihli uzun manzum kitabede cami Sultan I. Mahmud tarafından vakfedilmiş gibi gösterilir. Hangi tarihten itibaren Yeraltı Camii adının kullanıldığını tespit edemediğimiz yapının minaresinin ve külahının zaman içinde değişiklikler geçirdiğini görürüz. 1854 tarihli fotoğrafta ince uzun bir kurşun külahla sonlanan minare, 1868 tarihli fotoğrafta ise oldukça farklı bir görünüşe bürünmüş olarak karşımıza çıkar. Şerefeden itibaren yenilenen minarenin ahşap dikmeler ve ahşap bir saçakla sonlanan şerefesi farklı bir görüntü sunmaktadır. Daha önceki kurşun külah yerine topuz başlıklı yeni bir tepelik yer almaktadır. 1900’lü yıllarda çekilen bir diğer fotoğrafta ise minare külahının tekrar değiştiğini, daha küçük ve güdük bir kurşun külah yapıldığını görürüz. Kemeraltı Caddesi’yle bir seviyede olan ve üstünde Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü olarak kullanılan iki katlı büyük bir ahşap yapı bulunan Yeraltı Camii muntazam dikdörtgen bir plana sahiptir. Yapıya Kemeraltı Caddesi’nden yüz alan cephesinden girilmektedir. Beş açıklıklı giriş cephesinin orta aksında ana giriş kapısı yer almakta olup, günümüzde çoğunlukla cephenin solundaki son açıklık giriş olarak kullanılmaktadır. Ana giriş kapısının solundaki pencerenin önüne mihrap, onun hemen solundaki son açıklığa ise küçük ve alçak, ahşap bir minber yerleştirilmiştir. Camii içine gün ışığı bu cephedeki üç pencere ile sonradan oluşturulan giriş kapısından girmektedir. Caminin diğer iki girişi ise günümüz Karantina Sokağına açılan ve yapı içinden merdivenlerle çıkılan iki kapıdır. Yapı içinde duvarlardan bağımsız olarak kare kesitli, üst örtüleri çapraz tonoz olan 45 ayak bulunmaktadır. Ayakların nerede ise ara açıklıklar kadar büyük olan ebatları nedeniyle cami mekânını tam olarak algılamak mümkün olmamaktadır. Mihrap aksındaki üçüncü açıklıkta ise, zeminden bir karış yükseklikte ayaklar arasına yapılmış bir müezzin mahfili bulunmaktadır.

Caminin içinde Eshaptan Amr B.Al-‘Aş Al-Sahmi [573?-663] Vehb B. Huşeyre ve Süfyân B. Uyeyne Hazretlerine atfedilen üç adet makam yer almaktadır. Caminin güney bölümündeki tarafında Süfyân B. Uyeyne, yapının Karantina Sokağı’na dayanan bölümünün güneyindeki açıklık içindeyse yan yana Amr B. Al-‘Aş Al-Sahmi ve Vehb B. Huşeyre Hazretlerinin makamları bulunmaktadır. Son dönemde yenilenen caminin diğer camilerimize benzemeyen bir mekân oluşumu vardır. Ayrıca İstanbul’un geçmişi 1500 yıla uzanan bir hisardan arta kalan yapıyı kendi inancı doğrultusunda kullanmaya başlamasının en güzel örneklerinden biri olan Yeraltı Camii.