Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Yayımlar / Bildiriler

ANTALYA KALEİÇİ’NDE GÖNÜL EVİ

 

Antalya Kaleiçi’ndeki Sevgi ve Erdoğan Gönül’e ait bu evin restorasyonu, mimar Sinan Genim’e “Yapı Dalı Koruma Sanatı” ödülünü getirdi.

 

Sinan Genim Türkiye’nin dört bir yanından toplam 148 eserin katıldığı IV. Ulusal Mimarlık Sergisi’nde “Yapı Dalı Koruma Sanatı” ödülünü Antalya Kaleiçi’ndeki Sevgi ve Erdoğan Gönül’e ait evin restorasyon çalışmasını yaparak kazandı. Dr. Sinan Genim Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğretim görevlisi, Beşiktaş ve İstanbul Büyükşehir belediye meclis üyesi. Bir mimarlık bürosu sahibi olmanın yanı sıra yirmi beş yıldır öğretim üyeliği yapıyor. Dolmabahçe ve Beylerbeyi sarayları, Çengelköy Sâdullah Paşa Yalısı, Arnavutköy Tersan Yalısı, Büyükdere Fuad Paşa Yalısı, Karaköy Fransız Geçidi, Büyükada Anadolu Kulübü, Bağlarbaşı Abdülmecid Efendi Köşkü gibi büyük kültürel ve tarihî değere sahip yapıların restorasyonunu gerçekleştirmenin yanı sıra, korunması gerekli yapı kavramını ülkemizde savunan isimlerinden biridir. “Ülkemizde son yıllarda sayıları hızla artan, estetik kaygılardan uzak yapılar çok sık görülmeye başlandı. Bunun sebebi ülkemizde burjuva ve aristokrat sınıfının olmaması, bu olmayınca da ‘şehirli insan’ olmuyor. Bizim korunması gerekli yapı adını verdiğimiz binalar, konserve binalar değil, her şey insan ve ilerisi için düşünülmüştür, bu yüzden de değerlidirler. Eski güzel yapıların günden güne yok olması bir tesadüf değil elbette, bu konuda başta yöneticiler olmak üzere hepimiz suçluyuz. Bu durumun örneklerini bütün kültürler gibi biz de yaşadık, bunu normal karşılamak gerekir.

 

Her toplum bulunduğu yerde kendi kültürünü vurgulamak ister. Nitekim Fâtih Sultan Mehmed 1453’te İstanbul’u fethettiğinde Aziz Havaryum’u yıkıp onun temelleri üzerine Fâtih Camii’ni yaptırdı, bundan elli yıl sonra Forum Taurus’un üstüne Beyazıt (II) Camii yaptırıldı. Dolayısıyla şehir yavaş yavaş Türk İslâm kimliğine bürünmeye başladı. İnsanlar şehirleri fethettiklerinde onunla birlikte kültürünü de alırlar, Fâtih ve Fâtih’ten sonraki padişahlar şehrin siluetini yeniden yarattılar.

 

1950’lerden sonra tahrifat artarak devam etti, 1970 ve 1980’lerde İstanbul yeni bir kültüre kaymaya başladı. Dünyanın her yerinde prestij bölgeleri vardır, bizde böyle bir şey yok. İnsanlar son derece rahat bir şekilde istedikleri yerlere yapılar dikebiliyorlar (Bu yapılara gecekondu demeye dilim varmıyor, çünkü bunlar 4-5 katlı her türlü modern özelliğe sahip binalar), durum böyleyken eski yapıları nostaljik düşüncelerle korumak mümkün değildir. Ülkemizde kültür seviyesi arttıkça, arazi rantı kavramı yerini estetik duygusuna bırakacaktır. Şu anda devlet belirli mekanizmaları harekete geçiremediğinden ya da buna gücü yetmediğinden gereken yerlerde müdahale edemiyor. Mimari, insan hayatında çok önemli bir yere sahiptir, çünkü insan hayatını doğrudan etkilemektedir. İleride yapacağı işi, eğitimini, hayat görüşünü, zevklerini etkilemektedir. İşte biz bunun için şehrimize sahip çıkmalıyız.

 

Antalya Kaleiçi’ndeki ev, avlusu ile yüksek tavanlarıyla tipik bir yöresel mimari yapıdır. Tabii ki o da bizim bu kültür savurganlığımızdan nasibini almış ve yıkılmak üzereydi. İlk önce temel bir çalışma yapıp neler yapabileceğimizi düşündük, daha sonra da bunu hiç ödünsüz hayata geçirdik. Mücadeleci bir insanım, tartışmayı severim, belki de bu yüzden bu işleri yapmayı seviyorum. Bir de karşınızda sizi anlayan, sizden desteğini esirgemeyecek kültür birikimine ve estetik zevkine ulaşmış insanlar varsa işin zor yönleri yerini zevkli bir çalışmaya bırakmaktadır.

 

Antalya Kaleiçi’ndeki evin sahipleri Sevgi ve Erdoğan Gönül bu güzel çalışmanın beraberce ortaya çıkardığımız bölümünde bana ihtiyacım olan en büyük desteği verdiler. Böyle anlayışlı ve kültürlü insanlarla çalışmasaydım başarılı bir sonuç çıkmazdı sanıyorum. Evi yeniden hayata döndürürken her aşamada eski ruhunu bozmadan bunu gerçekleştirmeye çalıştık. Geçmişte, Antalya’nın en önemli yerleşme bölgesi olan Kaleiçi, konut iskânının kale dışına taşması sebebiyle hemen hemen bütün geleneksel yerleşme bölgelerimizin başına gelen âkıbete uğramış, ya terk edilmiş ya da konutlar büyük ölçüde el değiştirerek daha düşük gelir grubundan kişilerin mülkiyetine geçmiş. Bu sebeple gerek giderek terk edilmesi gerek asıl sahiplerinin bu yapıları elden çıkarmaları, bu binaların bakımsız ve onarımsız kalmasına yol açmıştır.

 

XIX. yüzyılın son çeyreğinde yapıldığını tespit ettiğimiz bu yapıda da aynı görüntüyle karşılaştık. Giderek bakımsız kalan yapı büyük ölçüde tahrip olmuş, cephe sıvaları dökülmüş, dış etkenlere açık kalan ahşap taşıyıcılar ve kaplamalar bozulmuş, Müze sokağına bakan bölüm ise yıkılmıştı. Geleneksel Türk konut mimarisinde dış sofalı tipten, iç sofalı tipe geçişi örnekleyen yapının, açık sofası daha sonraları ahşap bir doğrama ile örtülmüş ve sokağa doğru eklenti bir çıkma ile odaya dönüştürülmüş, zemin katta ise odalar bölünmüş ve avlu zemini tahrip edilmişti.”

 

Sinan Genim orijinal fonksiyonuna bağlı kalıp konut olarak projelendirilen yapının planlamasına müdahale etmeme ilkesini ön koşul olarak gördüklerini söylemektedir. “XX. yüzyıl konforunun gerekleri olan mutfak, banyo gibi hacimleri sağır duvarların bulunduğu iç kısımlara aldık. Isıtma ve klima için tavan yanlarını kullandık, endirekt aydınlatma seçilerek tavanların zedelenmesini önledik.”