Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Projeler / Yapılar

Eskişehir Odunpazarı Kentsel Alan Düzenlemesi

Mimari

Dr. M. Sinan Genim

Yardımcılar

Atilla Ezer

Belma Barış Kurtel

Memet Charum

Özgen Esen

Naime Alaybaşı

Emine Merdim

Sinem Ünsal

İşveren

Eskişehir Büyükşehir Belediyesi

Statik

Attila Çaydamlı

Mekanik

Selim Evyapan

Elektrik

Korkut Daşdemir

İşlev

Kentsel Alan Düzenlemesi

Proje Yılı

2000-2001

Arsa Alanı

5000 m²

İnşaat Alanı

I. Teklif: 5618 m²

II. Teklif: 7749 m²


Eskişehir Odunpazarı Kentsel Alan Düzenlemesi
Eskişehir Odunpazarı Kentsel Alan Düzenlemesi

ESKİŞEHİR ODUNPAZARI’NIN HİKÂYESİ

http://www.arkitera.com/gorus/963/eskisehir-odunpazarinin-hikayesi

 

Günümüzden yaklaşık 500 yıl önce ünlü düşünür Francis Bacon büyülü sarayları çabucak yaratmayı şairlere bırakın daha kolaydır demektedir. Mimar eğitimi almış bir kişi olarak bizim işimiz sözcüklerle oynamak değil, insanların içinde dolaşmaktan ve onu kullanmaktan mutluluk duyacağı yapılar yapmak olmalıdır. Pek çok mesleğin temelini görmek oluşturur, yaptığı işte başarılı olmak isteyenler bakmaktan, görmeye geçmek zorundadırlar. Görmek geliştirilmesi gereken bir duygudur. Uzun yıllar aynı şeye bakarsınız, sık sık önünden geçersiniz, ancak onu görmezsiniz. Eğer bir problemle karşılaşmışsanız, yaptığınız işin gereği olarak onu aramıyorsanız, yanı başınızda da olsa gerekmediği için onu görmezsiniz. Bu nedenle insanlığın en önemli özelliği olan merak duygusunu geliştirmek, bizi alakadar çok alakadar etmese de merak edip araştırmak pek çok şeyi görmemize ve bu nedenle öğrenmemize, bilgi boyutlarımızı genişletmemize yol açar.

 

Ülkemizde yapılan yeni yapıların, hem mimari hem de yapı olarak kalitesizliği hepimiz için büyük bir üzüntü kaynağıdır. Bence bunun altında yatan en önemli neden merak duygumuzun olmaması ve buna bağlı olarak da görmeyi ve öğrenmeyi toplumca unutmamızdır. Pek çok meslektaşımın araştırmak, bu ülkede binlerce yılda oluşmuş olan kültürleri ve onların yarattığı örnekleri görmek ve onlardan ders almak yerine, yeteri kadar bilmedikleri ve tanımadıkları kültürlerin dergi ve kitaplarda yayınlanan örneklerine bakarak, içeriğini özümsemeden kopya örnekler yapmaya çalışmalarının getirdiği olumsuzluklar hepimizi sıkıntıya sokmaktadır.

 

Önce kendimizi tanımalı ve öğrenmeliyiz, mimarlık mesleği için bunun en iyi yolu rölöve yapmaktır. Proje çizmek, iyi proje düzenlemek elbette önemlidir, ancak amaç proje yapmak değil, yapı yapmaktır. Mimarlar yalnızca proje çizmezler, mimarlar yapı yaparlar, yapı yapmalıdırlar. En iyi projelerin bile uygulandığı zaman, yani gerçeğe dönüştüğü zaman çoğu kişiyi rahatsız ettiğini bilmekteyiz. Gerçek olan içinde insanların yaşadığı, mutlu oldukları geleceğe kalacak yapılardır. İşte bunun için geçmişi görmeyi ve onu geleceğe taşımayı öğrenmemiz gerekiyor. Geçmişte şehirlerimiz nasıl oluştu, geçmiş dönemlerin anıtsal ve sivil yapıları nasıl yapılıyordu? Zaman zaman bazı anlamsız taşlamalarla da karşılaşsam, yine de öğrenmenin öncelikle yapmaktan geçtiğini savunurum. Rasmussen’in dediği gibi mimarın işi zordur, o oyuncuları sıradan insanlar olan bir oyunun rejisörüdür. Her ne kadar teorik olarak istediği oyuncuları seçme şansı varsa da, geçmişte de gördüğümüz gibi pek çok faktör onun istediği oyuncular ile bu oyunu oynamaya, istediği yapıyı yapmayı imkan vermez. Ülkemizde XX. yüzyılın başlarından itibaren oluşan karmaşa yapı yapma sanatının büyük oranda unutulmasına yol açmıştır. Betonarmenin yaygın olarak kullanılmaya başlandığı ülkemizde, geleneksel yapı malzemelerini tanıyan, onları geçmişte olduğu gibi kendi yeteneklerini katarak hayata geçiren usta sayısı nerede ise yok denecek kadar azdır. Bu bizim öncelikle geleneksel yapı formlarını, estetik anlayışı, proporsiyon denilen kavramı unutmamıza yol açmıştır. Geçmiş mimarinin yarattığı sivil mimarlık örneklerini günümüzde muhafaza etmek oldukça zor bir konudur. Yaygın olarak kullanılmayan, yalnızca nostaljik olarak beğenilen, sahibi kendimiz olduğumuz zaman şikayet ettiğimiz. Ancak başkasının mülkü olan korunması gerekli yapıların muhafaza edilmesini istemenin çağdaş bir insan için başarı değil, başarısızlık olduğunu düşünürüm. Geçmiş kültürümüzün yarattığı şehirlerimizi ve onu oluşturan geleneksel konut yapılarımızı geleceğe aktarmak istiyorsak, öncelikle bu yapıların çağdaş kullanım olanakları ile kullanılabilirliğini sağlamak mecburiyetinde olduğumuzu unutmamalıyız. Bu nedenle onu yaşanabilir hale getirmeye çalışan her türlü girişime destek vermeliyiz. Bu problemi yok farz ederek veya bürokrasinin oluşturduğu emir verme ve yasaklama anlayışı ile çözmemiz mümkün değildir.

 

İşte anlatmaya çalıştığım bu nedenlerle bir örnek olması amacı ile gerçekleştirdiğimiz Antalya Kaleiçi Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü binalarını gezen Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen Haziran 2000’de beni telefonla aradı. Çok iltifatkar sözler söyledi, öylesine ki “...ben pek kimseyi aramam, taktir hislerimi sözlerle ifade etmem, ancak bu yapılar gerçekten olağanüstü. Sinan’cığım seni kutlarım, bunca yıldır bana restorasyon diye portakal sandığı yapmayı yutturmuşlar...” dedi. Hemen akabinde “... ne olur bize yardım et. Eskişehir’de de benzer bir Enstitü kuralım. Odunpazarı’nda bir örnek yapalım ...” Bende çok sevindim ve heyecanlandım. Hoca, elimden ne gelirse yaparım, merak etme dedim ve kısa bir süre sonra Eskişehir’e giderek kendisini ziyaret ettim. Odunpazarı’na gittik. Akarbaşı Mahallesi’nde Atatürk Bulvarı’ndan [Seyitgazi Caddesi] cephe alan ve Belediye’ce kamulaştırılmış üç yapı adasında böylesi bir projenin gerçekleştirilebileceğine karar verdik. İki, üç kere tüm büro Eskişehir’e gittik, rölöveler yaptık, literatür araştırmalarına giriştik ve üç ay sonra Eskişehir’e bir armağan olarak Avan Proje niteliğinde bir proje sunduk. Yılmaz Hoca büromuza kadar gelerek projeyi aldı. Hiç unutmam, hepimiz öylesine heyecanlanmıştık ki, sarılıp birbirimizi kutlarken, Hoca’nın gözlüğü bile kırıldı. Eskişehir’e dönen Hoca bu projeyi önüne gelene göstermeye başladı, beni de pek çok kişi aradı ve kutladı, aman nasıl oldu da birinin aklına geldi. Belki bu sefer Odunpazarı kurtulur dediler.

 

Kısa süre sonra bu projenin uygulanmaya konulmasına karar verildi. Yılmaz Büyükerşen bana uygulama projelerini çizmemi teklif etti. Bende ona, bunca yıldır kamuya armağan dışında iş yapmadığımı, bu işi Eskişehir’de kurulacak bir büro eliyle yapmanın doğru olacağını, bu projenin Odunpazarı’nı göz önüne alırsak çok küçük bir bölüm olduğunu, Eskişehir’de konuyu bilen eleman azlığını göz önüne alarak insan yetiştirmenin çok daha önemli olduğunu anlatmaya çalıştım. Sonuç da o beni ikna etmiş olmalı ki altı ay sonra armağan olarak çizdiğimiz Avan Proje’nin uygulama projelerinin yapım işi ihaleye çıktı. 29 Mart 2001 tarih ve 0859 sayılı Encümen Kararı ile yapım işi tarafımıza ihale edildi. 1 Nisan 2001 günü Eskişehir Büyükşehir Belediyesi ile sözleşme yaptık. Arazinin haritalarını yaptırdık, anılan alanda bulunan üç adet korunması gerekli sivil mimarlık örneğinin rölövelerini hazırladık. Her ne kadar Eskişehir evleri hakkında bir fikrimiz oluşmuşsa da, bunun uygulama projesi için yetersiz kaldığını görerek, nerede ise her hafta sonu Eskişehir’e gittik, Odunpazarı evlerinin özelliklerini tespit ettik, rölöveler yaptık. Bir fikir projesi olarak düzenlediğimiz Avan Proje’yi yeniden, hem mülkiyet sınırları hem sokak profilleri hem de arazi eğimlerini göz önüne alarak yeniden çizdik ve 8 Haziran 2001 günü Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Fen İşleri Daire Başkanlığı’na 20 pafta 1/200 ölçekli Mimari Proje, 14 pafta 1/200 ölçekli Statik Proje, Mekanik Tesisat Öneri Raporu, Elektrik Tesisatı Öneri raporu olarak teslim ettik. Yılmaz Büyükerşen bize şaka yapmış olmalı ki bu tarihten sonra işe rüfailer karıştı, Hoca bize şaka yapmış olmalı dedim, o zaman aklıma gelmemişti ama, daha sonra gördüm ki sözleşmenin tarihi 1 Nisan, insan istese yapamaz. Sen yılın bunca günü dururken gel 1 Nisan’da sözleşme yap..! Önce, telif haklarımızın devri istendi, olmaz dedim. Ben bunca yıldır, tüm yaptığım yapıların telif haklarını kimseye devretmedim. Her yaptığım yapının günahı da, sevabı da benimdir. Olmaz öyle şey dedim ve beklemeye başladık. 16 Ağustos’da bir yazı yazdık, ne oldu projeleri onaylamadınız, bize herhangi bir haber vermediniz. 1/100 ölçekli Kati Proje çalışmalarına devam ediyoruz, değiştirmemizi istediğiniz herhangi bir şey var mı? dedik ve Eskişehir sefamız başladı, gittik, geldik herhangi bir ilerleme yok. 27 Kasım 2001’de bir yazı daha yazdık. Anlaşılan bu işten hayır yok, gelin bu sözleşmeyi fesih edelimde bari teminatımızı kurtaralım dedik. Eskişehir’deki ilgililerde bunu beklermiş, 11 Aralık’da aramızdaki sözleşmeyi fesih ettik ve kendimizi kurtardık. Olayların bu hale gelmesinden ötürü kendim dışında kimseyi suçlamıyorum, bunca yıllık prensiplerimi bir kenara bırakıp, kamuyla iş yapmanın bedelini ödediğimi düşünüyorum. Üstelik, neden ülkemizde çok uzun yıllardır doğru dürüst yapı yapılmadığının cevabını bir kere daha aldığıma da memnunum. Kamuyu temsil eden insanların, ben yaparım, yalnızca ben yapmalıyım anlayışının getirdiği büyük olma rolünün burada da devreye girdiğini düşünüyorum. Velhasıl ne oldu ise oldu ama bizim iyi niyetle başladığımız ve bir armağan olarak düşündüğümüz bu konu bizi üzen bir işe dönüştü.

 

Eskişehir’i kötü bir anı olarak unutmaya çalıştığımızı düşünürken, Sevgili Dostum Mimar İbrahim Yaşar Dedelek bizi arayarak kutladı,”... sizin binalar çok güzel oluyor dedi. Ne binası, biz bina filan yapmıyoruz, o projeden vazgeçildi dedim. Binalar yapılıyor, gelinde bakın...” dedi.

 

Bizim hazırladığımız Avan Proje Eskişehir’de uygulandı. Yapıların üstüne asılan tabelada Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Erkan Uçkan Danışman olarak görülüyordu. Ebru Taneri’de mimar. Şimdi meslek etiği açısından bizim hazırladığımız ve üzerinde imzamız olan bir projeyi kendi yetenekleri doğrusunda değiştirdiklerini ileri sürerek uygulamaya koyan bu iki meslek mensubunu mu kınamalıyız? Yoksa bu yapıları ben yaptım demek için bu insanları kullanan Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’i mi? Karar sizin ben herhangi bir yargıya varmak istemiyorum. Önce yargıya başvurmak istedim, sonra uğraşmaya değmeyeceğini düşündüm, çünkü karşıma Eskişehir Büyükşehir Belediyesi çıkacaktı. Kamuya saygım, buna mani oldu. Oturdum, yapı yapmaktan sonra en iyi bildiğim işi yapmaya karar verdim, gelecek de genç meslektaşlarıma örnek olsun diye bu işin hikâyesine yazdım. Ayrıca gerçekten mesleğine saygı duyan ve onu uygulamaya çalışan meslektaşlarım ile bir araya gelerek bir sivil toplum örgütü çatısı içinde birleşmeye karar verdik. Bundan böyle kendi haklarımı olmasa bile genç meslektaşlarımın haklarını çok daha etkin bir şekilde koruyacağım, herkesin onlara, onların emeklerine ve onların yaptıklarına saygı duyması için çalışacağım.

 

ESKİŞEHİR | 20 HAZİRAN 2000

 

http://www.arkiv.com.tr/proje/eskisehir-odunpazari/6694

 

İç Anadolu Bölgesi’nin kuzeybatı kesiminde yer alan Eskişehir ve yakın çevresi çok erken dönemlerden beri iskân edilmektedir. Orta Anadolu platosunun başlangıç noktasında yer alan şehrin bilinen ilk isminin Anadolu kökenli olduğu Luwi ve Hitit dillerinde “kapı” anlamına gelen Doru/Toru sözcüğünden üretilen Dorula/Torula “kapıcık” sözcüğünün, bölgenin Hellenleşmeye başlaması ile birlikte “yeri” anlamına gelen -eion yada- ion ekini alarak Dorylaeion/Dorylaion şeklinde söylendiğini bilmekteyiz. Eskişehir’in Anadolu platosuna ulaşan altı yolun birleştiği bir noktada olması bu görüşü büyük ölçüde destekler, efsane niteliğindeki bir diğer anlatım ise şehrin Erythrai’li [Çeşme yakınlarındaki bir İonia kenti] Dorylaos’a izafeten Dorylaeion olarak anıldığıdır [Umar 1993, 223].

 

Anadolu’da Roma egemenliğinin başlaması ile birlikte şehrin adı Dorylaeum’a dönüşür. Bizans döneminde tekrar Dorylaeion - Dorylaion olarak anılan şehir, 673’ten sonra zaman zaman Anadolu içlerine kadar uzanan Arap akınlarından da etkilenir ve Arap kaynaklarına Edrolya - Duruliye adı ile geçer. XII. yüzyıldan itibaren Selçuklu etki bölgesinde kalan şehir artık Sultan Öyüği - Sultan Üyiği veya Sultan Yüği adı ile tanınmaktadır. Osmanlı Devleti’nin kuruluşu ile şehrin adı Sultan Önü olur. İlk Osmanlı Livası olan şehir, belki de bu özelliği nedeni ile Matrakçı Nasuh’un Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Irakeyn-i Sultan Süleyman Han isimli 1533-1536 Irak Seferini anlatan görsel içerikli albümünde Eskişehir olarak belirtilir [Yurdaydın 1976, 109b].

 

XVI. yüzyıldan günümüze zaman zaman ve bazı kaynaklarda Sultanönü ismi kullanılsa da, Eskişehir adı değişmeden günümüze kadar gelir. Orta Anadolu’ya batı yönünden giriş kapısı olan Eskişehir’in bu özelliği bin yıllar boyu değişmez [Stewıg Tarihsiz, 131-141].

 

Çok uzun bir zaman süresince şehrin içinden geçen yol ordu ve kervan yolu olarak kullanılmaya devam eder. Haç yolu da şehirden geçmektedir. 1889 yılında başlayan çalışmalar sonrası 1892 yılında İstanbul - Ankara demiryolu işletmeye açılır. Günümüze kadar başkaca bir alternatifi bulunmayan bu yol geçmiş dönem yollarının güzergahını izlemektedir. 1950’lere kadar Anadolu’nun İstanbul ile karayolu bağlantısı da Eskişehir üzerinden sağlanmaktadır, hâlâ İstanbul - Ankara demiryolunun bağlantısı bu yolla sağlanır. Tüm bu avantajlarına rağmen Eskişehir arzulanan önemine kavuşamaz. Belki de kısa sürede ulaşılan bir limana sahip olmaması bu sıkıntıyı yaratmaktadır. Anadolu’daki Helen hakimiyeti sonrası Eskişehir hiçbir zaman bir başkent veya idare merkezi olmaz. Her zaman bir tüketim şehri yerine, ticaret ve üretim şehri olmayı yeğlemiştir. Şehircilik tarihine genel olarak baktığımızda, günümüzdeki evrensel şehirlerin tümünün tüketim şehri olduğunu görürüz. Tüketim şehirleri ister doğulu bünyede, isterse batılı bünyede olsun, her zaman için düzenli yollar, anıtsal yapılar ile süslüdürler. Üretim şehirleri ise ya gerekli sermayeyi bulamadıklarından, ya da kısıtlı birikimlerini yapılara yatırmaktansa, sermayelerine eklemeyi seçtiklerinden daha mütevazi yapılanmalar ile yetinmişlerdir. 1958 yılında kurulan Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nin 1982 yılında Anadolu Üniversitesi’ne dönüşmesi, 1993 yılında kurulan Osmangazi Üniversitesi nerede ise yüzyıllardır özlenen gelişimi tetiklemiş ve Eskişehir bir üniversite kentine dönüşerek gelişimini hızlandırmıştır.

 

Geçmiş dönemde Eskişehir’de yukarıda belirtmeye çalıştığımız gerçeğe uygun bir yerleşim gösterir. Geleneksel yerleşme birbirinden yaklaşık 800 m. uzaklıkta iki ayrı fonksiyonlu iskândan oluşmaktadır. Şehrin güney kesiminde yer alan tepelerin kuzeye bakan yamaçlarında yer alan konut alanları, yani Odunpazarı semti ile ovada yer alan Çarşı semti. Genellikle gayrimüslim nüfusun konutlarının ve ticari yapıların bulunduğu çarşı semtinin merkezi 1905 yılında yanan kapalıçarşı olmalıdır. Odunpazarı yerleşmesi ise Alaaddin Camii sırtlarından başlayıp, Kurşunlu Külliyesi çevresinde yoğunlaşır. Çarşı semti ile Odunpazarı’nın arasında ise bostanlar ve mezarlıklar yer almaktadır. Her iki yerleşim alanında da pek çok kaplıca - ılıca vardır. Özellikle Kurşunlu Camii yakınındaki kaplıca yapısı Matrakçı’nın çiziminde önemle belirtilmiştir. Gerek 1905’deki büyük çarşı yangını, gerekse İstiklal Savaşı sonrası Yunanlılar’ın geri çekilmesi [1922] sırasında çıkarılan yangınlarda şehir pek çok anıtsal nitelikli yapısını kaybeder.

 

Birçok Anadolu-Türk kentinde görüldüğü gibi anıtsal bir Cuma Camii [Kurşunlu Camii] çevresinde oluşan Odunpazarı semti, yaklaşık 40-50 hektarlık [400 ila 500.000 m2] bir alandan oluşmaktadır. Yoğun konut yapılarının yanı sıra Kurşunlu Külliyesi çevresinde bir miktar yerel ticaret yapılarının ve mahalle aralarında tipik mahalle bakkallarının bulunduğu semt de, yüzyılımızın ortalarına dek Eskişehir’in yüksek gelir grubu yaşamaktadır. Ancak kentin, giderek istasyon yönüne doğru yayılması ve apartman tipi yerleşmenin moda olması, Odunpazarı’nın büyük oranda terk edilmesine ve kiracılık oranının % 70’lere vardığı bakımsız ve harap bir duruma düşmesine yol açar.

 

Şarkiye, Dede, Orta, Cunudiye, Akcami Paşa, Alanönü, Akarbaşı ve Akçağlan adı ile anılan sekiz mahalleden oluşan Odunpazarı yerleşmesinde evlerin hemen tümü sokağa cepheli, genelde bitişik nizam ve bahçelidir. Tüm konutlarda sokak cephesinin özenli ve gösterişli olmasına karşın bahçeye bakan arka veya yan cepheler daha yalındır. Köşe başı yapılarda ise her iki cephede aynı özenle inşa edilmiştir. Yapıların büyük çoğunluğu iki veya üç katlıdır. Geleneksel Türk Evi plan anlayışı Odunpazarı evlerinde de görülmektedir. Zemin katların yol çizgisine uyumuna karşın üst katlar bağımsız olarak planlanmış ve sokağa çıkmalar halinde uzanmaktadırlar. Plan tipini belirleyen esas kat olan üst kat hacimleri dik açılı olarak yapılmış, sokağa veya bahçeye doğru çıkmalarla genişletilmiştir. Birbirlerini manzara ve güneşe göre örtmeyecek, komşularının görüş açılarına saygılı bu yerleşmenin günümüzdeki görüntüsü bakımsızlık ve harabiyettir. Odunpazarı yerleşmesi yeniden hayata kavuşturulup, Eskişehir için bir prestij bölgesi olarak kullanılamaz mı?

 

Odunpazarı’nın Ataürk Bulvarı’nda [Seyit Gazi Caddesi] yüz alan bir bölümünde yer alan dört yapı adasını kapsayan bu düzenlemenin temel amacı; Eskişehir’in bu bölgesinde çevresindeki geleneksel mimariden esinlenerek, sokak konturlarını ve kotlarını muhafaza ederek yeni bir yerleşme birimi oluşturmaktır. Üç adet “Korunması Gerekli Kültür Varlığı’nı da içeren düzenleme alanı bir denemedir. Cephe düzenleri, arazi kullanımları, kontur ve gabarileri ile gelenekseli görüntü düzeyinde yaşatmayı amaçlamıştır. Bu tür bir düzenleme ve getirdiği kullanım kolaylıkları korunması gerekli kültür varlıklarının yoğun olarak bulunduğu Odunpazarı’nda oluşan yeni yapılanma baskılarını azaltacak, yeni düzenlemeler ve restorasyon çalışmaları ile Odunpazarı’nın korunmasını ve yeni bir gelecek kazanmasını sağlayabilecektir.

 

Uzun yıllardır, yapılan proje çalışmalarına rağmen İstanbul Süleymaniye ve Zeyrek yerleşmeleri için bir uygulama şansı bulunamamıştır. Bu kere Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’nin öncülüğünde daha ufak ölçekli bu proje gereken finansal kaynakları da harekete geçirmek şartı ile uygulanabilir. İki teklif halinde sunulan Avan Proje’nin Birinci Teklifi’nde: 2 dükkan, 46 konut, 1 İnternet - Cafe, 1 Lokanta, 1 Pub - Bar, 1 Temizleyici - Çamaşırhane gibi satışa veya kiraya arzedilebilecek mekan vardır. İkinci Teklifi’nde ise: 7 dükkan, 70 konut, 1 İnternet - Cafe, 1 Lokanta, 1 Pub - Bar, Temizleyici - Çamaşırhane mevcuttur. Buna ek olarak her iki teklifte’de projelendirme alanı içinde kalan Korunması Gerekli Yapılar “Orta Anadolu Araştırmaları Enstitüsü” ve Müze olarak düzenlenmiş, buna ek olarak Belediye Ofisi - Muhtarlık, Sağlık Ocağı ve Kreş gibi sosyal amaçlı yapılar da teklif edilmiştir.

 

I. Teklif; 5.618.- m2, II. Teklif; 7.719.- m2 yapı alanı içermektedir. Toplam yapı maliyeti 500-600 $ m2 hesabı ile 3.000.000.- ila 4.500.000.- $ arasında bir harcama gerektirmektedir. Buna karşın ticari yapılar 750.- $ / m2 - konut yapıları 1.000.- $ / m2 satış fiyatı ile 3.700.000.- ila 5.700.000.- $ arası bir değerin ortaya çıkması mümkündür.

 

Toplu Konut İdaresi ve sağlayabileceği fonlar, Ticari Bankaların konut kredileri bu projenin hayata geçirilmesi için gereken finans kaynakları olabilir. Daha detaylı ve uzman kişilerce yapılacak bir fizibilite sonrası daha net bir görüntü ortaya çıkacaktır. Ancak her şeye rağmen projenin prestij ve toplumsal olarak sağlayacağı yararlar göz önüne alınarak değerlendirilmesi gerekir. Bu çalışma hem bu bölgenin, hem de ülkemizin korunması gerekli pek çok yapısı için bir kurtuluş ve gelecek olabilir.

 

KAYNAKÇA

 

Umar 1993
Bilge Umar, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İstanbul, 1993.

 

Yurdaydın 1976
Hüseyin Yurdaydın, Beyân-ı Menâzil-I Irâkeyn-I Sultân Süleymân Hân, Ankara, 1976.

 

Stewig Tarihsiz
Reinhard Stewig, Batı Anadolu’nun Kültürel Gelişmesi: Kartografik Bilgiler, Çev. Ruhi Turfan,
İstanbul, Tarihsiz.

Resim Galerisi
  • Eskişehir Odunpazarı
  • Eskişehir Odunpazarı
  • Eskişehir Odunpazarı
  • Eskişehir Odunpazarı
  • Eskişehir Odunpazarı
  • Eskişehir Odunpazarı
  • Eskişehir Odunpazarı
  • Eskişehir Odunpazarı
  • Eskişehir Odunpazarı
  • Eskişehir Odunpazarı
  • Eskişehir Odunpazarı
  • Eskişehir Odunpazarı
  • Eskişehir Odunpazarı
  • Eskişehir Odunpazarı
  • Eskişehir Odunpazarı
  • Eskişehir Odunpazarı
  • Eskişehir Odunpazarı
  • Eskişehir Odunpazarı
  • Eskişehir Odunpazarı
  • Eskişehir Odunpazarı
  • Eskişehir Odunpazarı
  • Zemin Kat Planı
  • Birinci Kat Planı
  • Çatı Planı
  • Kesitler
  • Görünüşler
  • Görünüşler