Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

GALATA KULESİ ÜZERİNE II

 

Fatih Sultan Memmed’in Konstantinopolis’i kuşatma öncesi Galata bölgesinde bulunan Cenova kolonisi ile bir antlaşma yapılır. Bu antlaşmaya göre Cenevizliler, Osmanlı ordusuna karşı savaşmayacak buna karşın bölgedeki ayrıcalıklarına devam edecektir, bu antlaşma sonrası Galata’nın anahtarları sultana teslim edilir. Ancak, fetih sonrası sur içindeki ölüler arasında Ceneviz üniforması giymiş askerler bulunur. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmed yapılan antlaşmayı yok sayarak Galata surlarının bir bölümünün yıkımına karar verir. Egemenlik hakkının bir göstergesi olarak Galata surların bir kısmı ile Galata Kulesi’nin bir bölümü yıktırılır ve daha sonra Arap Camii adıyla anılacak en büyük kilise San Paolo e San Domenico Kilisesi camiye çevirir.

 

Fatih Sultan Mehmed’in bir egemenlik sembolü olarak kulenin, iki katını 10 arşın (7.58 metre) kadar yıktırdığı söylenir. Daha sonra Sultan II. Bayezıd (1481-1512) döneminde, 1509 yılında meydana gelen ve tarihimizde Küçük Kıyamet olarak nitelenen büyük deprem sırasında kule büyük oranda zarar görür. Bir rivayete göre 17.17 metre kotuna, bir diğerine göre ise temeline kadar yıktırılarak yeniden yaptırılır. Kulenin beden duvarlarının örgüsü, tuğla hatıllar ve dördüncü ile altıncı kat arasındaki pencere kemerleri bu ihtimali doğrular niteliktedir. Kanûnî Sultan Süleyman (1520-1566) döneminde kulenin zindan olarak kullanıldığı, Sultan II. Selim (1566-1574) döneminde ise çeşitli yangınlar sonucu harap olan kulenin esaslı bir onarım geçirdiği bilinmektedir.

 

XVII yüzyılın önemli tanığı Evliya Çelebi, Galata Kulesi’ni şu sözlerle anlatır. “Fatih’in yaptığı Galata Kulesi 118 arşındır (89.44 metre) ki göklere baş kaldırmıştır. En üst tepesi has kurşun ile örtülüdür. İstanbul Kalesi hiçbir yerden tamamen görülmez. Ancak üçgen şekli bu Galata Kulesi’nden görülür. Açık havada Bursa’daki Ruhban Dağı (Uludağ) açık seçik görülür. Dürbün ile Bursa’nın bütün imaretleri görülür. Bu kule üç fersah yerden bellidir, yuvarlak şekildedir. Bu kulenin içi on bir kat zindandır. Hâlâ Osmanlıların gemi âletlerine mahzendir.”

 

“Sultan IV. Murad Revan Seferi’nde iken Kaymakam Bayram Paşa Galata’yı tamir ettiğinde duvarının yüzünü beyaz kireç ile badana etti.”

 

Geçmiş dönemlerde kale, burç, hisar, sur gibi askerî amaçlı yapıların cepheleri sıva ile kaplanmadığı için, muntazam olarak hemen her yıl kireç badana ile boyanmaktadır. Bu işlemin üç faydası vardı; birincisi kireç badana taşların arasındaki derzleri doldurup, don ve başkaca nedenlerle boşalmalarını önler, böylelikle derzlerin boşalmasının getirdiği yapısal bozulmaların önüne geçilirdi. İkinci olarak kireç badana yapının çeşitli noktalarında çıkan bitki ve ağaçları yakıp, gelişmelerini önlediği için yapının cephesinde meydana gelecek tahribatlara mâni olurdu. Üçüncüsü ise beyaz badana ile boyanan yapılar çok uzaklardan görülür ve olduğundan daha haşmetli ve korkutucu görünürdü. Bizim pek çok şehrimizin Akhisar, Akçakale adını almasının temel nedeni kalelerin bu beyaz görünümüdür. Günümüzde Selanik’te deniz kenarındaki kulenin de Beyaz Kule adıyla anılmasına sebep bir dönem badana yapılmak suretiyle aldığı beyaz görünümdür. 1850’li yıllara ait James Robertson tarafından çekilen Rumelihisar fotoğraflarında badana yapılmış kuleler ve beden duvarları görülmektedir.

 

1717 tarihinden itibaren İstanbul’da sıklaşan ve büyük zarar veren yangınları gözlemek ve haber vermek için kuleye gözcüler yerleştirilir ve gece yarısını bildiren davullar çalınır. Buna karşın 25 Temmuz 1794 günü meydana gelen bir yangında kulenin kurşun kaplı ahşap çatısı tutuşur ve merdivenlerle birlikte yanar. Sultan III. Selim (1789-1807) bu yangının hemen sonrasında üstten yaklaşık 190 santimetrelik zarar gören bölümü yıktırır ve dendan izleri saptanan taş konsollara oturan ahşap konstrüksiyonlu bir cihannüma katı ve onun üzerinde günümüzdekine benzer kurşun bir külah inşa ettirir. Cihannüma katında birbirini dik eksende kesen dört adette cumba bulunmaktadır. Bu görüntü mimari açıdan çok etkileyici bir görünüş elde edilmesini sağlar. Bu onarımdan sonra kulenin aldığı görünümü yansıtan Melling tarafından çizilmiş bir gravür de bulunmaktadır. 1832 yılında bu kez Sultan III. Selim’in yaptırdığı cihannüma bölümü de yanar. Sultan II. Mahmud (1808-1839) rağbet görmeye başlayan ampir üslubun etkisinde kalarak, daha önceki görünüşü tekrarlamak yerine, kuleyi daha da yükselterek, kâgir duvarlı, on dört pencereli yüksek tavanlı bir kat ile onu çepeçevre dolaşan bir açık koridor inşa ettirir. Kulenin külahı eskiye yakın bir tarzda üzeri kurşun kaplı olarak yeniden yapılır. Bu onarım nedeniyle giriş kapısının üzerine günümüzde silinmiş olan Sultan II. Mahmud tuğralı bir kitabe konulur. Kulenin bu görünüşüne ait çok sayıda gravür ve resim olmasının yanı sıra James Robertson tarafından çekilmiş bir de fotoğraf bulunmaktadır. Illustration Dergisi’nin1850 yılına ait bir sayısında kulenin bu dönemine ait bir iç mekân gravürü yayımlanmıştır.

 

1860 yılında meydana gelen bir fırtına sonucu Sultan II. Mahmud tarafından yaptırılan külah uçar. Bu kez de yerine iki kat halinde sevimsiz bir ilave yapılır. Üzerine ise bir sancak direği dikilir. 1962-1963 yıllarına kadar farklı hizmetlerde özellikle de yangın haber merkezi olarak kullanılan kule gerek çatı konstrüksiyonu gerekse ahşap döşemelerinde ortaya çıkan çürüme ve bozulmalar nedeniyle hayati tehlike arz ettiği için boşaltılır ve turistik hizmetlere tahsis edilmek için restorasyonuna karar verilir.

 

1964-1967 yılları içinde dönemin Belediye Başkanı Haşim İşcan’ın teşebbüsü sonrası Y. Mimar Köksal Anadol ve Y. İnşaat Mühendisi Ersin Arıoğlu kulenin gerek projelendirme, gerekse yapım işini üstlenirler. Kulenin beşinci katına kadar olan döşemelerini bodrum kattan itibaren yükselen dört adet betonarme kolona taşıtırlar. Daha sonraki katları beden duvarlarına oturan, üst iki katı kendi içinde bağımsız olarak oluşturulan eğik kolonlara taşıtan, külahı ise günümüzde bile erişilmesi güç bir hassasiyetle inşa edilen bir betonarme taşıyıcı sistemle çözümlerler. Bu onarım dönemin güç şartlarına rağmen iki yıl içinde gerçekleştirilir. Onarım sırasında kulenin üst katlarına çıkmak için iki de asansör ilave edilir. 1967 yılında hizmete açılan kule bir işletmeci firmaya kiralanır. Zaman içinde bu firma proje haricinde ilaveler ile kuleyi oldukça yoğun ve yorgun hale getirir. Bazı döşemelerde yemek asansörü bağlantısı için delikler açar, gergi çubuklarından bazılarını keser. Otuz yıl sonra 1997 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi, kulenin yoğun kullanımını azaltmak ve kültürel ağırlıklı yeni bir fonksiyon verilmesini sağlamak için ihale açar. Köksal Anadol ve Ersin Arıoğlu’nun kurmuş oldukları Yapı Merkezi bu işe talip olur. Kulenin içine müdahale edemezler ama, otuz yıldır bakım görmeyen dış cephe ve kurşun külah esaslı bir onarımdan geçirilir.

 

Son günlerde geçmişte bir vakıf mülkü olduğu için, mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devredilen Galata Kulesi uzun bir süre sonra esaslı bir onarım geçirmekte. Önceki restorasyonlar sırasında oluşturulan lokanta ve kafe bölümleri kapatılıyor. Bundan böyle Galata Kulesi bir seyir mekânı ve İstanbul’un kültürel değerlerini tanıtıcı bir müze olarak varlığını sürdürmeye devam edecek.

 

Galata Kulesi vesilesi ile uzun bir zamandır çeşitli konuşmalarımda dile getirdiğim ve bence çok önemli bir konuyu sizlerle paylaşmak isterim. Tıpkı Galata Kulesi gibi ne yazık ki çoğu İstanbullu dünyanın hiçbir ülkesinde bulunmayan yalnızca bizim kültürümüze ait bir kuleye sahip olduğunun farkında değil. Galata Kulesi’ne nazire hemen karşısında yer alan bu kule Topkapı Sarayı Adalet Kulesi’dir. Gerek Bursa, gerekse Edirne Sarayı’nda benzerleri olduğunu bildiğimiz bu kule, “biz buradan adalet dağıtıyoruz” anlamında inşa edilmiştir. Padişahların otağının kurulduğu açık alanlarda da ahşaptan yapılan benzer kulelerin bulunduğunu dönemin minyatürlerinde görmekteyiz. Dilerim Galata Kulesi için gösterdiğimiz duyarlılığı kendi kültürümüze ait Adalet Kuleleri içinde gösteririz ve hem kulelerin, hem de adaletin öneminin farkına varırız.

 

Dilerim bu yazım dikkatleri çeker ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Kültür Portallerindeki Galata Kulesi tarihini bir kere daha gözden geçirmelerine yardımcı olur.