Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

GALATA KULESİ ÜZERİNE I

 

İlk çağın sonlarına doğru Haliç’in kuzeyinde Sykai/Sycae, İncirlik adı ile anılan küçük bir iskân alanı bulunmaktadır. Dionysios Byzantios MS. 197 yılından önce yazdığı “Anaplous Bosporou” isimli eserinde günümüz Galata bölgesinde kış aylarında balık tutmaya çok elverişli bir yer bulunduğunu bu yerin ağ atma yeri anlamına gelen “Bolos” olarak anıldığını nakleder. Bolos’un yakınında Artemis Phosphoros (Işık saçan Artemis) ile Aphrodite Praeia (Uysal Aphrodit) temenoslarının bulunduğunu söyler. Temenos antik dönem mimarlığında bir tapınak veya tapınakların yer aldığı çevresi peribolos denilen bir duvarla çevrili kutsal alanlara verilen isimdir. Anlaşılan Galata’nın ilk çekirdeği bu kutsal alandır.

 

11 Mayıs 330’da şehrin I. Constantin (324-337) tarafından Roma’nın yeni başkenti olarak ilanı sonrası yapılan idari düzenlemeler sırasında Sykai’de, XIII. Regio yani bölge olarak şehrin sınırları içine alınır. Justinianos (527-565) döneminde Sykai veya Regio Sycaena adıyla bilinen bu yerleşme imar edilir, yeni yapılarla zenginleştirilir. Bu nedenle bir dönem Justinianopolis adını alır.

 

Galata adının etimolojisi konusunda uzun süredir tartışılan ciddi sorunlar vardır. Bir süre burada bulunan süthanelerden dolayı Hellence Gala, Galaktos, Süt anlamına gelen bir terimden geldiği üzerinde durulmuş, bir ara İtalyanca merdiven, iskele anlamına gelen “Calata” kökünden türediği düşünülmüştür. Sonuçta erken dönemlerde bu bölgede Galatialı bir kişinin oturmasından dolayı Galatyalı’nın mahallesi, “tou Galatau” adının verildiği, daha sonra bu ismin tüm bölgeyi kapsadığı kanaatine varılmıştır. Ancak bazı kaynaklar ise erken dönemlerde buraya Galatyalılar’ın yerleşmiş olduğunu ve Galatau isminin bu nedenle oluştuğunu ileri sürmektedir. Tüm görüşlere rağmen, Galata ismi, üzerinde hâlen uzlaşılmış bir konu değildir.

 

668-669 yılları içinde Emevi döneminde İslâm orduları ilk defa Konstantinopolis önünde görülür ve iki yıl süren bir kuşatma gerçekleştirir. 673 yılında Muaviye’nin saltanatının sonuna doğru, yedi yıl süren ikinci bir kuşatma daha gerçekleştirilir. Bu kuşatmalar diğerlerinden farklı olarak ilk defa denizden gelen ve güçlü bir filoya sahip kuvvetler tarafından yapılmaktadır. Muhtemelen Konstantinopolis’i ciddi olarak tehdit eden bu yeni girişim, şehrin yeni tedbirler alması gereğini ortaya koyar. II. Tiberios (698-705) döneminde düşman gemilerinin girmemesi için Haliç’in ağzının bir zincirle kapatılması çalışmalarına başlanır. Biri Sarayburnu yakınına, diğeri ise Galata yerleşmesinin Tophane’ye doğru olan bir noktasında iki hisar yapımına karar verilir. Galata bölgesinde “Kastellion ton Galatou” adı ile bilinen küçük bir hisar inşa edilir. Geoffroi de Villehardouin, Tor de Galathas adı ile andığı bu hisarı IV. Haçlı Ordusunun 6-7 Temmuz 1203 günleri nasıl ele geçirdiğini teferruatlı olarak anlatmaktadır.

 

XII. yüzyılda şehrin içinde (İstanbul) Haliç kıyısında bir imtiyaz bölgesine sahip olan Cenevizliler, 1204’de Haçlı Ordusu’nun şehri ele geçirmesi sonrası imtiyaz bölgelerini Venedikliler’e terk etmek mecburiyetinde kalırlar. 1261’de Latin mağlubiyeti sırasında 13 Mart 1261 günü Nif’de yapılan antlaşma ile Cenevizliler’e şehrin içinde tekrar bir imtiyaz bölgesi verilir. Ancak kısa süre sonra Cenevizliler’in şehir içinde karmaşa çıkaracakları duyumu üzerine şehirden çıkarılarak karşı sahile yerleşmelerine karar verilir. İmparator VIII. Mikhail (1259-1282) döneminde Galata’daki mevcut sur duvarları yıkılır ve Kastellion ton Galatou içinde küçük bir Bizans garnizonu bulunması şartı ile Cenevizliler’in Galata’ya yerleşmelerine izin verilir.

 

Yerleşmeyi koruyan bir sur duvarı olmadığı için 23 Temmuz 1296’da yapılan bir Venedik hücumunda Galata yerleşmesi yakılır ve büyük oranda tahrip edilir. Bu tahribe rağmen Bizans yöneticileri Cenevizliler’in imtiyaz alanlarının etrafını bir sur ile kapatmalarına izin verilmez. Ancak deniz ile Kastellion ton Galatou arası boş kalmak şartı ile bölgelerini korumak için bir hendek kazmalarına izin verilir. 1304 Mart’ında imzalanan bir antlaşmaya göre mahallelerin etrafına sur yapılmayacaktır. Ancak kısa süre sonra 1316 yılında bazı bölgelerin sur ile çevrildiği anlaşılmaktadır. Günümüz Galata Kulesi’nin bulunduğu bölüm ise 1349 yılında daha önce yapılan surlara eklenerek sur kısmen tamamlanmış ve bu arada bir kule yapılmıştır. Bizans devletinin giderek zayıflamasını fırsat bilen Cenevizliler yerleşmelerinin etrafını çevirdikleri surları zaman içinde güçlendirmişler, Azapkapı’dan-Şişhane-Galata Kulesi-Tophane arasındaki bölümlerinin önüne yer yer on beş metre genişliğinde hendek kazmışlardır.

 

Bizans kaynaklarının Büyük Burç/Megalos Pyrgos, Cenevizliler’in İsa Kulesi /Christea Turris adı ile andıkları bu kule, her yaşta erkek kadın, çoluk çocuk geceli gündüzlü çalışması ile 1348-1349 tarihinde belirli bir yükseklikte inşa edilir. Uzun bir süre bu durumda kalan kuleyi daha da yükseltmek için Sultan II. Murad’dan (1421-1443/1444-1451) borç para isterler. Uygun bir yere Sultan Murad’ın adını yazacakları vaadi, Cenova yönetimini rahatsız ettiğinden bu istek gerçekleşmez. Kule’nin bugünkü uzunluğuna yakın bir noktaya yükseltilmesinin 1445-1446 yıllarında Podesta Baldassare Maruffo döneminde olduğu ileri sürülür. Bu girişimin gerçekleşmesi sonrası Cenevizliler’in Maruffo’ya şükranlarının bir ifadesi olarak, surlar üzerine bir kitabe koydukları bilinmektedir.

 

Galata Kulesi’nin Osmanlı Dönemi hikâyesine geçmeden önce özellikle vurgulamak isterim ki, bu kule ile sahilde yer alan ve bizim tarihimizde Kurşunlu Mahzen adı ile anılan (Kastellion ton Galatau) arasında hiçbir ilişki yoktur. Zaman içinde Kastellion ton Galatau’un üst bölümleri yıkıldığından, günümüze yalnızca Yeraltı Camii adıyla anılan bölümü ulaşır. Sıkça belirtildiğinin aksine günümüz Galata Kulesi 1600 yıllık bir yapı değil, yapımına 1349 yılında başlanan ve Cenevizliler’in Ortodoks nüfusa bir gösteri yaparcasına İsa Kulesi adını verdikleri bir Katolik anıtıdır. Elbette, çoğumuzun farkında olmadığı bu niteliği onu değersizleştirmez. Galata Kulesi uzun bir dönemdir bu şehrin simgelerinden biridir, ülkemize yüzyıllar öncesinden miras kalan kültür varlığıdır. Ancak hiç unutmamamız gereken bir şey var, neye malik olduğunun farkında olmayanlar için malik oldukları şeyin değeri olmaz.