Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

TAKSİM MEYDANI ÜZERİNE

 

Son günlerde internette “İstanbul Senin” mottosuyla Salacak Kıyısı, Taksim Meydanı ve Bakırköy Meydanı için tasarlanan ve bir ön elemeden geçen üçer adet proje için oylama yapılıyor. Taksim Meydanı için büyük emek harcanmış, güzel modellemeler ve videolar içeren bu üç projenin en iyisinin seçimi İstanbulluların oylarına sunuluyor. İlk bakışta örnek bir davranış olarak gözükse de bence yanlış bir yöntem. 2006 yılında “Haydi İstanbul Vapurunu Seç” kampanyasıyla İstanbullulara hangi model vapurla yolculuk yapmak istedikleri sorulmuş ve ortaya Boğaziçi’nin geleneksel vapurları ile uyumsuz, takunya gibi vapurlar seçilmişti. 2015 yılında ise bu yöntemden vazgeçildi ama bu sefer de yöneticilerin beğenisini yansıtan çok daha niteliksiz vapurlar sefere başladı.

 

Anonim yapılan işlerden başarılı sonuç alınması bence mümkün değil. Bir işin karar vericisi ve uygulayıcısı açık ve net olarak belli olmalı ki, kimi taktir edeceğimizi kime sen bir daha bu işlere karışma diyeceğimizi bilelim. Son zamanlarda hemen her konuda ortaya çıkan canlandırmaların çoğu bizi yanılgıya düşürmekte, bize sunulan hayali görseller, gerçekleştiğinde büyük bir hayal kırıklığı yaratmaktadır. Bu oylamada da topluma sunulan sunumlara bakarak karar vermek yanıltıcı olabilir. Çoğu hiçbir zaman sahip olmayacağımız bakış açılarından bize ulaşan görüntüler, çoğunlukla yanıltıcı olmaktadır. Ancak çoğunluk alana uyumlu bir mimari proje yerine bu görsellere göre karar vereceğinden en göze hoş gelen proje uygulamaya değer görülebilir. Seçilen proje uygulanabilir mi, sorunları nedir, nasıl bir sonuç ortaya çıkacaktır gibi sorular ise havada kalır.

 

Bilgi sahibi olmak için incelediğim üç projede de, yoğun bir mimari çalışmaya rastladım ancak oy kullanmaya karar veren çoğu kişinin bu teknik ağırlıklı projeleri incelemekten çok, videolara bakarak karar vereceğini düşünüyorum. Bu videoların insanları yanıltmak için yapıldıkları söylemek istemem, ancak bu gibi çalışmalarda bazı noktalar öyle belirsiz olabilir ki bu canlandırmaları yapan kişiler bile uygulama sonucu ortaya çıkacak sonuçlardan rahatsız olabilirler.

 

İnceleme imkanına sahip olduğum her üç proje de bana bir meydan düzenlemesinden çok bir park düzenlemesi arayışı izlemi verdi. Taksim Meydanı, İstanbul’un tek meydanı, çünkü geleneksel İstanbul içindeki Aksaray ve Beyazıt gibi meydanlarımızı trafiğe kurban verdik. Sultanahmet Meydanı ise zaman içinde dikilen ağaçlardan dolayı perspektifini ve meydan hüviyetini kaybetti Eminönü Meydanı son düzenleme ile biraz kendini bulduysa da konumu itibariyle pek de ilgi çekici değil.

 

8 Aralık 2013 günkü Milliyet Gazetesi’nde “Meydanlar Üzerine” isimli bir yazı yazmıştım. Bu münasebetle bir kere daha okudum, anlaşılan ülkemizde meydan düzenlemesi yapmak için yola çıkanlar “Meydan” sözcüğünün anlamını yeterince bilmiyorlar.

 

İlk örneklerine klasik dönem Helen şehirlerinde rastladığımız, daha sonra Roma mimarisinde gördüğümüz “agora ve forum” olarak isimlendirilen meydanlar, çoğunlukla demontabl yapılardan oluşan günlük satış ünitelerinin ve birkaç antik tapınak yapısının yer aldığı boş ve çıplak alanlardır. Özellikle Helen şehir devletlerinde gördüğümüz bu alanlar şehrin yönetimi için halkın toplandığı alanlardır. Ülkemizde bulunan hemen her ören yerinde bir örneğine rastladığımız bu meydanlarda ağaç yoktur, insanların birbirleriyle iletişimi önleyecek engeller bulunmaz. Sanırım Taksim Meydanı düzenlemesinde gözden kaçan en önemli husus meydanların şehir içinde büyük boş alanlar olarak var olduğu gerçeğidir.

 

Çoğunu yerinde görme imkânına sahip olmama rağmen, bu vesile ile bilgimi tazelemek için internette biraz araştırma yaptım. Paris’teki Concorde, Londra’daki Piccardilly Circus, New York’daki Times, Moskova’daki Kızıl Meydan, Roma’daki Vatikan Meydanı’nda ağaç aradım ancak bulamadım. Siena, Venedik, Milano gibi Orta Çağ şehirlerinin yüz yıllardır var olan anıtsal meydanlarını dolaştım ağaçlarla örtülmüş herhangi bir bölüm göremedim.

 

Mimarlığın en önemli başarısı sade ve yalın olmasıdır. Sade ve yalın, ama köklü bir etki bırakacak mimari oluşumlar yaratmak için geniş bir bilgi birikimi, hazmedilmiş kültür ve meslekte ustalaşma gerekir. Hemen her yere ağaç dikmekle, mimari olarak halledilmesi gereken sorunları halletmiş gibi takdim etmek kolay ve son zamanlarda fazlasıyla tercih edilen bir yoldur. İstanbul için en önemli meydan olan Taksim Meydanı’nı yeşile özlem duyuyoruz söylemleri ile kamufle ederek ağaçlarla donatıp, meydan olmaktan çıkarıp, bir parka dönüştürmek affedilecek bir çözüm değildir. Bu projelerden herhangi birinin uygulanması gelecekte bir dönem İstanbul’un yönetimini üstlenmiş sorumluların meydan kavramını bilmemekle suçlanmalarına yol açacaktır.

 

Elbette bugünkü haliyle Taksim Meydanı fonksiyonel ve hoş bir görüntü arz etmiyor. Buna karşın bizim elimizden gelen oraya buraya ağaç dikerek, bir dönem karşı çıktığımız uygulamaların tam tersini yaparak, çözüm getiriyoruz anlayışı, çözüm üretmekten ve kalıcı olmaktan uzaktır. Her üç önerinin de Taksim Meydanı’nın kimliğini, ona yüklediğimiz anlamı büyük ölçüde değiştirmeye yol açacağını düşünmek gerekir.

 

Taksim Meydanı’nın çağdaş Türkiye’ye yakışır bir düzenlemeye ihtiyacı olduğu açık. İnsanımızın gelecek oluşturmaktaki üstün yeteneklerine inancı tam bir kişi olarak, tüm çabalarına karşın oylamaya sunulan projelerin hiçbirinin yeterli ve gelecek için başarılı bir uygulama olacağını düşünmüyorum. Öneri tasarımların birinde Taksim Meydanı’nın altına alınan Tepebaşı-Elmadağ yol aksını tekrar trafiğe açma önerisi, meydanda yoğun bir araç trafiğinin oluşmasına neden olacağı için kabul edilemez bir çözümdür. Bir dönem bu uygulamaya karşı çıkanları memnun etmek amacıyla teklif edildiğini düşündüğüm bu öneri bir popülist hareket olmaktan öte bir anlam taşımıyor. Popülizm öne çıkarsa uygulanması imkânsız bir önerinin beğeni sağlayacağından endişe duyarım.

 

Dikkatimi çeken olumsuzluklardan biri de ağaçlarla donatılan bazı alanların altındaki yolun, metro, füniküler gibi ulaşım ağının bulunduğu beton alanlardır. Buraya ağaç dikmek var olan betonarme tabyeler nedeniyle mümkün değildir. Ancak, pek çok işimizde olduğu gibi ben yaptım oldu felsefesiyle hazırlanan görsel sunumlar ağır basmış. Anlaşılan meydan düzenlemesi konusunda yetersiz kalmaya devam ediyoruz, Taksim Meydanı’nın yeniden düzenlenmesi için, ağacın bir görsel yanıltma unsuru olarak kullanılmadığı uluslararası bir konkura ihtiyacımız olduğu açık. Gazi Mustafa Kemal Atatürk anıtının yapıldığı dönemde çevresine ağaç dikilmemesi, anıtın etrafının her yönden görülür şekilde düzenlenmiş olması bizim hâlâ farkına varmadığımız, varamadığımız bir ileri görüşün eseridir.

 

Bu oylamaya katılanlara bir İstanbullu olarak teşekkür ederim, içinde yaşadıkları şehre olan katkıları nedeniyle onları kutlarım, ancak bir ricam var, politik düşüncelerle, asabiyet duygusuyla bilgi sahibi olmadıkları bir konuda, sunulan önerilerin cazibesine kapılıp fikir ileri sürmesinler. Bilgiden kaynaklanmayan fikirler ülkemize çok pahalıya mal oluyor.