Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Yayımlar / Bildiriler

BERAT VE BERAT EVLERİ

Berat’ı, Ocak 2015 ve Nisan 2019 olmak üzere iki kez, kısa süreli de olsa gezme imkânım oldu. Ne yazık ki bu iki gezide, kaleden başlayıp, yokuş boyunca Berat’ın içine doğru inme ve bir süreliğine çevrede dolaşma suretiyle bitti. Bir gece olsun Berat’ta kalamadım, bırakın bir geceyi imkân bulup üç dört gün kalıp, sindire sindire gezmeyi çok isterim.

Orta Çağ’da önceleri Roma, daha sonra bir dönem Epir Despotluğu’nun, Sırpların ve son olarak da küçük bir Arnavut Prensliği’nin yönetiminde kalan Berat, Çelebi Mehmed’in (1403-1421) sultanlığı döneminde, 1417 yılında Avlonya ve Adriyatik sahillerinin fethi sırasında Osmanlı topraklarına katılır. Fetih sonrası ilk tespitlere göre 1.000 kadar nüfusu olan Berat, Avlonya sancağının merkezi haline getirilir. XVI. yüzyılın başlarında yapılan bir sayıma göre nüfusunun 3.000 dolaylarında olduğu kayıtlıdır. 1661 yılında şehri gezen Evliya Çelebi, asıl şehirde 5.000 evin bulunduğunu, ayrıca İç Kale, Aşağı Kale ve yakın bölgelerde de çok sayıda evin bulunduğunu belirtir. Biraz abartılmış olsa da Evliya Çelebi’nin hoşça anlatımına göre, şehirde; onu Hıristiyanlara, biri Musevilere, on dokuzu Müslümanlara ait olmak üzere otuz mahalle bulunmaktadır. Berat, içlerinde Sultan Bayezid, Uzgurlu, Gazi Murad Paşa, Hünkâr veya Fethiye, Çelebi Hüseyin camileri de olmak üzere on üç cami, on yedi mescit, bir bedesten, 700 kadar dükkân, beş medrese, iki hamam, çok sayıda sübyan mektebi bulunan büyükçe bir şehirdir.

Berat, Balkan Savaşı sonrası bağımsızlığını ilan eden Arnavut Devleti sınırları içinde kalır. I. Dünya Savaşı sırasında Avusturyalılar tarafından işgal edilen şehir, savaş sonrası İtalyan hakimiyetine geçer. II. Dünya Savaşı sonrası İtalyan işgalinden kurtulan şehir, tekrar özgürlüğüne kavuşur.

Genellikle gezi rotasının başlangıcı olan Berat Kalesi’nin geçmişinin çok eski tarihlere dayandığı ileri sürülmektedir. Günümüzde kale içinde bir grup evde, özellikle de kale girişine yakın bölgede yaşam devam etmektedir. Anıtsal bir girişi olan kalenin, sağ bölümünde eski dönemlere ait duvar izleri Net bir şekilde görülmektedir. Kalenin girişinde ve devamında bulunan taş evler, bozulmamış yapıları ve cephe düzenlemeleri ile sanki çok şey anlatmak ister gibiler. Sokakların Arnavut kaldırımı taş dokusu, yüzyıllardır var olan bir geleneğin devamlılığını göstermektedir. Çok büyük bir alanı kaplayan kalenin içindeki camiler zaman içinde tahrip olmuştur. Kızıl Minare olarak bilinen minarenin şerefe altındaki kısımları ve mescidin yarı yıkık beden duvarları günümüze ulaşmıştır. Kalenin en ucundaki burçtan tüm Berat’ı seyretmek mümkün. Uzak coğrafyadaki bu güzelim şehrin evleri, anıtsal yapıları ve sokak dokusunu buradan kuş bakışı seyretmenin getirdiği duygu yoğunluğunu açıklamak mümkün değil.

Kalenin içinde dolaştıktan sonra, geldiğimiz yoldan, farklı sokaktan tekrar kale kapısına doğru geri dönmek gerekiyor. Kale kapısından çıktıktan sonra, biraz sağa doğru dönüp, başlangıçta oldukça dik olan Mihal Komnena Sokağı’ndan Berat’a doğru inmeye başladığınız zaman, karşı sırtta yer alan evleri seyretmeye başlıyorsunuz. Berat Evleri, Ergirikasrı (Gjirokastra) Evleri’nden farklı olarak, çoğunluğu iki katlı ve dışa açık sofaları bulunan evler, çatıları ise bildiğimiz alaturka kiremit kaplı, hemen hepsi beyaz badanalı, geniş saçakları var. Dar sokakların bazılarının zemini, evlerin duvarları dahil kireç badana ile beyaza boyanmış. Bir şehrin içinde yaşayan insanların, yaşadıkları çevreye olan duyarlıklarını, onu sahiplenmelerinin en güzel örnekleri sizi karşılıyor.

Mihal Komnena Sokağı’nın vadi tabanına kavuştuğu noktanın solundaki dar aralığın sağında Sultan II. Bayezid veya Hünkâr Camii adıyla da bilinen yapı yer almaktadır. Hemen yakınında Halveti Tekkesi, medrese ve kütüphane bulunmaktadır. Sultan II. Bayezıd’ın (1481-1512) 1492 yılında Ohri’den Avlonya’ya giderken şehre uğradığı sırada yapılmasını emrettiği tahmin edilmektedir. Bugün caminin 1780-1790 yılları içinde yapılan onarım sonrası oluşan halini görmekteyiz. Kırma çatılı yapının üstü alaturka kiremit kaplıdır. Son cemaat yerini geniş bir revakın örttüğü caminin içi özellikle minberi dikkat çekicidir. Üç köşeli bir niş şeklinde beden duvarı dışına çıkan mihrabın her iki yanında, üzerinde yaprak benzeri süslemeler olan iki adet kolonçe yer almaktadır. Mihrabın üstü, mukarnas benzeri küçük nişlerle oluşturulmuş olup, tavana kadar bitkisel motifli dallarla örülmüştür. Her iki yanında ikişer şerefeli iki minarenin bulunduğu, üzerleri boyalı birer cami kabartması bulunmaktadır. Mihrabın sağında, ağırlıklı olarak beyaza boyanmış, minber yer almaktadır. Sol köşede birkaç basamakla çıkılan bir kürsü bulunmaktadır. Kürsünün arkasındaki duvara yapılmış ibrik kabartmasını mutlaka görülmeli.

Caminin ahşap işçiliğinin en güzel örneklerinden biri olan kadınlar mahfili muhteşemdir. Orta bölümü eğrisel olan mahfil, sağ ve sol duvar boyunca cami esas mekânına doğru uzanmaktadır. Beden duvarları ile ahşap iki sütuna ve devamında iki taş kolona oturmakta olan mahfilin, ön bölümünün alt kısmı eğrisel motifli ahşap, üstü ise geometrik desenli kafeslerle kaplıdır. Ahşap olan cami tavanı, rengarenk geometrik desenli ahşap süslemeler ile oluşturulmuştur. Tam ortasında, içi kalemişi süslemelerle bezenmiş küçük bir kubbe bulunmaktadır.

Dikkat edilmediği taktirde gözden kaçacak olan küçük bir ayrıntı, caminin revaklı bölümüne girişi sağlayan kapısının üstündedir. Kapının kemerinin üst başlığı tek şerefeli bir minare formunda son bulmaktadır. Sol köşede, iki minareli bir cami, sağ köşede ise üç gözlü, üzeri istiridye kabuğu desenli bir bina motifi yer almaktadır. Sağ köşedeki ters dönmüş ay ve ortasındaki sekiz köşeli yıldız bu yapının imparatorluk korumasında olduğunu göstermektedir.

Yolumuza devam edip, meydana indiğimizde sağa doğru biraz ileride Bekarlar Camii görülür.

Alt katının bir bölümü üç gözlü kemer dizisiyle oluşturulmuş bu yapının, zemin katında dükkânlar bulunmaktadır. Fevkani dediğimiz bu tür camilerde esas ibadet mekânı yapının birinci katıdır. Her iki seyahatim sırasında da onarımda olduğu için bu camiye ziyaret edemedim fakat üst katının çatıya yakın bölümündeki kalemişi süslemeleri seyretmek imkânına sahip olabildim.

Bekarlar Camii’n önünden Semen (Semini) Nehri akmaktadır. Nehrin karşı kıyısında ise dış görünüşleri aynı fakat içindeki yaşantı farklı olan Hıristiyan mahallesi yer almaktadır. Tıpkı Müslüman mahallesinde olduğu gibi birbiri üzerine yığılmış gibi duran bu evlere, aralarında oluşan dar sokaklardan ulaşılmaktadır. Küçük birkaç kilisenin de bulunduğu bu yerleşme içinde dolaşmak, beyaz boyalı Arnavut kaldırımı taş döşeli sokaklarını adımlamak gerekir.

Gezi rehberlerinde Berat için “bin pencereli şehir” denildiğini okumuştum, gerçekten akşam hava kararıp, evlerin ışıkları yandığında niçin “bin pencereli şehir” dendiği daha iyi anlaşılıyor.