Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Yayımlar / Bildiriler

MAĞLOVA KEMERİ

Genellikle fetih sırasında İstanbul nüfusunun 40.000 ile 50.000 arasında olduğu kabul edilir [Schneider 1952, XVI, 61, 39]. Fatih Sultan Mehmet devri sonlarına doğru H. 882/1477 senesinde İstanbul Kadısı Mevlâna Muhiddîn ve İstanbul Zâimi Mahmud tarafından hazırlanan muhasebe icmâl defterinde şehirde 14.803 ev ve 3667 dükkân olduğu belirtilmektedir [Tekindağ 1968, V/II, 1207]. Saraylar, kışlalar, medreseler, hanlar ve vezir konakları gibi yapıların bu hesaba dahil edilmediği göz önüne alındığında şehrin nüfusunun 70-80.000 arası olduğu düşünülmektedir. Buna karşın Ekrem Hakkı Ayverdi bir hanede ikamet eden kişi sayısını sekiz kabul ederek 14.803x8=118.424 kişilik bir nüfusu işaret eder, bu sayıya diğer yapılarda yaşayan 23.450 kişiyi de dahil ederek Suriçi nüfusunun 141.874 kişiye ulaştığını ileri sürer [Ayverdi 1958, 80-82; Sâî 1989, 81]. Bu hesaba göre, Bilâd-i Selâse olarak isimlendirilen Eyüp, Galata, Üsküdar nüfusu ile birlikte 185-195.000 aralığına ulaşan İstanbul yaşayanlarının özellikle suya duyduğu ihtiyacın giderek arttığı görülmektedir. Fetihten sonra yapılan çok sayıda çeşme, hamam gibi yapılar ve artan nüfus sonucu daha önceki dönemlerden kalan su tesisleri yetersiz kalır ve şehirde su sorunu giderek büyür. Fatih Sultan Mehmed döneminde eski su tesislerinde bazı onarımlar ve yenilemeler yapılarak Roma döneminden (özellikle IV.yüzyıl) kalan suyolları ile Ma’zulkemer, Bozdoğan Kemeri, Kara Kemer ve Turunçluk Kemeri gibi yapılar onarılır. Daha sonra Sultan II. Bayezid ve Yavuz Sultan Selim dönemlerinde şehre getirilen yeni su kaynakları artan nüfusun ihtiyacını karşılayacak boyutlarda değildir.

Kanûni Sultan Süleyman döneminde artan nüfus nedeniyle yeni su kaynaklarına ihtiyaç duyulur ve şehre yeni su tesisleri yapılması için çalışmalar yapılır. Bu sırada Kanûni ile sadrazam Rüstem Paşa arasında geçen bir konuşma günümüze kadar ulaşır.

Padişahın şehre yeniden su getirmeyelim, getirilen su nüfusun artmasına neden olur, artan nüfusa yeni su tesisleri yapmak gerekir. Su gelir nüfus artar, nüfus artar yeni su getirmek gerekir, bu birbirini takip eden bir döngüye neden olacaktır.”

Rüstem Paşa’nın bu öngörüsü son yıllara kadar gerçekliliğini (geçerliliğini) korur. Aradan geçen yüzyıllar boyunca İstanbul zaman zaman artan nüfusu nedeniyle su sıkıntısı çekecektir.

Kanûni Sultan Süleyman’ın “Becerikli mimar, bu akar suyun İstanbul şehrine gelmesi yolunda dikkat ve özen gösteresin. Bu benzersiz iyiliğin tamamlanması, en şerefli dileğimdir.” emri üzerine Mimar Sinan Kırkçeşme suları adıyla anılan su tesislerinin yapımına başlar.

İyilik ve cömertlik çeşmesinin başı Süleyman Han
Lûtfiyle dünyanın suya kanmasının diledi.
Suları taşıyan bulutu ile susamışlara akar su ulaşsın da
Yaşlı ve genç herkes kıyamete kadar dua etsinler istedi. 
[Sâî 1989, 64]

H. 962 Zilkadesi başları/17-26 Eylül 1555 yılında başlanan tesislerin yapımının 1563 yılı öncesi bitirildiği bilinmektedir. Tesislerin tamamlanmasını takip eden 1 Safer 971/19-20 Eylül 1563 günü meydana gelen ve tarihimizde “Seyl-i Âzim-Büyük Sel” adıyla bilinen sel felaketi sırasında Uzunkemer ve Mağlova Kemeri’ nin bazı bölümleri tahrip olur [Cezar 1963, 384-385]. Bu felaket sonrası Padişah hasarı teftiş etmek için bizzat yerine gider:

Binânın üstine çün geldi Hünkâr
Görüb Hakk’un celâlin basdı efkâr
Dedi gönlinden anı hem gözi ter
Ölürsem bunu Şehr’e kim ileter. 
[Anhegger 1950, 126]

Yıkılan bu kısımların yeniden yapımları H. 971 (21 Ağustos 1563-9 Ağustos 1564) tarihinde tamamlanır. Her ne kadar bu çalışmaların 971 yılı içinde tamamlandığı söylenirse de, 18 Muharrem 972/26 Ağustos 1564 tarihli bir hükümde Edirne kadısından suyolunun onarımı için Yeniçeri Ağası Ali emrine acilen iki benna (kalfa) ile üç neccar (marangoz) gönderilmesinin talep edildiği de kayıtlıdır [Ahmet Refik 1935, 16]. Muhtemelen Kırkçeşme sularının şehre ulaştırıldığı tarihten sonra da suyolu üzerindeki bazı noktalarda onarımın devam ettiği anlaşılmaktadır. Bu çalışma sırasında, Mağlova Kemeri’nin onarımı için Ali Ağa yönetimindeki yeniçeri birliklerinin, Uzunkemer’in onarımı için ise Kaptan-ı Derya Pilaye Paşa komutasındaki deniz birliklerinin görev alması emredilir [Anhegger 1950, 126]. Ancak deniz erlerinin çalışmaları sırasında başarılı olamadıkları, işleri aksattıkları görüldüğünde Kanûni Sultan Süleyman’ın “Bular kuruda hiç işe yaramaz, zemin üzre bular hizmet kılamaz” dediği nakledilir [Anhegger 1950, 127; Necipoğlu 2013, 240].

Emanet usulü ile yapılan bu tesislerin bina emini Keyl’un Ali Ağa (Sofu Ali Bey/ Müezzizâde Ali Ağa) 1571 tarihinde yapılan İnebahtı Deniz Savaşı’nda şehit düştüğü için Şehit Ali Paşa adıyla anılan kişidir [Sâî 1989, 68; Süreyya 1996, 293; Çeçen 2000, 47]. Kırkçeşme tesislerinin yapımı masraf defterlerine göre 40.263.063 akçe olarak kayıtlıdır. Sel felaketi sonrası yapılan onarımlar ise 9.791.044 akçeye mal olur ki, toplam harcama 50.044.207 akçe olarak belirlenmiştir [Çeçen 2000, 47]. 1 akçe 0,7 gr 850 ayar gümüşe tekabül etmektedir. Bu durumda tesisin tüm maliyeti günümüz değerlerine göre 1.226.083.071.50 kuruş olarak hesap edilir (1 gr 850 ayar gümüş günümüzde 35,00 TL). Bu durumda Kırkçeşme tesislerinin, Kanûni Sultan Süleyman’ın Mimar Sinan eliyle gerçekleştirdiği ve İstanbul’un en büyük külliyesi olarak bilinen Süleymaniye Camii’nin 30.000.000 akçe (735.000.000 TL) olan maliyetine nazaran %66 daha fazlaya mal olduğu görülmektedir [Süleymaniye Külliyesi’nin maliyeti konusunda 53.760.000 ile 54.096.000 arasında farklı rakamlar verilmektedir. Ancak caminin ortalama maliyeti 30.000.000 akçe olarak kabul edilmektedir. Necipoğlu 2013, 744]. İsale uzunluğu 55.374 metre olan bu tesislerin, 13.992 metre uzunluğunda olan doğu kolu, daha sonraları (1620) yapılan Karanlıkbend ile başlar. Burada toplanan su Topuz Deresi’nden daha alt kottaki Büyükbend’e akar. Burada bulunan ızgaradan geçen su Kirazlıbend’te toplanır ve tek gözlü Kirazlı Kemer ile gelen katma ile birleşerek iki gözlü Develioğlu Kemeri, tek gözlü Alacahamam Kemeri, tek gözlü Çeşnigir (Yosunlu Kemer) Kemeri yoluyla Paşa Dersi’nden gelen katma ile birleşerek iki katlı on üç gözlü Paşa Kemeri, tek gözlü Kara Kemer vasıtasıyla Kağıthane Deresi’ni Kovuk Kemer ile geçerek Başhavuz’da toplanır. Başhavuz’da toplanan 11.592 metre uzunluğundaki batı kolu ise Ayvad Dere ve Orta Dere’den toplanan suları taşıyan beş gözlü Ayvad Kemeri ile başlar. Kurt Kemeri öncesi Bakraç Dere’den gelen su ile birleşen bu kol, iki gözlü Kurt Kemeri sonrası Kağıthane Deresi’ni Uzunkemer yoluyla aşarak Başhavuz’da toplanır. Başhavuz’da toplanan su Mağlova Kemeri vasıtasıyla Alibey Deresi’ni aşarak Güzelce Kemer’e ulaşır. Güzelce Kemer’in hemen güney çıkışında yer alan tek gözlü Arpacı Kemeri, tek gözlü Cebeciköy Kemeri, tek gözlü Aziz Paşa Kemeri, tek gözlü Deliklikaya Kemeri yoluyla gelen katma ile birleşerek tek gözlü Viran Kemer, tek gözlü Kumrulu Kemer, tek gözlü Sarı Süleyman Kemeri, tek gözlü Çiftlikönü Kemeri, tek gözlü Avludere Kemeri, tek gözlü Uzunkoltuk Kemeri, birer gözlü Çifte Kemerler, tek gözlü Bulakbaşı Kemeri ve dokuz gözlü Balıklı Kemer yoluyla Balıklı Havuz’a ulaşır. Buradan itibaren 680 metrelik bir galeri ile devam eden suyolu Valide katması ile Küçükköy ızgarasına gelir. Dört gözlü Valide Kemeri, tek gözlü Dolap Kemeri, tek gözlü Keçe Suyu Kemeri, iki adet olan birer gözlü Koyungeçidi Kemerlerini takip eden suyolu son olarak tek gözlü Sinekli Kemer’i geçerek Eyüp Kubbesi’ne ulaşır. Eyüp Kubbesi sonrası Savaklar- Eğrikapı Maksemi’ne ulaşan Kırkçeşme suları, Sulukule Kubbesi, Tezğahçılar Kubbesi ve Ayasofya Kubbesi ile şehre dağılır. Tesislerin tamamlanmasından 15 yıl sonra Seyyid Lokman tarafından hazırlanan Târih-i Sultân Süleymân isimli albümde Kırkçeşme sularının bir çizimi de bulunmaktadır.

Suriçi yerleşmesinin 34 metre kotundan aşağıdaki bölgelerine su sağlayan bu tesis çeşitli katmanlarla zenginleştirilse de, esas itibarıyla iki ana koldan oluşmaktadır. Bu kollardan suyu en bol olan Kağıthane Deresi’ni oluşturan Kirazlı, Topuzlu ve Paşa Deresi’nden su alan doğu koludur. Batı kolu ise aynı derenin Ayvad Dere, Orta Dere ve Bakraç Dere adıyla anılan kollarından su alarak zenginleşmektedir. Kırkçeşme tesislerinde küçüklü büyüklü 33 adet su kemeri bulunmaktadır. Bu kemerlerin çoğu küçük ve tek gözlü, dört tanesi ise anıtsal yapıdadır. Bu kemerler doğu kolunda Kovukkemer, batı kolunda Uzunkemer ve her iki kolun birleşmesinden sonra yer alan Mağlova Kemeri ile Güzelce Kemer’dir. Kovuk /Kırık) Kemer ile Uzunkemer iki ayrı noktadan Kağıthane Deresi’ni, Mağlova Kemeri Alibey Deresi’ni, Güzelce Kemer ise Alibey Deresi’ni oluşturan bir vadi aralığındaki küçük bir dereyi (Cebeciköy Deresi) aşmak için inşa edilmişlerdir. Mimar Sinan’a atfedilen bir belgede bu tesislerin detaylı çizimi yer almaktadır.

Bu tesislerin en önemli yapısı olan Mağlova Kemeri’nin adı konusunda çeşitli görüşler ileri sürülmektedir. Kırkçeşme tesislerinin inşasından yaklaşık dört yıl önce bölgeyi gezen Petrus Gyllius, eski adı Kydaros olan Alibey Deresi’ne yerli ahalinin Makhlea dediğini belirtir, bu nedenle kemerin isminin Türkçede Mağlova şeklini aldığı düşünülmektedir [Gyllius 2000, 75]. Saadi Nazım Nirven ise herhangi bir kaynak belirtmeksizin bu ismin Moğol Ağa’dan geldiğini belirtir.

20 Eylül 1563 tarihinde meydana gelen sel felaketi sırasında Mağlova Kemeri ile Ayvad Kemeri’nin tamamen, Uzunkemer’in ise 16 gözünü yıkıldığı Topkapı Müzesi Hazine Arşivi’ndeki E. 12205 sayılı zabıtnamede kayıtlıdır [Cezar 1963, 384-385; Çeçen 2000, 46]. Eyyûbî’nin Menâkıb-i Sultân Süleymân isimli eserindeki açıklamalarına göre 1563 tarihli sel felaketi sonrasında temel seviyesine kadar sökülerek yeniden yapılan Mağlova veya diğer adıyla Muallak Kemer o güne kadar yapılan su kemerlerinden farklı bir mimari yansıtır. Roma döneminden itibaren yapılan kemerlerin büyük bir çoğunluğu düz kesitlidir. Yani alttan başlayan duvar kalınlığı en üst kota kadar aynı kalınlıkta devam eder. Daha sonra yapılan bazı kemerlerde alttan yukarı doğru kesitte yer yer incelmeler olsa da, Mağlova gibi, ayakların önünde yer alan üçgen payandalar görülmez. Yeterli nitelikte bir rölevesini elde edememekle birlikte, yazılı belgelerde temel kalınlığı 17,70 metre, su seviyesinde 10,70 metre ve üst katta 7,70 metre olarak kayıtlıdır. Alt kat gözünün üzengi seviyesinin altında 18,90 metre olan yapının üzengi seviyesi üstü 28,21 metre, tüm yüksekliği 47,11 metredir ve yaklaşık 16 katlı bir bina yüksekliğinde inşa edilmiştir.

Alt katındaki dört kemerin genişliği 16,75 metre, üstteki dört gözün açıklığı ise 13,45 metredir. Yanlara doğru ise dörder kemer bulunmaktadır. Büyük gözlerin aralarına hem yapının stabilitesini arttırmak hem de feyezana karşı direncini arttırmak amacıyla yapılan piramidal ayakların ağırlığını azaltmak amacıyla destek kulelerinin üzerinde üçer göz bulunmaktadır. Alt kemerlerde duvar kalınlığı 4,50 metre, üst kemerlerde ise 3,50 metredir. Ayakların alt kemerin üzengi hizasındaki kalınlığı 7,70 metre olup, üste doğru azalır. Seyran kalınlıkları ise 10,70 metre olup, temelde 17,70 metreye ulaşmaktadır. 258 metre uzunluğundaki bu kemer hakkında ne yazık ki yeterli araştırmanın yapıldığını söylemek mümkün değildir. Gerek sivri kemerleri gerekse daha önce belirttiğimiz zabıtname ve Eyyûbî'nin yaptığı açıklama;

Bînayile edüp muhkem savaşı
Komadılar temelde zerre taşı. 
[Anhegger 1949, 127]

dikkate alınarak Mağlova Kemeri’nin kesin olarak Mimar Sinan tarafından yapıldığı açıktır. Mağlova Kemeri fotoğraf dönemi öncesi zaman zaman İstanbul’la ilgili çizimler yapan sanatçıların da ilgisini çeker. Seyyid Lokman’ın yanı sıra 1782-1802 yılları arasında İstanbul’da bulunan Melling, muhtemelen 1835-36 yılları içinde William Henry Bartlett bu kemerin görünüşlerini çizer, XIX. yüzyılda kimliği bilinmeyen bir sanatçı da suluboya çizimi yapar.

Uzunkemer ise 711 metre uzunluğunda olup iki katlıdır. Üst katta 50, alt katta ise 47 göz bulunmaktadır. Düz bir çizgi boyunca devam etmeyen, yer yer kırıklıklar oluşturan bu kemerin yüksekliği bazı noktalarda 25 metreye kadar ulaşmaktadır. Açıklıkları 4,50 ile 5,35 metre arasında değişen gözlerin hepsi sivri kemer olup, tipik Osmanlı yapısı niteliğindedir. Bu kemerin özellikleri vadi tabanına oturan bölümündeki bazı ayaklarına yapılan payanda takviyelerinin 1563 sel felaketi sonrası yapılan onarım sırasındaki müdahaleleri yansıttığı düşünülmektedir. Eyyûbî’nin eserinde 1563 sonrası Uzunkemer’de yapılan onarım faaliyeti de uzun uzadıya detaylı olarak anlatılmaktadır [Anhegger 1949, 124-135]. Kovuk veya Kırıkkemer adıyla bilinen üçüncü anıtsal kemerin adı tezkerelerde geçmez, ancak Mimar Sinan tarafından yapıldığı bilinen kemerler arasında “Evvelbend kemeridir, suyolu başına karib yerdedir.”[Meriç 1965, 42 ve 109]. Dediği yerdeki kemerin Kırıkkemer olması gerekir. Kırkkemer’İn tümden Sinan yapısı olma ihtimali tartışılır. 36,65 metre yüksekliğinde ve 207 metre boyundaki 3 katlı bu kemerin 14 kemeri sivri kemer, 33 kemeri ise yarım daire şeklindedir. Bu karmaşık kemer yapısına karşı, yapıda yer alan taşlar arasında büyük bir farklılık gözükmez, eğer bu yapının bir bölümünün IV. yüzyılda yapıldığı ileri sürülürse gerek taşların nitelikleri gerekse örgü sistemi arasında gözle görülebilecek farklılıkların oluşması gerekir. Kazım Çeçen, Kırıkkemer’in orta ve üst katlarının zaman içinde yıkıldığını, Kırıkçeşme tesislerinin yapımı sırasında yıkılmayan kısımların muhafaza edilerek, mimari bütünlüğü sağlamak amacıyla aynı şekilde yuvarlak kemer olarak tamamlandığını, 1-13 kemerin ise sivri kemer olarak yapıldığını, orta ve üst katın ise yeniden inşa edildiğini ileri sürer [Çeçen 2000, 81].

Cebeciköy Deresi’ni geçen Güzelce veya Gözlüce Kemer adıyla anılan dördüncü kemer 155 metre uzunluğunda ve 29,50 metre yüksekliğindedir. İki katlı olan bu kemerin altta 8, üst katta ise 11 gözü bulunmaktadır. Göz açıklıkları ortalama 5,90 metre olan yapının bütün gözleri sivri kemerlidir. Alt katta bulunan dokuz ayağın hem menba hem de mansap tarafında ikinci katın tabanına kadar uzanan payandalar bulunmaktadır. En üst noktasında 2,60 metre olan duvar kalınlığı alt gözün tabanında 5,40 metreye, payandalar ile birlikte hesaplandığında ise 8,10 metreye ulaşmaktadır.

İnsanlık tarihinin yapıldığı dönemdeki en büyük su tesisi olan bu yapılarda yer alan bazı kemerlerin Antoine Ignace Melling’ in 1819 tarihinde Paris’te yayımlanan “İstanbul ve Boğaz Kıyılarına Pitoresk Seyahat” isimli gravür kitabında yer alan harita Constantin Kemeri (Kırıkkemer), Jüstinyen Kemeri (Mağlova Kemeri) isimleriyle geçmiş dönemlere taşındığını, yalnızca Uzunkemer’İn Süleyman Kemeri olarak belirtildiğini de hatırlatmak isteriz [Melling 2012, 260]. Geçmişi yalnızca bir efsaneler ve kulaktan dolma hikayeler dizisi olarak nakletmenin gerekçesinin kötü bir alışkanlık, onunda ötesinde eksik çalışma, hatta tembellik olduğuna inanırım. Geçmişin bize bıraktığı, kimi günümüzde toprak altında kalan kimi hala yaşamaya devam eden Kırıkçeşme tesisleri gibi anıtlar aynı zamanda birer belgedir. Yeteri kadar çalışmadığımız için onların bize söylemeye çalıştıklarını anlamakta güçlük çekiyoruz. Onun yerine gerçekliğinden şüphe duyduğumuz kulaktan kulağa nakiller ile avunmak bizi mutlu ediyor. Bundan böyle bizlerin ve gelecek kuşakların yeteri kadar değil, yeterinden çok daha fazla çalışması gerekiyor. Daha çok çalışalım ki doğruları bulalım ve ulusumuzun geleceğini doğru bilgilerle aydınlatalım ve onun bekasına destek olalım.

KAYNAKÇA

Refik 1935
Ahmet Refik, On Altıncı Asırda istanbul Hayatı, İstanbul, 1935.

Anhegger 1949
Robert Anhegger, “Eyyûbî’nin Menâkıb-i Sultân Süleymân’ı”, İ.Ü. Ed. Fak. Tarih Dergisi I, İstanbul, 1949, s. 119-138.

Ayverdi 1958
Ekrem Hakkı Ayverdi, Fatih Devri Sonlarında İstanbul Mahalleleri, Şehrin İskanı ve Nüfusu, Ankara, 1958.

Cezar 1963
Mustafa Cezar, “Osmanlı Devlerinde İstanbul Yapılarında Tahribat Yapan Yangınlar ve Tabiî Âfetler”, Türk San’atı Tarihi Araştırma ve İncelemeleri I, İstanbul, 1963, s. 327-414.

Çeçen 2000
Kâzım Çeçen, İstanbul’un Osmanlı Dönemi Suyolları, İstanbul, 2000.

Gyllius 2000
Petrus Gyllius, İstanbul Boğazı, Çev. Erendiz Özbayoğlu, İstanbul, 2000.

Melling 2012
Antoine Ignace Melling, İstanbul ve Boğaz Kıyılarına Pitoresk Seyahat, Ed. Rezan Benatar, İstanbul, 2012.

Meriç 1965
Rıfkı Melûl Meriç, Mimar Sinan Hayatı, Eseri, Ankara, 1965.

Necipoğlu 2013
Gülru Necipoğlu, Sinan Çağı Osmanlı İmparatorluğu’nda Mimari Kültür, Çev. Gül Çağalı Güven, İstanbul, 2013.

Pardoe 2010
Julia Pardoe, Sultanlar Şehri İstanbul, Çev. Banu Büyükkal, İstanbul, 2010.

Çelebi 1989
Sâî Mustafa Çelebi, Mimar Sinan ve Teziret-ül Bünyan, Haz. Suphi Saatçi, İstanbul, 1989.

Schneider 1952
Alfons Maria Schneider, “XV. Yüzyılda İstanbul’un Nüfus”, Belleten, XVI, 61 (1952),
s. 35-48.

Süreyya 1996
Mehmet Süreyya, Sicill-i Osmanî, İstanbul, 1996.

Tekindağ 1968
Şehâbeddin Tekindağ, “Türk Devri 1453-1520 Yılları”, İslam Ansiklopedisi, V/II (1968),
s. 1207.