Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Yayımlar / Bildiriler

GÜNEYDEKİ RİTMİK GÖKKUŞAĞI : ANTALYA KÜLTÜR SANAT

Röportaj : Ebru Nalan SÜLÜN

Temmuz ayında ön açılışı gerçekleşen Antalya Kültür Sanat; ATSO (Antalya Ticaret ve Sanayi Odası) ile Suna-İnan Kıraç Vakfı’nın ortak bir ürünü. Merkez, Suna ve İnan Kıraç Vakfı’nın danışmanlığıyla Türkiye’nin ve dünyanın önemli isimlerini kent ile buluşturmaya hazırlanıyor. Bu kurumsal yapı ile ülkenin ve Antalya kentinin önemli sermaye sahipleri aslında İstanbul dışında bir merkez yaratmayı vaat ediyorlar. Resmi açılışını Picasso ve Ara Güler eserleri ile Eylül ayında gerçekleştirecek olan merkezin ön açılışı Cecil Beaton’ın Sotheby’s arşivinden derlenen “Portreler” ve Luigi Mayer’in “Gravürler” sergileri ile gerçekleştirildi. Merkezde Antalya EXPO 2016 etkinliklerine paralel olarak Andy Warhol’u izleme şansı da mümkün olabilecek. Suna- İnan Kıraç Vakfı Kültür ve Sanat İşletmesi Genel Müdürü Özalp Birol ile kurum hakkında konuştuk.

-Özalp bey, kariyerinizde önemli bir paydayı oluşturan Yapı Kredi Bankası döneminden itibaren Türkiye’de kültür- sanat gündemini dönüştürme gücü olan yeniliklere imza attınız. Antalya’da ön açılışı gerçekleşen Antalya Kültür Sanat, sizin için ne ifade ediyor?

Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, birbirinden değerli arkadaşlardan oluşan bir takımla, 1990’lardan 2000’lere, hep birlikte gerçekleştirdiğimiz bir başarı öyküsüydü. Ne mutlu ki, izleyen yönetimler de çalışmalarını başarıyla sürdürüyorlar.Daha sonra Koç, 2004’ten bu yana da Suna ve İnan Kıraç Vakfı bünyesinde yaptığımız çalışmalar da, yine köklü kurumların ve ailelerin kültürel sanatsal varlıklarını değişik platformlarda kamuyla buluşturmaya yönelik,nitelikli örneklerdir.Antalya Kültür Sanat’a (AKS) gelince, bu platform benim için çok değerli bir kültür girişimciliği örneğidir.Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) bünyesindeki onlarca iş insanının, ülkemizin gerek iş gerekse kültür sanat dünyasındaki öncü isimlerinden İnan Kıraç’ın ve Suna ve İnan Kıraç Vakfı’nın desteğiyle, böyle bir alana eğilmiş ve AKS gibi bir platformu hayata geçirmiş olması çok önemlidir. AKS'ın kısa sürede başarı göstermesini, yöresel girişimcilere örnek olmasını ve onları özendirmesini diliyorum.

-İstanbul dışında oluşturulan bu sanatsal dinamik size göre kentte bir sanatsal çehre değişimine sebep olabilir mi? Kurumsal bir sanat mekânı kentte hangi olguları değiştirebilir?

Bence AKS, nitelikli bir yönetim, takım çalışması, eşgüdüm, sabır ve sürekli destekle, en geç 5 yıl içinde Antalya’ya kültür sanat ve kültür turizmi bağlamında önemli katkılar sağlayacaktır. Kuruluş hedeflerinden, stratejisinden ve programlarından sapmadığı müddetçe, AKS’ın kurucularına ve paydaşlarına sağlayacağı en büyük katkı, parayla elde edilemeyecek, onları farklı ve kalıcı kılacak "itibar"dır. Diğer taraftan, böyle bir platformun tek başına Antalya’nın sanatsal çehresini değiştirmesi çok büyük bir iddia olur, "AKS kısa sürede kentin kültür ve sanat alanındaki öncü ve en önemli oyuncularından biri olacaktır" demek daha doğru ve gerçekçi olacaktır bence. Antalya kenti ve çevresi, zaten bir çok uygarlığı kapsayan muazzam bir açık hava müzesi. Ayrıca, kentin içinde Antalya Müzesi, Kaleiçi Müzesi, AKMED gibi çok değerli kuruluşlar var. Antalya’nın kültür ve sanat iklimi, ancak bu kuruluşların ve başta Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olmak üzere, kentteki ve yakın çevredeki sanat eğitimi veren diğer kuruluşların da katılımıyla ve hatta zaman zaman ortaklaşa gerçekleştirecekleri projelerle farklı bir boyut kazanabilir.

-Ön açılış sergisi sırasında Antalya’da idiniz. Oradaki kültür- sanat gündemi yada kent dinamiği adına ilginizi çeken bir unsur oldu mu?

Ön açılışta Antalya’daydım. ATSO yönetiminin, üyelerinin ve yerel medyanın heyecanı, içten ilgisi ve sergilerin kuruluşuna severek katkı koyan iyi yetişmiş, eğitimli gönüllülerin varlığı beni ümitlendirdi.

Holdinglerin metropol dışı sanatsal yatırımları size göre sanatsal ve ekonomik anlamda risk barındırıyor mu? Eğer riskler varsa tecrübeleriniz ışığında bu nasıl en aza indirilebilir?Ben, açıkçası,çoğunluğu İstanbul kökenli büyük holdinglerden ziyade, ilgili yörelerin köklü kuruluşlarının ve varlıklı ailelerinin, koleksiyonculuktan müzeciliğe uzanan bir çizgide, özellikle kendi yörelerine kültürel ve sanatsal katkı sağlayacak girişimlerde bulunmalarından yanayım. Bu süreçte, daha deneyimli olan büyük holdinglerin, yöresel girişimlere bilgi, program, eğitim, yönetim desteği vermelerinin daha doğru olacağını düşünüyorum. Yörenin kuruluşlarının, medyasının, eğitim kurumlarının ve en önemlisi insanının bu girişimlere sahip çıkması ve sürdürülebilirliğini sağlaması esastır diyorum.

Antalya Kültür Sanat'ın mimarı M. Sinan Genim'e ise mimari detaylar ve tasarım süreci hakkında sorular yönelttik.

-AKS (Antalya Kültür Sanat) projesi için hazırladığınız tasarım, sahip olduğu konstrüksiyon ile şimdiden mimarisi ile kente modern bir kimlik kazandırdı. Tasarım sürecinde böyle bir kaygınız var mıydı?

Elbette her tasarım bir kaygının, bir düşüncenin dışa vurumudur. AKS’de zaman zaman çeşitli sanatçıların tasarım ürünleri sergilenecek, onların hayat içindeki çabalarını, çeşitli dönemlerdeki renkli dünyalarını seyredeceğiz. Acaba cephede böylesi bir düşünce nasıl şekillenebilirdi? Basit bir malzeme olarak borular, birer insanı temsil ettiğini düşünebileceğimiz boruların grupları halinde dalgalanmaları ve renklerini ifade etmeleri bizleri siyah ve beyaz diye sınıflandırma, tek bir düşünce doğrultusunda hizaya sokma girişimlerine karşı bir çıkış olur diye düşündüm.

-Mimari konstrüksiyonu tasarlarken kavramsal bakış açınız ne idi? Bize ilham kaynaklarınızdan söz eder misiniz?

Bu çalışma bir anlamda Mevlana Celaleddin Rumi’nin yüzyıllar öncesinde söylediği bir deyişi yansıtıyor. “dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni bir şeyler söylemek lazım” Zaman zaman futbol maçı izleyicilerin tribünlerde yaptığı dalgalanmalar her seyrettiğimde bende hoş duygular uyandırır. Tasarım aşamasında aklıma o dalgalanmalar geldi. Gruplar hallinde dalgalanan, çeşitli kıyafetlerde coşkularını ifade eden mutlu insanlar..

-Türkiye’de 21.yüzyılda- bile- sahip olduğu modern tasarımı ile adından söz ettiren bir müzemiz ya da sanat kurumumuz henüz mevcut değil. Var olan mekanlar ise belirli bir restorasyon sürecinden geçmiş yapılar. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Neden bu kadar geciktik?

Ne yazık ki bu kadar geniş ve çeşitli kültürel birikime sahip olan ülkemizde modern mimarinin örneklerine rastlamak nerede ise imkânsız. Çünkü bizim toplumumuzda her türlü sanat ve mimari devletin beğenisi doğrultusunda gelişmek mecburiyetinde. Hiçbir ekonomik güç de devletin ekonomik gücü ile rekabet edemiyor. Devleti yönetenlerin beğenisi ve arzusu sanatçının yeni şeyler yapmasına imkân vermiyor. Gelişmiş ve devletten bağımsız olarak hareket edecek bir burjuvaziye de sahip değiliz. Restorasyon sürecinden geçen yapılarda da bazı modern atılımlar yapılabilir. Örneğin Norman Foster ve Paul Wallot’un yeniden düzenlediği Reichtag Binası, Richard Rogers’ın yenilediği Barselona Boğa Arenası modern mimariye katkıları olan restorasyon çalışmaları iken nedense ülkemizde, bilinçli veya bilinçsiz bu gibi çağdaş atılımlarında önü tıkanmaktadır. Dünyanın en gelişmiş 20 ülkesi içinde yer alan Türkiye’nin modern mimari örnekleri olmayan bir ülke olarak gelecekte nasıl anılacağını düşünmek bile beni ürkütüyor...